kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Nisan 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Holloway’in ne yazık ki iki lafından biri karısıydı!

Sawyer'ın peşinde

Yaprak Aras ŞAHİNBAŞ
Lost dizinin Sawyer'ı Josh Holloway'i yakından görebilmek için kadınlar neredeyse birbirlerini parçalayacaktı. Türkiye'deki maceralarını yakından takip ettiğimiz Holloway'in memleketine tek parça dönüp dönemediği ise merak konusu.....
Her şey bir tesadüfle başladı. İstinye Park'ta düzenlenen basın toplantısına giderken, orada çekim yapmakta olan Atlantik Film ekibiyle karşılaşacağımı, dahası Sawyer'ı bu kadar yakından göreceğimi bilmiyordum. Yanlış anlaşılmasın, hayranı falan değilim. Öyle Bergüzar Korel gibi 'istemem, yan cebime' de yapmıyorum. Adama karşı hakikaten hiçbir hayranlık duygusu beslemiyorum! Lost deseniz, ikinci sezonun ortalarında bıraktım. Ha evet, yakından çok yakışıklıymış, o ayrı. Dediğim gibi; moda trendleriyle ilgili bir basın toplantısına katılmak üzere İstinye Park'a gitmem gerekiyordu. Oraya vardığımda koca bir set, çekim yapmakta olan kalabalık bir ekip ve Sawyer'la karşılaştım. Ortamın ambiyansından da olacak, ilerideki günlerde yaşanacak hezeyandan iz yoktu henüz. Derken bir arkadaşım ilişti gözüme çekim ekibinden. Birazdan yemeğe oturacaklarını, istersem beni adamla tanıştırabileceğini söyledi. "Hayır," dedim, "Gerek yok. Geç kaldım, işe döneyim ben." Tam o sırada çekime ara verdiler. Sawyer su içmek için yanımdan geçti. 'Ünlü de olsa insandır, rahat bırakılmalıdır' motto'mdan hareketle abartılı davranışlarda bulunmadım. Çektiğim birkaç fotoğrafı arkadaşlarıma yolladığımda alacağım tepkiyi bilseydim, emin olun o kadar 'cool' davranmazdım. Meğer neymiş Sawyer öyle! Çığlıklar, telefon üzerine telefonlar, fotoğrafı görünce tansiyonu düşenler, fenalık geçirenler... Benim için komik bir tesadüf, onlarca kadının fantezisini harekete geçirmişti.

YER GÖK SAWYER!
Ertesi gün öğle saatlerinde, yayın yönetmenimiz Elçin Yahşi aradı. "Sen Sawyer'la karşılaştın ama Melis'in (Alphan) başına daha komik bir şey gelmiş. Şu anda İstinye Park Erdem Kıramer'de, Sawyer'la yan yana saç yaptırıyorlar!" Akşam üzeri bir arkadaşım arayıp Sawyer'ı Bebek'te gördüğünü söyledi. Macera resmen başlamıştı. Artık Sawyer'ın kısa İstanbul seyahatini izlemem şarttı! Akşam olunca, adamla ilgili biraz bilgi edinmek için Beyaz'ın yıllardır izlemediğim programını açtım ve son derece sürreal bir ortamla karşılaştım. Sanarsınız stüdyoda Prens Charles var. Bergüzar Korel'in program boyunca stüdyonun tavanlarına bakıp, adamın kalkacağını öğrendiği anda yelkenleri suya indirmesi ve 'dokunmak' istemesi... Onlar adına ben utandım. Televizyonu kapattım. Cumartesi sabahı erken saatlerde, Les Ottomans'da yapılacak 'Sawyer basın toplantısı'nı bekliyoruz. 50 kişi varsa, 40'ı kadın. Hepsinin saçlar fönlü, kıyafetler özenle seçilmiş, belli. Biri 'sonunuda o günün geldiğine inanamadığını' söylüyor arkadaşına, diğeri Beyaz Show'un kritiğini yapıyor. Derken Sawyer geliyor, toplantı başlıyor. Sıra, sorulara geliyor. Hayranlık belirten yorumlar, sorulara ağır basıyor. Bir gazeteci (gazeteci kılığına girmiş bir hayran olduğundan şüpheleniyorum) "Size sarılabilir miyim?" (Can I hug you?) diye soruyor! Bu cümle, iyi niyetle, uzakta olduğu için tam duyamayan bir diğer gazeteci tarafından yanlış anlaşılıyor (Can I fuck you?) ve ertesi gün gazetelerde Sawyer'a ilişki teklif eden bir kadının varlığını okuyoruz. Basın toplantısının çıkışında, Les Ottomans'da spora gittiğini bildiğim bir arkadaşımla karşılaşıyorum. Sawyer maceramı dinledikten sonra başlıyor anlatmaya: "İki gün önce buhar odasında oturuyordum. Çok yakışıklı bir adam girdi içeriye. Sohbet etmeye başladık. Ben tabii Lost'muş, Heroes'muş izlemem. Adam aktör olduğunu, reklam çekimine geldiğini söyledi. Ben de 'Benim de bir aktör sevgilim vardı ama özellikle yeni ünlü olanların egoları çok yüksek olabiliyor,' dedim. Pek yorum yapmadı. Öyle havadan sudan konuştuk. Sonradan öğrendim ki meğer bu Sawyer denen adammış!"

LÜTFEN DURDURUN!
Ve son akşam... Cumartesi gecesi, Cahide'de Sawyer'ı bekliyoruz. Yine kadın nüfusu baskın. Kıyafetler, takdir edersiniz ki daha bir cüretkâr. Mekân güzel ama ortam bir VIP partiden çok, Algida bayii toplantısını andırıyor. Kadınlar oradan oraya koşuşturuyor. En heyecanlısı ise Begüm Kütük. Gelin gibi giyinmiş; kafasında kocaman bir çiçek, hazırlanırken çok heyecanlandığını anlatıyor bir arkadaşına. Ön kapıdan gelecek, arkadan girecek derken Sawyer alkışlarla içeri giriyor ve localardan birine oturtuluyor. Bizim Türk kadınları etrafında öyle bir etten duvar örüyor ki, adamı görebilmek bile namümkün. Yaklaşık 40-50 kişi, karşısına dikilmiş kafesteki egzotik bir hayvana bakar gibi kalakalmışlar (Begüm Kütük de aralarında tabii). Adamcağız hiç istifini bozmuyor, neşesini korumaya çalışıyor. Sahneye çıkıyor, çok sevdiği iddia edilen dansözlere de bir noktaya kadar eşlik ediyor. Ne zaman ki içlerinden bir tanesi atkısını alıp beline bağlıyor, birine 'Please stop this' (Lütfen bunu durdurun) dediğini ağzından okuyoruz. Türk kadınlarının günlerdir süren işkencesine içimiz daha fazla elvermiyor; "İnşallah Brad Pitt'i getirme gafletine düşmez birileri; herhalde parçalarlar" diye düşünerek çıkıyoruz. Sawyer'a gelince, memleketine tek parça halinde varabildi mi acaba, merak ediyorum!