kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
2 Ekim 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
SOLİ ÖZEL

Bayramdan sonrası için (1)

ABD Temsilciler Meclisi, pazartesi günü krizden çıkmak amacıyla önüne getirilen paketi reddetti. Belli ki temsilcilerine telefon açarak, posta göndererek pakete karşı çıkılmasını isteyen sıradan Amerikalılar henüz finans krizinin tüm etkilerini hissetmiyorlar. Bunun da ötesinde elindeki parasal/ekonomik gücü kötüye kullanmış olduğuna inandıkları finans sektörünün, sorumlularını hesap vermekten kurtaracak şekilde rahatlatılmasını istemiyorlar. Her ne kadar finans krizinin çözülmemesi halinde çok ağır bir bedel kendilerini bekliyor olsa da.
Bu durum ABD'de derin bir güven krizinin varlığına işaret ediyor. Dolayısıyla krizden çıkma formülleri yalnızca teknik tartışmalar olmaktan çıkıp ekonomiyle toplumsal adalet ve siyaset arasındaki ilişkilerin tartışmasına da dönüyor. Bu parametreler içinde teknik formül üretilmesi zarureti doğuyor.
Yaşanan kriz yalnızca geçici bir kriz değil. Kapitalizmin dünya ölçeğinde kabuk değiştirme dönemlerinden birisinden geçiliyor. Giovanni Arrighi'nin Türkçe'ye de çevrilen Uzun Yirminci Yüzyıl adlı kitabında anlattığı, finans sermayesinin kapitalizmi ve devlet yapılarını dönüştürme öyküsünün bir yeni bölümü yaşanıyor. Bu durumda hem geçmiş dönemin özelliklerini iyi anlamak hem de yarınla ilgili ipuçlarını değerlendirerek ekonomi politikası üretmek gerekiyor.

Kamuoyu bilgilendirilmeli
Henüz bir güven krizinin yaşanmadığı Türkiye'de hükümetin durumu anladığına ya da yapılacaklar konusunda fikir ve tutum üretme derdinde olduğuna inanmak zor. Gerek yaslandığı insan sermayesi gerekse düşünsel birikimi bu krizi karşılamada ciddi bir sorun oluşturuyor. Toplumsal kesimlerden fikir alarak siyaset üretmek ise bu ülkenin devlet geleneğinde yok. Bu durumda ekonomide etkisi ve rolü olanların tartışmayı mümkün olduğunca geniş boyutlu tutarak kamuoyunu bilgilendirmeleri, kısa vadedeki sıkıntılarla uzun vadedeki imkânlar arasındaki bağları kurmaları gerekiyor. Belki bu durumda, ekonomik aktörlerle anlamlı bir iletişim kurmadan 'riskleri fırsata dönüştürmekten' bahsedenleri gafletten uyandırmak mümkün olur.
Gündemdeki tartışmalara katkı niteliği taşıyan bir makale İstanbul Sanayi Odası dergisinde yayımlandı. Manchester Business School'dan İsmail Ertürk bugünkü krizi yaratan dönemi, küreselleşmenin ötesine geçen bir "finansallaşma" dönemi olarak görüyor: "Finansallaşma, en basit anlamda, finansın, ekonomide merkezi bir işlev görmesi demek... 2006 yılı rakamlarına bakarsak, dünyadaki bankacılık ve sigorta sektörlerindeki şirketlerin vergi sonrası kârı 1 trilyon doları aşıyordu. İkinci en çok kâr eden sektör petrol, gaz ve kömür sektörüydü ve toplam küresel kâr 617 milyar dolardı...
2006 yılında dünyadaki emekli sandıklarında birikmiş fonların miktarı yaklaşık 22 trilyon dolardı. Yatırım fonları yaklaşık 20 trilyon dolar, sigorta fonları ise 19 trilyon dolar. Bu fonlara petrol ihraç eden ülkelerin fonlarını, ihracatçı Çin'in başı çektiği Asya ülkelerinin fonlarını vs. eklersek toplam yaklaşık 67 trilyon dolarlık küresel bir fondan söz ediyoruz...
Microsoft'un toplam aktifleri 100 milyarın altındadır. Ford'un toplam aktifleri 300 milyar doların altındadır. Citibank'ın toplam aktifleri 2 trilyon dolar kadardır."
Finans krizi yatırım bankacılığının sonunu getirmiş olsa da hem dünyadaki fonlar fırsat kollamayı sürdürüyor hem de bankacılık sisteminde yoğun bir konsolidasyon ve sermaye merkezileşmesine gidiliyor. Yani ortaya mega-bankalar çıkıyor.
Türkiye'nin farkına varıp tedbir almayı düşünmesi gereken ilk konu da bu aslında.