kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Gülelim mi? Ağlayalım mı?-2

Artık tiyatro seyircisinin seçeneği çok
Görgün TANER (İstanbul Kültür Sanat Vakfı Genel Müdürü)
"Özellikle son aylarda tiyatroya ve tiyatro mekânlarına giderek artan ilgi tabii ki son derece sevindirici. Geçtiğimiz haftalarda bir gazetede yer alan haberde Oyun Atölyesi'nin Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler oyununa mayıs ayına kadar yer olmadığı yazılmıştı. Dostlar Tiyatrosu, Kenterler, Akbank Yeni Kuşak Tiyatro ve DOT gibi tiyatrolar da seyircilerin yer bulmakta zorlandığı tiyatrolar arasında. Aslında bu ilgiyi neyin tetiklediği çok önemli. Bunun bir nedeni küçük ve özel bazı mekânların tiyatro mekânı olarak kullanılmaya başlanması. Bu mekânlar küçük olmalarına rağmen farklı tarzlardaki oyunların sahnelenmesine olanak veriyor. Bu farklılaşma da farklı çizgilerin ortaya çıkmasını ve seyirciye geniş bir seçenek sunulmasını beraberinde getiriyor. Tiyatronun farklılığını ortaya çıkarıyor. Diğer taraftan da özellikle medyada kültürsanat haberlerine, sanat programlarına daha fazla önem veriliyor. Yazılı basın, TV ve seyircinin oyuncularla daha fazla yakınlaşmasını sağlayan sinema fimleri ve TV dizileri olsun tiyatro adına bir farkındalık yaratmayı da sağlamıştır. Tiyatronun, sahne sanatlarının izleyicisi bence her zaman vardı. Önemli olan yapılan çalışmalarla, nitelikli işlerle onların ilgisini bu alana çekebilmek, onları harekete geçirebilmekti. Bu arada tabii ki 20 yıla yakın süredir devam eden İstanbul Tiyatro Festivali'nin etkisini de unutmamak gerekir. Festival programında yer alan ulusal projelerin ilk gösterimlerini festivalde yapması da bu alana önemli bir ivme kazandırıyor. Ayrıca genç tiyatro gruplarının ve genç sanatçıların kendi projelerini yaratarak yeni eserlerin ortaya çıkarmaları için yüreklendirici oluyor."

Oyuncu olmadan dizilere çıkanların tiyatroya katkısı yok
Işıl KASAPOĞLU (Oyun yazarı, yönetmen, Semaver Kumpanya kurucusu)

"Aslında tiyatroda yeni bir yükseliş başlamadı. Tiyatro hep yüksekteydi. Bugüne değin ülkemizde yapılan nitelikli oyunların hepsi sürekli ayaktaydı. Tiyatronun varoluş nedeni muhalefettir, iyiye, güzele, doğruya yönelik bir çabadır, mücadeledir. (Hoşça vakit geçirtmek için yapılan tiyatrolardan söz etmiyorum elbette) Ülkemiz bir değişim içinde. Her gün yeni bir yaşama başlıyoruz. Tiyatrocular da bu değişimin yandaşlarından biri olduğu için mutlular. Bugün oyunlara giren bir seyirci oyun sonunda salondan çıktığında kafasında birtakım sorularla çıkıyorsa tiyatro görevini yerine getirmiş demektir. Tiyatrocu mutludur. Dünyanın değişimine katkıda bulunmuştur! Seyircisiyle iç içe, yüz yüze yaşadığı için önemlidir tiyatro. Seyircisiyle aynı havayı soluyan oyuncular tarafından yaşatıldığı için önemlidir, güçlüdür tiyatro. Sinema, televizyon. video vs. derken gene de hep en yüksektedir, her gün değişir, her gün yeniden yaşar. TV dizilerinin önemi ancak iyi oyuncuların yaşama verdikleri katkı ölçüsünde geçerlidir. Ne yazık ki daha oyuncu olmadan TV dizilerinde oynayan, oynamaya çalışan genç-yaşlıların ne yaşama ne de tiyatroya hiçbir katkıları yoktur, zaten bir süre sonra çarklar arasında öğütülüp un olurlar (yok, un önemli bir gıda), toz olurlar, yok olurlar. Bu gençler ne yazık ki tiyatroda da işe yaramıyorlar. Biz de tiyatro yapıyoruz, elbette diye bir iki oyunda gözükmek zorunda hissetseler de sonunda toz olmaktan kurtulamıyorlar. Yaşama da hiçbir katkıları yok. Hiçbir eleme yapmıyorlar. Oyun oynuyorlar. Oysa gene televizyon dizilerinde televizyon olmadan da aktör-oyuncu olanlara bakalım: Gerçek oyunculara. Elbette tiyatroya katkıları çok önemli. Yürümeyen şey, bu gerçek oyuncuları görerek aktör olmaya çalışan gençlerin oyuncu olmadan oyuncu oldukları hissine kapılmaları, ki tiyatroyu yükseltecek olanlar da bu söz konusu genç-yaşlı oyuncular değildir."

