kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Temmuz 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

"Kozmik bilgiler" gerçekten dünya dışı evrene mi ait?

Polis-adliye haberlerini okurken, bazı kavramların kullanılma biçimleri sizleri de şaşırtmıyor mu?
Örneğin şu "Kozmik belgeler" meselesi sık sık gündeme gelmekte.
Bunlara göre Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınan bazı zanlıların çalışma mekanlarında "Kozmik belgeler" bulunmuş.
Buradaki "Kozmik" herhalde "Gizli" anlamında kullanılmakta. Ancak devletin elinde bulunabilecek bilgiler için kullanılıyor bu kozmik belgelerin içerikleri.
Oysa kozmik, "Dünya dışına, uzaya, evrene ait" anlamındaki Yunanca'nın "Kozmos" undan türemiş bir kelime.
"Kozmik belgeler" ise, basına yansıyan içerikleri ile "Dünyalı" olmaktan öteye aşırı "Yerli" ler de. Ajitasyon ve propaganda yöntemleri kullanılarak, siyasal ortamın askeri bir darbeye hazır olmasının yöntemlerini içeriyormuş bu belgeler.
Bunlar neden gizli olsun ki?
Türkiye'nin yakın siyasi tarihi, siyasal ortamın askeri bir darbeye hazır kılınması yolundaki çalışmaların öyküsü değil mi sanki?

Oblomov modeli
Bu süreçten çıkmak için gerekli adımları atabildik mi?
Yakın siyasi tarihimizi gözden geçirirken, bizi en iyi "Oblomov"un temsil edeceğini düşündüğünüz hiç olmadı mı?
Rus yazar Gonçarov'un 1859'da yayınlanan romanının kahramanı Oblomov, babasından kalan serveti de, âşık olduğu kadını da, düşüncesel ve bedensel tembelliği yüzünden elinde tutamayan ve dış dünyadaki değişime kapısını kapalı tutan bir mirasyedi asilzadedir.
Biz de hep tembellik etmedik mi dünyayı yakalamak konusunda?
Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesi olduk ama AB'ye üyelik konusunda kendimizi hep "hazır değiliz" diye oyalamadık mı?
Soğuk Savaş'ta komünizmin karşısındaki cephede yer aldık ama serbest pazar ekonomisine geçmek ve devletçiliği terk etmek için, 1980'lere kadar ayak sürümedik mi?
Bu arada dünyadaki ideolojik kamplaşmalar ve içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasının kan davaları yetmezmiş gibi, kendimize özgü bölünmeler yaratmadık mı içimizde?

Eksiklik duygusu
Sizler de partilerin ve kamplaşmaların üzerinde kalmayı başaran, gerçekten bağımsız ve bağlantısız, ne bir siyasi hesabı ne de çıkar beklentisi olan, özgür ve özerk, sözleri önyargısız dinlenen düşünce odaklarının eksikliğini hissetmiyor musunuz?
Yargının bile tarafsızlığı simgeleyemediği bir sosyopolitik ortamda yaşamanın dayanılmaz ağırlığı sizin de belinizi bükmüyor mu? Sanki her kampın kendine bağlı savcısı varmış ve her iddianame bir görüşün karşı tarafa dönük rövanş arayışının belgesiymiş gibi izlenim yok mu toplumda?
Yargı kararı beklenmeden kimilerinin zihninde partiler kapatılıp, siyasetçiler yasaklanıyor, kimileri de iddianamesi bile açıklanmamış soruşturmaların zanlılarını suçlu ilan ediyorlar. Oysa bu ortamı devre dışı bırakmak için bize sunulan ve üstelik 150 yıldır kendimize örnek ve ulaşılacak hedef aldığımız Batı modeli Liberal Demokrasi'nin kriterlerine uyabilirdik.
Oysa bunları da "Pazarlık" konusu yaptık.
"Tam uyum" a ulaşmak yerine "Nelere uymayabiliriz" arayışına girmedik mi?

Dön baba dönelim
1920'li yıllarda aile hukukunu, kılık ve kıyafeti ve hatta alfabemizi bile bir anda değiştirip tarihin en radikal "uyum paketi" ni açarken, 21'inci yüzyılda hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlükleri, serbest ve haklı rekabeti, çoğulculuğu, şeffaflığı öngören AB üyelik sürecini "Teslimiyetçilik" veya "Yeni kapitülasyonlar" diye reddetmiyor muyuz?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde en fazla mahkum olan yerel yargı kararlarının neden bizden geldiğini hiç düşünmüyor musunuz? Veya geçmişte her kapatılan partinin devamının sonra neden iktidar ve her yasaklanan siyasetçinin ya başbakan ya da cumhurbaşkanı olduğu konuları ilginiz çekmiyor mu?
Medyatik linçleri ilk kez mi görüyorsunuz?
Veya dünyadaki tek ülkenin de, dünyanın merkezinin de Türkiye olduğuna ve iç dinamiklerin dış konjonktürden bağımsız olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?