kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
2 Ekim 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

Medya ve siyaset

Viyana

Otelin kapısından sokağa adım attığınızda koca koca Van Gogh tabloları karşılıyor insanı.
Baştan çıkarıcı bir biçimde bir şölene davet ediyorlar sizi ama mesleğin geleceğiyle ilgili bir seminere katılmak için burada olduğumuzdan Van Gogh sergisini görme umudunu son güne bırakıp toplantının yapıldığı otele yöneliyoruz.
Aslında salona girerken Türkiye'nin son 10 yılda gerçekleştirdiği değişimi düşünüyorum.
Viyana'da Van Gogh ve Klimt sergileri var ama İstanbul'da da görkemli bir Dali serisi var.
Sabancısı, İstanbul Modern'i. Pera'sı, santralistanbul'u ile hareketlenen bir kültür hayatı var.
Hepsine gönül veren, öncülük eden, para koyan insanlar var elbette ama çoğuna yürekten el veren bir isim de var: Egemen Bağış.
Egemen Bağış, İstanbul'da bir kültür altyapısının oluşması için ciddi çaba sarf etti ve sonucunu da aldı.
O olmasa İstanbul 2010 Kültür Başkenti projesi de olmazdı.
Bu vesileyle kendisini anmış ve hakkını teslim etmiş olalım.
Evet, mesleğin sorunlarını tartışıp çözüm arıyoruz ama Batı demokrasileriyle bizdeki sorun aynı değil ne yazık ki...
Herkesin kafasında ulusal gündem kamu yararına nasıl daha iyi belirlenir, internet ekibiyle geleneksel ekip daha uyumlu ve verimli biçimde nasıl çalıştırılabilir gibi sorular var.
Bizim temel sorunumuz ise gayet basit. Patronun elindeki gücü kendi çıkarları için kullanmasının ve ülke gündemini elindeki bu gücü kullanarak belirlemesinin önüne nasıl geçilir?
Bu soru yüksek sesle sorulmadan ve kesin çözümü bulunmadan Türkiye'de demokrasi sağlıklı bir işleyişe kavuşamaz.
Çünkü patron kızarsa laiklik tehlikeye girer ve manşetler buna göre atılır, patron kızarsa ülkede birden içki sorunu başlar.
Gündemi kamu yararı değil patronun çıkarı belirler hale gelince de medyaya güven ve saygı azalır.
Bizim bugün Türkiye'de karşı karşıya olduğumuz en büyük sorun bu.
Sürekli rejim tartışması yapmamızın altında yatan neden de bu... AK Parti'nin herkesi şaşırtan oy oranının altındaki nedenlerden biri de bu.
Kendinizi çoban, halkı sürü sanırsanız başka bir şey olmasını da bekleyemezsiniz zaten.
Bu bir medya patronunun başbakanla oturup konuşmasıyla çözülemeyecek kadar büyük ve önemli bir sorun.
Bunu aşamazsak hem siyasette hem medyada kriz sürer.