kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
1981 yılında evine geri dönen Syd Barrett, Pink Floyd grubu günlerinde.

Pink Floyd'un kayıp halkası geri dönüyor

EVRİM ALTUĞ
12.09.2008
Pink Floyd efsanesinin kayıp halkası Syd Barrett, Cambridge'deki özel bir sanat etkinliğiyle anılacak. 'The City Wakes' adlı giri.imde, Barrett'in resimleri, sesleri, fotoğrafları ve izleri bir araya gelecek..
Pink Floyd'un kurucu üyelerinden Roger Keith 'Syd' Barrett, yaşadığı Cambridge şehrinde 22 Ekim'de başlayıp 1 Kasım'da sona erecek özel bir anma etkinliğiyle hatırlanacak. Hayata 6 Temmuz 2006'da ve 60 yaşında yine bu şehirde veda eden Barrett'ın kız kardeşi Rosemary'nin de katkıda bulunduğu etkinlik, 'The City Wakes' ismini taşıyor. Akli rahatsızlıklarının tedavisi ve sanatı geliştirme amacını güden Escape Artists adlı sivil toplum kurumu işbirliğiyle düzenlenen The City Wakes, kendini daima bir 'sanatçı' olarak tarif eden Barrett'ın hiç yayınlanmamış plastik sanat eserleriyle, eski dostu, fotoğrafçı Mick Rock tarafından çekilmiş arşiv değerindeki fotoğraflarını da kapsıyor. Etkinlik, beraberinde, Pink Floyd'un efsanevi popüler kapak ve konser tasarımı sanatçısı Storm Thorgerson imzalı, Cambridge'deki ilk solo sergiyi de getiriyor. Thorgerson'un sergisi, 'Mind Over Matter: Images of Pink Floyd' (Madde Üstü Akıl: Pink Floyd İmgeleri) başlığıyla, 60 civarında Pink Floyd ve Syd Barrett içerikli eseri kapsayacak. The City Wakes etkinliğinin yerel organizasyonunda özel bir röportaj veren sanatçının kız kardeşi Rosemary, Syd'in içinde taşıdığı zenginlikleri ve kişiliğini ilk kez gözler önüne seriyor:

ROGER VE SYD, AYNI BEDENDEYDİ
"Kardeşim, özel hayatında neredeyse iki kişiydi: Çocukluğumuzda 'Roger', birkaç yıllığına herkesin onu tanıdığı şekliyle 'Syd' ve daha sonra ise yeniden, yaşamının geri kalanında 'Roger'. Benim Roger ile ilgili ilk anım, kendisiyle aynı sahilde, yan yana koştuğum bir tatil gününe rastlıyor. Onu delice koşturduktan sonra bacaklarını ayırarak geriye, bana kıkırdayarak gülümserken baktığı haliyle anımsıyorum. Kaldı ki The City Wakes kapsamında sergilenecek mektuplarında da onun bu sevimli, şakacı, palyaçomsu yüzüne bir kez daha tanık olacaksınız. Hatta sırf onun sevimliliği yüzünden annemin kimi arkadaşlarının bizi ziyaret ettiğini anımsıyorum. Roger, son derece çekici, parlak ve hareketli bir çocuktu. Herkesi güldürürdü ve herkes de onu çok severdi. Üzerinde kıvılcımsı bir etki vardı. Varlığıyla özel bir şeyleri çağrıştırırdı."