Tiyatro statükoya başkaldırıyor
Emre KOYUNCUOĞLU (Yönetmen, DOT'ta izlenmeye başlanan Karatavuk'u sahneliyor)

"Tiyatronun yükselişi öyle bir anda olmadı. Aslında bu yükselişin temeli 1990'lardan beri statükolaşmış kurumsal yapılara başkaldıran ve sürekli eleştiri alan tiyatrocuların bir anlamda direniş kaygısıyla yaptığı bir duruma dayanıyor. Bir de, toplumda şu anda 'hep olması gerekeni' gösteren bir kimlik empoze eden televizyon dizilerinden toplum çok sıkıldı ve biraz da tepkisel olarak bu dayatmaya karşı tiyatroda daha renkli ve derinlikli varoluşlar görerek nefes alıyor. Öte yandan TV ve tiyatro arasındaki ilişkiyi övmek, yanlış bir kanı. Televizyon seyircisiyle, tiyatro seyircisi arasında inanılmaz bir fark var. Tiyatroda eleştiri geleneği vardır. Televizyon ise, eleştirmeyi bırakın bir pazarlama ve belli bir pazar politikasını insanlar üstünde oluşturma aracıdır. Orada ne olması gerekiyorsa o yapılır. Tek tip bir durum vardır. Bununla mutlu olan seyirci tiyatroya gelmez."

Tiyatro sahneleri melezleştikçe zenginleşiyor
Serhan ADA (Santralistanbul Direktörü, İstanbul Bilgi Ünv. İlt. Fak. Kültür, Sanat ve Sahne ve Gösteri San. Yönetimi Böl. Bşk.)

"Türkiye'de tiyatroların yükselişi başladı mı, emin değilim. Ama bir kıpırdanma olduğu doğru. Bunda, bir sürü disiplinle iç içe olan gösteri sanatları - performansın, tiyatronun ağır perdelerini aralamasının çok büyük rolü var. Tiyatro melezleştikçe, zenginleşip renkleniyor; safkan tiyatronun değeri de daha çok bilinir oluyor. Bu süreçte, yeni alanın cazibesine kapılan çok sayıda genç tiyatroya, gösteriye, dansa yöneliyor. Bunda, İstanbul bienallerinde yer alan performansların olduğu kadar, giderek gençleşen ve çeşitlenen İstanbul Tiyatro Festivali ve onun içinden, ya da ona karşı türeyen bilumum festivallerin, bir de rahmetli, sevgili Hüseyin Katırcıoğlu'nun Assos'ta vaktiyle yarattığı rüzgârın çok büyük katkısı var. Ama daha işin başındayız. Tiyatro yeniden sokağa, meydana kayacak. Panayır, bayramyeri canlanacak. 2010'u merakla bekleyelim. Bir de devletin, belediyenin giderek bu alandan çekilmeye başlaması, gösteri dünyası insanlarını yaratıcı çözümler aramaya itiyor. Diğer taraftan, TV dizilerinin magazin üretme dışında, tiyatronun kıpırdanmasında rolü olmadığına inanıyorum. Biraz daha isim, falan dizideki fişmanca, gibi. Ama gençler geliyor. Kendilerinden önceki yetişkinler arasında, kimlerin varisi olduklarını saptadıkları anda, sanırım tiyatroda patlamadan söz edebileceğiz."

Üç kişiden dördü şairdi, şimdi tiyatrocu oldu
Nihal G. KOLDAŞ (Aktris)

"Türkiye'de yalnızca tiyatroda değil, son yıllarda gösteri sanatlarının her alanında (dans, müzik, performans sanatı vb) faaliyet gösterenlerin sayısının ve dolayısıyla etkinliklerin arttığı bir gerçek. Ancak bu sanatlar bazındaki arzın karşılığını yeterince seyirci ile almadığı konusunda şikâyetler vardı. 'Tiyatro öldü ölmedi' tartışmaları biraz da tiyatronun 60'lı-70'li yıllarda doruğa ulaşan popüler sanat kimliğini giderek yitirmiş olmasından kaynaklanıyordu. Gösteri sanatlarındaki arz giderek artıyor. Bir ara Türkiye'deki üç kişiden dördü şairken, şimdi oyunculuk ve dansçılık aynı orana yaklaşıyor. Oyunculuğa olan bu ilginin bir nedeni kuşkusuz TV dizileri nedeniyle oyunculuğun artık para getiren bir mesleğe dönüşmüş olması. Ancak hiçbir biçimde TV'ye yanaşmayan, mesleğini yalnızca tiyatroda icra etmeye kararlı görünen azımsanmayacak bir oyuncu kitlesi de var. Benim görüşüm, insanlar müzikle, dansla, tiyatro ile kendilerini gerçekleştirebileceklerini, ve bunu yapabilecekleri kanalların oluştuğunu fark ettikçe, o kanallara akıyorlar. Ben oyuncu olmak için ekonomik gerekçelerin çok belirleyici olmadığının tanığıyım. Tiyatronun yeniden seyirci nezdinde popülerleşmesi eğilimine gelince, TV dizilerinin bunda parmağı var."

