kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 3 Ağustos 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERGUN BABAHAN

Kurumların itibarı korunmalı

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin çok sıkıntılı bir dönem yaşadığının farkında. Artık bu dönemi geride bırakmaktan ve eylülden itibaren yeni bir başlangıç yapmaktan yana.
Bunun için Cumhurbaşkanı olarak üzerine düşeni yapmaya hazır. Türkiye'nin Batı standardında bir demokrasi olmasını, herkesin güven içinde ve huzurlu şekilde yaşayacağı bir toplumsal düzenin oluşturulmasını arzuluyor.
Bu, toplumsal mutabakatın yenilenmesi, kimsenin kendini tehdit altında hissetmemesi anlamına geliyor. Bunun iktidarı, muhalefeti ile herkesin işbirliğiyle gerçekleştirilmesinin şart olduğunu vurguluyor.
Ergenekon konusuna gelince... Cumhurbaşkanı olarak aynı zamanda "başkomutan" unvanını taşıyor. O nedenle, yanlışların kurumlara değil, yanlışı yapanlara mal edilmesini istiyor. Kurumlar söz konusu olduğunda daha fazla özen gösterilmesini talep ediyor açıkçası...
İşte söyleşinin ikinci bölümü...

- AB süreci... Birçok kesimden hükümetin ikinci döneminde bu reformların iyi gitmediği yönünde eleştiriler vardı. Bir de anayasa konusu var. TÜSİAD, AB, medyanın önemli bölümü... Tüm kurumlar yeni anayasa yapılması konusunda hemfikir. İşte bir askeri müdahale sonucu yapılmış bölük pörçük düzeltilmiş bir anayasa. Yeni anayasa yapılmasında nasıl bir yol izlenmeli. Nasıl katılım sağlanmalı, şüpheler nasıl giderilmeli?
Gül:
Ben değiştirmek derken bir meseleyi çözmeyi kastetmiyorum. Ama herkes öyle bir ikna olur ki, "Seviyeyi yükseltiyoruz" anlayışı içine girer. Bazen metodoloji içerik kadar önemli oluyor. Geniş katılım, bilgilendirme olursa ve amaç ve niyetlerin ne olduğu ortaya konursa, görüşmeler, istişareler önemli aktörlerle yapılırsa zaman çok daha kolay gerçekleşir bu işler diye düşünüyorum. Onun için soğukkanlı hareket etmek gerekiyor. Ama keza şunu ifade edeyim. Türkiye bugün çok etkili bir ülke, gelecekte de öyle olacak. Bakın çevresini bu kadar etkileyebilen başta bir ülke yoktur neredeyse. Bu kadar önemli bir ülke Türkiye. Herkes çok yakından izledi. Niye, çünkü Türkiye'de olanlar sadece kendisini ilgilendirmiyor, çevresini de, dışarıyı da çok ilgilendiriyor.
Türkiye gerçekten çok örnek alınan bir ülke. açıdan biz bir taraftan softpower (yumuşak güç) hakkımızı kullanacağız. Diğer taraftan Silahlı Kuvvetler böyle bir bölgede Türkiye için daima gurur ve övünç kaynağıdır. Onun güçlü olması çok önemli.
Ve ekonomi... Daha önce de söylediğim gibi. Bunların hepsi birbirini tamamlıyor. Softpower dediğimiz şey demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü hepsini kapsıyor. AB standartlarında olunca bunlar birbirini tetikliyor. Zaten AB sürecinde Türkiye'ye sermaye akımı olduğu için, makro ekonomi bu kadar düzeldi. Tabii güçlü, itibarlı, daima modern bir Silahlı Kuvvetler, bu ikisi o ülkeye ayrı bir itibar sağlıyor. Sadece Türkiye'nin içinde değil, dışında da Afganistan'dan Avrupa'ya, Afrika'ya, Doğu Akdeniz'e kadar her yerde hizmet eden ve her yerde de büyük takdir gören bir Türk Silahlı Kuvvetleri... Dolayısıyla böyle büyük güç, böyle övünülecek bir seviyeye ulaşınca o ülke çok farklı oluyor. O açıdan Türkiye böyle büyük bir potansiyeli taşıyor ve bundan hiç kuşkum yok.
Bazen şu yaşadığımız türden türbülanslara girilip çıkılıyor. Ama bu her ülkede var. Bazı ülkelerde öyle tartışmalar var ki; örneğin Katolik ülkelerde çok boyutlu dini tartışmalar yaşanıyor... Biz problemimizi bazen büyütüyoruz. Ama sonuçta hepsini aşabildiğimizi gösterdik.

- Ermenistan'dan bir davet var o konuda değerlendirmeniz...
Gül:
Onu değerlendiriyoruz. Hem Dışişleri'ne söyledim hem biz burada değerlendiriyoruz. Türkiye içinde problemleri nasıl çözmeye uğraşıyorsak, dışarıda da problemlerin çözümü için uğraşıyoruz. Bölgemizde kimseye düşmanlığımız yok, Ermenistan'a da yok. Nitekim görüyorsunuz, ilişkilerimiz olmadığı halde binlerce insan geliyor, burada yaşıyor, hatta çalışıyor. İnsanlık adına...
Ama problemlerin çözümü sadece Türkiye'nin gayretiyle olacak iş değil, onlara da görev düşüyor. Örneğin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nı kurduk; üye olmamalarına rağmen onları çağırdık. İstanbul'da temsilcileri var.
Şimdi bu Bakü-Tiflis-Kars demiryolunu yapıyoruz. Onlara da çağrıda bulunduk. Diğer büyük bölge projelerinin hepsine girebilirler. Ama bu bölgede problemlerin barışçıl yollardan çözümünü sağlayıcı davranışın herkesten gelmesi gerekiyor. Bir de bölgedeki tüm ülkelerin toprak bütünlüğünü herkesin tanıması gerekiyor. Buna herkesin saygı göstermesi gerekiyor. Bu anlayışların gelişeceğine inanıyorum. Geliştiği sürece ilişkiler de artar. Yani bizim bu bölgede hiç kimseye bir düşmanlığımız söz konusu değildir.

