kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Ken Loach, kariyerine BBC için filmler çekerek başlamıştı.

ABD demokrasisi demokrasi değil

Kaya GENÇ
Filmlerinde sosyal devlet karşıtı yaklaşımlara muhalefetiyle tanınan ünlü solcu İngiliz yönetmen Ken Loach, İstanbul Film Festivali'nde gösterilecek son filmi İşte Özgür Dünya hakkında Türk basınında yalnızca SABAH'a konuştu. Loach'a göre serbest girişim ve özgürlük birbirinden çok farklı kavramlar..
-İşte Özgür Dünya'nın (It's a Free World) temelinde, 'serbest girişim'in aslında gerçek özgürlükle alakası olmadığı düşüncesi mi işleniyor?
-'Serbest girişim', serbest piyasa kapitalizmine verdikleri bir başka isim; serbest girişim kulağa daha iyi geldiği için onu kullanıyorlar. Oysa ücretleri düşürmek için uygulanan bir yöntem olarak görülmeli bu; şirketler serbest girişimi teşvik ediyorlar ki ucuz göçmen işçi çalıştırabilsinler. Özgürlük ve serbestlikle, serbest girişim arasında bağlantı kurulmasının arkasında ise büyük şirketlerin propagandası yatıyor. George W. Bush'un ülkeleri özgürleştirmekten bahsedişine benzeyen bir durum bu. Asıl amacın Amerikan şirketlerine para ödediğiniz bir ekonomik sistemi o ülkelere dayatmak olduğu ortada... Bana kalırsa özgürlük ve demokrasi kavramları kötü amaçlar için kullanılıyor, bunlar bir propaganda savaşının parçası olarak görülmeli. Bunların gerçek özgürlük ve demokrasiyle alakası olmadığını anlamamız gerek.

-Filmin başkarakteri Angie, kendine iş kurarken bir özgürlük duygusu yaşıyor, oysa bunun bir yanılsama olduğunu, aldatıcı bir özgürlük olduğunu vurguluyorsunuz...
-Angie'ye bakışım karamsar değil, gerçekçi olarak görülmeli. "Hepimiz Ritz Oteli'nde akşam yemeği yeme hakkına sahibiz," lafını düşünün, sizin de söylediğiniz gibi aldatıcı bir özgürlükten başka bir şey değil bu. Çünkü çoğumuz orada yemek yiyecek durumda değiliz gerçekte. Angie de bir özgürlük yanılsaması içinde; gerçekte hareketleri büyük oranda kısıtlanmış halde, tıpkı kafesinde, bir çarkın içinde koşan bir fareye benziyor. O koştukça çark dönüyor... Angie'yi insanları sömüren büyük bir sistemin ufak bir parçası olarak görüyorum.

SAĞCILAR İLGİLENMEDİ

-30 sene önce yarattığınız tepkiyi yaratabiliyor musunuz?
-Bilmiyorum ama şunu biliyorum: İrlanda hakkında bir film yaptım ve epey gürültü kopardı. İşte Özgür Dünya ise o kadar ses getirmedi çünkü sağcılar filmimi görmezden gelmeyi yeğledi. Filmlerimiz Avrupa'nın geri kalanında gösterildiği için kendimi şanslı sayıyorum, maddi desteğimiz büyük oranda Avrupa ülkelerinden geliyor. Filmini yapacağımız konuyu seçerken özgürüz. Yaptığımız filmler çok pahalıya da gelmiyor. Filmlerimizin akıbeti konusunda başkalarını suçlamak istemem. Filmlerimin tüm sorumluluğu bana ait.

-Filmdeki başkarakter Angie'yi yaratırken, onu çok güçlü veya zayıf kılmaktan korktunuz mu?
-Karakterleri yaratırken cinsel kimlikler üzerine gitmedik. Filmdeki iş bulma kurumunda kadınlar kadar erkekler de var. Ancak daha büyük şirketlerin çoğu, erkekler tarafından yönetiliyor. Angie, işçilerinin sömürülmesinden hiç de mutlu değil, intikam almak için de cinselliğini kullanıyor. İki taraflı bir sömürü var yani; erkekler onu sömürüyor, o da acımasız biçimde kendi işçilerini.

-Eski Sovyet sinemasındaki gibi iddialı projeler çekmediniz.
-Bana kalırsa filmin tarzı dediğimiz şey, yönetmenin seçip hikâyesine giydirdiği bir şey değildir. Tarz, filmin konusundan gelen bir şey olmalıdır. Bir filmin estetik gereksinimlerini karşılamalıdır. Oyuncuların spontane biçimde rol yapacakları bir sahnede ışık ona göre kurulur, çok ayrıntılı kamera hareketleri kullanılmaz... Bir denge tutturmanız, hem görüntülerin göze güzel gelmesini hem de oyuncuların bir özgürlüğe sahip olmalarını sağlamanız gerekir. Işığı, bunu göz önüne alarak kullanırsınız. Bütün bunlar yaptığınız filmin sizden istediği şeylerdir. Bahsettiğiniz filmlere ise pek tahammülüm yok doğrusu. Onların kendilerinden başka şeylere hizmet ettiğini düşünüyorum, bu da ilgimi çekmiyor.