kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Temmuz 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Bir ulusun inşası

İstanbul, Türkiye'nin toplumsal dokusunu yansıtan dev bir ayna: Türk ulusunu oluşturan tüm etnik ve yöresel, bölgesel unsurları bu mega kentte görebilirsiniz.
Evimizle işyerimiz arasındaki mesafe (50 kilometreye yakın) ve güzergahımız (Hem iç göçün sürekli büyüttüğü yeni ve kaotik ilçelerden, hem de artık İstanbullulaşmış kuşakların yaşadıkları ortamı modernleştirme çabalarının yansıdığı düzenli ve istikrarlı semtlerden geçiyoruz) bize Türkiye'nin ve dünyanın tüm renklerini yansıtan bu muhteşem kentteki değişimleri günü gününe izleme imkanını sağlıyor.

"Aidiyet"in simgesi
Adeta bir tür cemaatleşme (Aynı kentten veya yöreden gelenlerin İstanbul'da da aynı semte veya ilçeye yerleşmeleri, aynı mezhep, tarikat, inanç mensuplarının veya sekülerlerin/laiklerin inançlarını yaşayıp yansıtabilecekleri yerleşim birimlerinde ikameti tercih etmeleri gibi) anlayışını yansıtan kent dokusunda özellikle son iki yıldır önemli bir değişim gözlemlemeye başladık: Farklı dünyaların birbirine yaklaşma, bir sonraki aşamada da kaynaşma ortak arzusu.
Farklılıkların aşılması veya ortak bir zeminde buluşulabilmesi için, herkesin kabul edebileceği "Aidiyet dayanakları"na ihtiyaç var. Bu dayanakların, sütunların en önemlisi, en birleştiricisi ise bayrak. Ta Romalılar'dan bu yana. (Roma orduları yeni bir diyara girdiklerinde veya işgal ettiklerinde sınırı önce bir bayraktarın taşıdığı uzun bir sopanın ucuna takılmış kare bir kumaş parçası geçerdi. Bu sopaya Romalılar " Vexillus " derlerdi. Günümüzde bu kavramdan türetilen ve bayrakların tarihini, simgelerinin kaynağını araştıran " Vexillologie " bilimi doğdu. Ayrıca çeşitli "Vexillologie" dernekleri, uluslararası bir federasyon bünyesinde birleşti. Bu oluşum 51 üyeye sahip. Hayır, Türkiye temsil edilmiyor. Türk Tarih Kurumu'nun aklına gelmemesinden veya bünyesinde bayrakla ilgili araştırmalar yapan uzman bir birimin bulunmamasından olsa gerek.)
Konuyu dağıtmayalım; son bir-iki yılda İstanbul'un çok farklı dokulara sahip semtlerinin, ilçelerinin hepsinde ama tümünde "Bayrak tutkusu" verdi. Evlerin pencerelerine, balkonlarına eskiden yalnızca ulusal bayramlarda asılan bayraklar şimdi yılın 365 günü dalgalanıyor. Çeşitli kurumlar (Belediyeler, şirketler) çevrelerindeki yüksekçe yerlere 20-25 metrelik direkler çakıp Ay-Yıldız'ı göndere çekiyorlar. Sadece otobüslerde, servis araçlarında değil, binlerce, onbinlerce özel arabada da ya antenlerin ucunu Türk bayrağıyla süslüyor ya da arka camlarına albayrak giydirilmiş. (Reklamcıların türettiği bir kavram.)
Biz bunu değişik yörelerden, bölgelerden göç etmiş, geldikleri diyarlarla, kökleriyle güçlü bağlarını yansıtmak için de işyerlerine, araçlarına memleketlerinin adını yazdıran veya memleketlerinin futbol kulübünün flamasını asan yeni kentlilerin kentle bütünleşme refleksleri olarak görüyorduk. Yani İstanbul'a özgü bir olay sanıyorduk.

Dağ-taş bayrak dolu
Meğer bayrak aşkı tüm yurdu sarmış. İki-üç haftalık tatil için karayoluyla İstanbul'dan Çeşme'ye giderken geçtiğimiz tüm kentlerde, kasabalarda, köylerde bu "Fenomen"in tezahürlerini gördük : Belediyeler, çeşitli kurum ve kuruluşlar köyün, beldenin, kasabanın veya kentin en yüksek tepesine, hatta tüm tepelerine büyük boy bayrakların nazlı nazlı dalgalandığı direkler dikmişler. Hemen tüm evlerde ve işyerlerinde yılın tümünde asılı duran ve solunca yenisiyle değiştirilen (Çünkü hepsi de kan kırmızısıydı) bayrak asılı. Kamyondan otobüse, minibüsten özel arabaya kadar binlerce araç da bayrakla donatılmış. Ve de onlara binlerce Atatürk eşlik ediyor. Parklarda, dağlarda, tepelerde, evlerin ve işyerlerinin camlarında, araçlarda.
Sosyologlar, tarihçiler ve siyaset bilimcileri Atatürk ve arkadaşlarının önce bir devlet kurduklarını, sonra da o devletin dayanacağı bir ulus yaratmaya çalıştıklarını savunurlar.
Bu tez doğruysa -ki inanıyoruz-Türkiye'nin, Türk halkının uluslaşma süreci gözle görülür şekilde hızlandı, hızlanıyor. Ne kadar güzel, ne kadar umut, mutluluk ve güven verici bir gelişme.

Not: Yola çıkarken, eşim Çeşme'den aradı: "Balkondaki bayrağı sakın kaldırma." Elbette uyarısına boyun eğdik.