- Her görevde bulundunuz. Şu anda nasıl görüyorsunuz Türkiye'nin ekonomik tablosunu ve yakın geleceğini. Bir sıkıntı görüyor musunuz, yaşanan olaylardan dolayı?
Gül:
Tabii ki bu belirsizliklerin maliyeti oluyor ama bunların hepsi kapanmış vaziyette. Türkiye'nin potansiyeli büyük. Dikkat etmesi gereken şey şu: Ekonomi ve güven çok önemli. Yani gelecekle ilgili güveni hiç sarsmamak gerekiyor. Çünkü bir yatırımcı, alternatifleri varken ülkenizi seçiyor ve milyonlarca doları getirip ülkenize yatırıyor. Bunu yapması için önce potansiyelin olması, sonra güvenin olması ve önünün çok açık, öngörülebilir olması gerekiyor. Bütün ekonomik kurallara bu konularda dikkate etmek gerekiyor. Onun için ben siyasi ve ekonomik reformlar dedim hala ekonomik reformlarda atılması gereken adımlar olduğu kanaatindeyim. Yoksa Türkiye'nin potansiyeli harekete geçmez. Daha önce de 5 yıl 6 yıl önce Türkiye aynı Türkiye idi. Aynı potansiyeli vardı. Ama o ekonomik reform süreci olmayınca hiç kimse gelmiyordu. Reform sürecinde yerli-yabancı ayrımı yapılmadı. Hukuk çok belirgin hale getirildi. Rekabet şartları gerçekleştirildi. Herhangi bir ayrım söz konusu olmadı. O zaman makro ekonomik göstergelerde düzelme oldu. Geldi insanlar 22-23 milyar dolarlık yatırım yapmaya başladı. Bu böyle devam eder. Ben bunun daha çok artacağına inanıyorum, güven ortamı bozulmazsa. Türkiye'nin sadece siyasi ortamına güvenmiyorlar. Ekonomik şeffaflık da önemli... Ekonomik reform sürecinin de güçleneceğine inanılırsa çok fazla yabancı sermaye akımı olacağına inanıyorum. Çünkü çevremizde büyük bir likidite fazlası var. Bu birikmiş paralar bunlar bir yere gidecek. Dünyada olup bitenler öyle ders verdi ki herkese, artık hiç kimse bu birikimlerini tek küfeye koymuyor. Bir kısmı New York'ta, bir kısmı Londra'da, bir kısmı da artık İstanbul'da olacak. Yeter ki biz bu fırsatı kaçırmayalım, bu bölgede en güvenilir en yatırım yapılabilir ülke olduğumuzu gösterelim. Bu da demin söylediğim AB süreci ve ekonomik reform süreci güçlü şekilde devam ederse olur.

- Anayasa Mahkemesi'nin son kararı, bu reform sürecini hızlandırmaya katkıda bulunabilir mi sizce?
Gül:
Ben şimdi bu yorumu mahkemeyle bağlantılı yapmak istemiyorum. Ama orada bir irade vardı. Yeni bir dönemin başlaması gerekiyor. Herkesin böyle modern bir Türkiye'yi hedeflemesi gerekiyor. Halkın hayat kalitesinin yükselmesini hedeflemesi gerekiyor. Bu kalite sadece elektrikle, suyla olmuyor. Düşünce etkinliği, demokrasi, özgürlük alanlarında da kaliteyi yükseltmek gerekiyor. Herkesin hayat kalitesini yükseltmeye destek vereceğine inanıyorum.

- Siz olsanız, yılbaşına kadar hukuk ve ekonomide nelere öncelik verirdiniz? Sizin iktidarınız döneminde bir yol planınız vardı.
Gül:
Tabii o farklı. O zaman onu yapardım ben icraatın başı olarak. Şimdi o konumda değilim. Ama dün de zaten başta hükümet olmak üzere tüm parlamento, iktidar, muhalefet, diğer kurumlar herkesin bunun önemini görmesi gerektiğini söyledim.

- Türkiye şu anda başka bir davayla meşgul. Ama görüyoruz ki kurumlar değil, ama kimi kamu görevlilerinin yanlış yapma ihtimali var. Fakat şu anki hukuk düzeni yargının bu kişilerin üzerine gitmesine imkan tanımıyor. Bu açıdan Türkiye'de yargı reformuna ihtiyaç görüyor musunuz?
Gül:
Bu dava mahkemede. Ceza Muhakemeleri Kanunu uyarınca nasıl yapılacağı, her şey belirgin vaziyette. Her kurumun içinde yanlış yapanlar olabilir. Ama bu kurumlar yanlış yapanları zaten sahiplenmiyor. Burada bir kişinin yanlışı varsa kurumları da yıpratmamak lazım. Kurumların itibarını muhafaza etmek gerekir. Yanlış yapan siyasetten de çıkabiliyor, bürokrasiden de, sivil hayattan da çıkabiliyor. Yanlışı hemen tespit etmek, ama kurumlarımızı yıpratmamak gerekiyor.