kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Nisan 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
El kamerasıyla çekilen Canavar'da New York'u canavarlar basıyor.

New York'un başındaki yeni bela!..

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
16.02.2008
Evet, işte ünlü (çok iyi tanıtıldığı için ünlü) Cloverfield karşımızda... Bir kereliğine (eskiden dendiği gibi, 'istisnalar kaideyi bozmaz!'), reklam kampanyasının boşuna olmadığı ve filmin bu peşin ünü hak ettiği söylenmeli. Film, aslında işlenmiş bir temaya dayanıyor. Bir büyük kentte, özellikle hem gerçek tarih hem de fantastik yapımlar içinde belayı en çok çeken kent olma talihsizliğine ezelden beri sahip New York'ta birden başgösteren bir felaket. Bir diğer deyişle, ortalığı saran ölümcül canavarlar ve bunların istilası. Elbette Süperman'dan Dick Tracy'ye ya da Örümcek Adam'a neler, ne üstün-insanlar görmüş ve onların gökyüzü atraksiyonlarını izlemiş olan bu kenti, artık hiçbir şey şaşırtamaz! Hele 11 Eylül 2001'de bu kez gerçek bir büyük belayı yaşadıktan sonra... Zaten filmin aslında ciddi bir 11 Eylül sendromu taşıdığı ve bu açıdan, öncekilerden farklı bir siyasal boyut içerdiği de göze çarpıyor. Bir grup gencin bir arada eğlenirken birden bir kâbus gecesine dalmalarını ve canavarlarla boğuşmalarını anlatan film, tümüyle elde taşınan bir kameranın hareketli görüntüleriyle oluşuyor. Bu yöntemin bir üstünlüğü var: Öncelikle, zaten kahramanlardan birinin elinden düşürmediği bir kamerayla çekildiği için, bu yorucu görsellik yadırganmıyor, doğal karşılanıyor. Üstelik, sinemanın parlak cilası aradan çıkıp o ilkel görüntüler perdeye hâkim oldukça, film belgesele yakın bir gerçekliğe ulaşıyor. Bu da ürkünçlük duygusunu pekiştiriyor. Elbette aynı yöntemin yakın zamanda Blair Witch Project'de de kullanıldığı söylenebilir. Ama, büyük ilgi görmüş olsa da o filmin temel bir kusuru vardı: Gerçek anlamda korkunç hiçbir şey içermiyor, korkuyu seyircinin kendi kafasında yaratmasını talep ediyordu. Benim gibi has bir korkusever için ne eksiklik!.. Ama Canavar farklı. Gerçi klasik korku filmlerinin birçok öğesi ihmal edilmiş. Örneğin canavarların kökeni asla söz konusu edilmiyor: Bir gen araştırmasından mı, radyasyondan mı, çevre sorunlarından mı süzülüp New York'u esir aldılar? Finalin de klasik 'mutlu son'dan uzak olduğunu belirteyim. Ama tüm bunlar, sonunda filme katkıda bulunmuş. Sözümona bilimsel açıklamaların yokluğuna ancak sevinilir. Yaratıklar ise tam kıvamında: Ne onları iyice tanıyoruz, ne de Blair Witch gibi bir düşkırıklığı yaşıyoruz. Ben filmi gerçekten beğendim. Çünkü perdede saf ve arı bir korku duygusu yaratabiliyor. Biraz Godzilla, biraz New York'tan Kaçış, ünlü Özgürlük Heykeli'nin kopup savrulan başı sahnesiyle biraz Maymunlar Cehennemi, biraz gençlerin art arda kıyıldığı 'teen-slash' türü... Ama film, tüm bu kaynak-filmleri unutturur biçimde kendi soluğunu alıyor, çok özel bir gerilim yaratıyor. Ve 80 dakika boyunca bizi perdeye bağlıyor. Daha ne istenir?

CANAVAR * * * *
(Cloverfield)/ Yönetmen: Matt Reeves/ Senaryo: Drew Goddard/ Görüntü: Michael Bonvillain/ Oyuncular: Michael Stahl-David, Mike Vogel, Lizzy Caplan, Jessica Lucas, Odette Yustman, T. J. Miller/ Paramount (UİP) filmi.