Utanılacak durumdayız
Genco ERKAL (Dostlar Tiyatrosu kurucusu, aktör ve yönetmen)

"Tiyatrolarda kayda değer bir yükseliş göremiyorum. Bazı oyunların dolu oynuyor olması, nüfusa oranla toplam tiyatro seyircisinin azlığı gerçeğini gizleyemiyor. Uygar ülkelere kıyasla, bu açıdan utanılacak durumdayız. Güvenilir bir anket yapılsa, durumun vehameti apaçık görülecektir. Ufak tefek birçok yeni topluluk kuruluyor ama maalesef seyircileri çok az. Gene de bu hareketlilikten ilerisi için umutlanmalıyız. İçlerinden parlak işler çıkacaktır. Bu topluluklara İstanbul Tiyatro Festivali'nin verdiği destek olumlu. TV dizilerinin tanınan oyuncuları, Anadolu izleyicisi için çekici olabiliyor ama bu sürekli bir ilgi değil. Bir kere de sahnede canlı olarak görelim mantığıyla gidiyor seyirci. Oyunun kendisi başarılı değilse, TV yıldızlarıyla ayakta duramaz."

Beş yıldır TV'de yokum, ama tiyatrom dolu...
Ali POYRAZOĞLU (Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu kurucusu, aktör, oyun yazarı ve yönetmen)
"Bizim tiyatromuzda yükseliş başından beri, daha ilk günden itibaren vardı. Biz hiçbir zaman seyirci sıkıntısı çekmedik. Bu anlamda tiyatroya yönelik yeni bir yükseliş söz konusu değildir; zira salonlar yıllardır doludur. Örneğin bizim şu anda sahnelediğimiz Tak Tak Takıntı isimli oyun, hem İstanbul, hem de İstanbul dışındaki temsillerinde dolu salonlarda sahnelenmekte. Bu durumu TV'ye bağlamamak gerektiğine inanıyorum. Yani, örneğin ben beş yıldır TV'ye çıkmıyorum ama tiyatrom dolu. Kentli yaşama kendini adapte eden seyirciler, tiyatroya gitmenin yaşamları için çok önemli olduğunun farkına vardılar. Eski tiyatro seyircisi de, iyi oyunlara gitmeyi sürdürüyor. İyi oyun sahneleyen, hizmette süreklilik sağlayan güvenilir tiyatrolar, seyircilerine her zaman heyecan verici oyunlar sunarlar. Böyle tiyatrolar hiçbir zaman seyirci sıkıntısı çekmezler. TV'deki tiyatro çıkışlı oyuncuların tiyatro oyunlarına yönelik ilgiyi artırdıklarına inanmıyorum. Ancak onlar olsa olsa, rol aldıkları TV dizilerinin kalitesini artırıyorlar. Bu oyuncuların yüksek oyunculuk tecrübeleri, TV dizilerini daha kaliteli kılıyor. Çünkü biliyorum ki, TV'de şöhret olmuş bazı oyuncular da var ki, onların oynadıkları oyunlara seyirci iltifat etmiyor. Bu da bize, iyi oyunun, iyi tiyatronun her zaman alıcısı olduğunu gösteriyor."

Eskiden haftada dokuz oyun oynardık
Müjdat GEZEN (MSM Kurucusu, aktör, yönetmen)
"Geçen sezonda, pek çok tiyatro iyi iş yaptı. Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde, (MSM) ekim ayında başladığımız oyunumuzu 1 Mayıs'a kadar kapalı gişe oynadık. Bu sezon da, Hababam Sınıfı Bunadı isimli oyunumuzu oynuyoruz. Bu oyunumuz da 'full' gidiyor. Alt kattaki Savaş Dinçel sahnesinde ise, Sen Bu Değilsin isimli oyun oynanıyor. Bir de, Savaş Dinçel'in yazıp yönettiği, Uçurtmanın Kuyruğu adlı oyun oynanıyor. Biz, Kadıköy'de henüz bir yaşında olmamıza rağmen salonları dolduruyoruz. Galiba insanlar, televizyondan yavaş yavaş sıkılıp, insanı insanla anlatan bir sanat olan tiyatroya yeniden yöneldiler. Tabii bir de, tiyatrocuların yaptıkları işi daha çok ciddiye alması, buna neden oldu. Bana göre, TV'nin beraberinde getirdiği, biri olumlu, ikincisi olumsuz iki etki var.. Birincisi, herkes TV'ye dalıp tiyatroya gitmez oldu. Ama öte yandan, iyisi, bu sektör pek çok tiyatrocuya kazanç kapısı oldu. İnsanlar, dizilerde gördükleri insanları daha yakından görmek için tiyatroya gitmeye başladı. Bir de şu var: Biz eskiden haftanın yedi gününde, dokuz oyun birden oynardık. Oysa şimdi üç gün oynayınca, kendimizi mutlu addediyoruz. Tabii, o zamanlar TV yoktu."
Haberin fotoğrafları