KENDİNİ ŞARKICI DEĞİL, SANATÇI SAYARDI
"İnsanlar Roger'da farklı bir şeyler olduğunu çocukluğunda yaptığı resimlerle anlamaya başladı. Karakalem desenleri, tek kelimeyle sıradışıydı ve Roger neredeyse gördüğü her şeyi resmedebilecek bir yeteneğe sahipti. Bununla doğmuş gibiydi. Bu yıllarda, müzik de evimizin vazgeçilmeziydi; zira babamız da bir müzikseverdi ve amcamızın caz grubu vardı. Biz de, çocukken yaptığımız piyano düetleriyle, bu ortama katılırdık. Roger kendini sanatçı sayardı. Şarkıcı değil. Müzik onun için eğlenceli bir şeydi, ancak onun gerçek sevdası, sanata yönelikti. Roger ayrıca, Beatles'ı hiç sevmedi. Onun tutkusu ya cazdı ya da Stravinsk gibi, klasik imzalardan ibaretti. Roger'ın ustaları Thelonious Monk ve Charlie Parker oldu. Ve sanırım, bir bakıma tüm bu psychedelic mevzusu da buradan çıktı. İnsanlar bana hep niçin Syd'in 'geri çekildiğini' sordular; sanırım bu, onun LSD'ye düşkünlüğü ve eksantrik, yaratıcı zihninden kaynaklanıyordu. Eğer yorgunsanız ve içtiğiniz şeye bir dolu asit atarsanız, siz de kaos yaşamaz mısınız? Bu kaçınılmazdır. Bu üç olguyu bir araya getirdiğinizde, korkunç bir durum ortaya çıkmaz mı? Sanırım Syd, Pink Floyd ile birlikte nereye doğru gittiği hakkında çok bunalmış ve kafası karışmıştı. Uyuşturucu alıyor olması, o günlerde öteki insanların da aynı gerekçelere sahip olduğunu gösteriyordu; herkes alternatif ve deneysel bir şeylerin peşinde gibiydi."

KENDİSİ OLMAYA ÇALIŞIYORDU
"Syd, Cambridge'e döndükten sonraki yıllarda da eğlenceli bir insan olmayı sürdürdü; ama bunun yanında utangaçlığı ve münzevi halini de korudu. Her şeyi bırakmış gibiydi. Sık sık, eğer keyfi yerindeyse çok komik olabiliyordu; ama bu da pek nadirdi. Cambridge'e döndükten sonra Syd, Pink Floyd'a hiç ilgi göstermedi ve hayatının o dönemine ilişkin ne varsa kestirip attı. Eğer birisi ona 'Syd,' diye hitap edecek olursa, göz ardı etti. O artık Syd değildi; çünkü Syd, Pink Floyd demekti. Ayrıca onun münzevi olmak gibi bir derdi de yoktu; sadece kendisi olmaya çalışıyordu. Bu yüzden de, yapmacık olamadığından ortadan nadiren yok oluyordu. Ama tam da bu rahat hali nedeniyle hayranlarının daha çok ilgisini çekiyordu. İnsan doğası işte. Roger kesinlikle akıl hastası değildi. Yıllar boyunca bir çok psikiyatristle muhatap oldu ve onlar, Syd'de herhangi bir rahatsızlık bulamadı. Durumun bir tedavisi yoktu; çünkü hastalık yoktu. Kalıplara uymadı, bu onu özel kılan şeydi."

BUYRUKLARDAN ANLAMADI, ZİLİ KAPATTI
"Bazen insanlar Syd'den resim yapmasını da istedi. Ama bunu da anlamakta zorlandı. Buyrukla hiçbir şeyi yapamıyordu. Yaptığı herhangi bir şey olursa, bunu sırf istediği için yapıyordu, ama biri ona bir şey buyurur ve Roger'ın da havası yerinde değilse, yapamazdı. Konser performanslarına da ayak uyduramayışı, bu şekilde anlaşılabilir. Syd'in bir takıntısı da, sürekli yenilediği eşyalarıyla ilgiliydi. Basit bir döşek bile altı ay geçtikten sonra onun için eskiyebilirdi. 'Bu eskimiş, eskimiş..' diyen Syd, hemen eski eşyalarından kurtulmak isterdi. Eminim sürekli değiştirdiği müzik setleri ve öteberisi nedeniyle pek çok hurdacı ve eskiciyi sevindirmiş bile oldu. Syd'in özel bir merakı daha vardı; o da Bizans sanatıydı. Sürekli olarak bu konuda bir kitap yapmaya çalıştığını hatırlıyorum. Ancak yaptığı şey, belli bulgu ve tarihlerin not alındığı bir envanterden ibaret oldu. Bu yüzden asla basılmadı. Syd, ölümünden kısa bir süre önce doldurması gereken resmi bir formda meslek hanesine 'sanatçı' yazdırdı. Bununla elbette ressamlığını kastetmişti. Yoksa müzikle hiçbir ilişkisi yoktu. Kendisine göre o, bir ressamdı. Ben, kardeşimi her zaman bir 'palyaço' misali, insanları eğlendiren ve hiç durmayan güleç yüzüyle anımsayacağım. O bir mıknatıstı. Herkesi kendine çeken ve bunu hissettiren bir mıknatıs."
Haberin fotoğrafları