kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Teoman Erl Kralı'nın oğlu

ECEVİT KILIÇ
ECEVİT KILIÇ
Teoman son iki yıldır magazin programlarının vazgeçilmez ismi. Bunun nedeni de ölçüsüzlüğü. Ölçüsüz içki ve ölçüsüz ilişkiler... Bunun yanında başarılı bir müzik kariyeri ve toplumsal duyarlılık. Tüm bunların sırrı ise çocukluğunda yaşadığı ağır bir travma..
Henüz solcuların yönettiği dönemde Milli Türk Talebe Birliği'nin önemli isimlerinden bir babanın ve Olgunlaşma Enstitüsü mezunu terzi bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası, 33 yaşında öldüğünde Teoman henüz iki buçuk yaşındaydı. Babasıyla ilgili sisli iki görüntüyü hiç unutmadı: Ağladığında koşup gelen ve "Korkma," diyerek onu kucağına alan, sıkı sıkı sarılan adam ve hasta yatağında öksüren adam... Çocukluğu hep baba yokluğunun yarattığı kocaman bir yalnızlık içinde, "Neden başka çocuklar değil de ben?" sorusunun yarattığı içekapanıklıkla geçti. İlkokulda kendisine heceleri gösterdikleri gün, belki de en mutlu günü oldu. Aynı akşam evde babasından kalma bir kitap bulup, okumaya başladı. Okumayı söktüğü tarihten itibaren vakti babasının kitapları arasında geçti. İlginçtir, babasını ondan kalan kitaplar sayesinde tanıdı. Babasının en çok Goethe'yi sevdiğini öğrendi. Goethe'yi ve belki de onun unutulmaz şiiri Erl Kralı'nı... Şu "Kim bu süvari, gece yarısı fırtınada dörtnala giden" diye başlayan ve ateşler içinde, babasının kollarında sayıklamalarla ölen çocuğun hazin öyküsü... Erl Kralı şiirindeki trajedi Teoman'ın hayatında yer değiştirirken kendi sözüyle, "Entelektüel" dediği babasını, bir anlamda kendisiyle birlikte yeniden yarattı; özgür ruhlu, kimseyi dinlemeyen, takmayan... Üstüne üstlük hiç erkek olmayan bir evde, çevresindeki üç 'Cumhuriyet Kadını' ile büyüdü... Annesi, anneannesi ve teyzesi... Modern, kibar, ölçülü kadınlar Teoman'ın içindeki 'sokak çocuğu'nun daha çabuk belirmesini sağladı.

FARKI SÖZLERİNDE
Teoman'ın lise yılları özel bir kolejde geçti. Ardından Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'ne girdi. Üniversitede müzik kariyeri de başladı. Kurulmasına öncülük ettiği Mirage adlı grubun vokali olarak profesyonel müziğe giriş yaptı. Mirage'ın dağılmasından sonra dönemin popüler barlarında birkaç grupla daha çalıştı. 90'lı yılların ortasında Galata Köprüsü yanmış, köprünün 'öğrenci' tayfası Beyoğlu'na dağılmış, önce Hayal Kahvesi, sonra Kemancı açılmış, tek gecelik ilişkiler ve rock müzik zirveye doğru yükselmeye başlamıştı. Teoman bu dönemde tek başına devam kararı aldı; 'Artık bir albüm vakti geldi,' diye düşünüyordu. 1995'te elinde demolarıyla dolaşırken bir plak şirketiyle anlaştı. Ama çok fazla kaale alınmayınca gururu ağır bastı ve albüm yapmaktan vazgeçti. Ancak 1996'da Roxy adlı gece kulübünün düzenlediği müzik yarışmasında Ne Ekmek ne de Su şarkısı en iyi beste ödülünü, Yollar parçası da en iyi söz ödülünü alınca yeniden albüm çıkarma çalışmalarına başladı. Aynı yıl Teoman adlı ilk albümü çıktı. Albüm tuttu, Teoman rock müziğin yeni starıydı artık. Sonra ikinci, ardından da üçüncü albüm geldi. Üçüncü albümde Paramparça adlı şarkıda yer alan "Bir bar taburesi üstünde/Babamın öldüğü yaştayım" cümlesi herkesi yürekten vurdu. Sonra peş peşe her biri dönemine damgasını vuran yeni albümler: Gönülçelen, En Güzel Hikâyem, Renkli Rüyalar Oteli. Teoman'ı, kendi türündeki müzisyenlerden ayıran en belirgin özellik ise şarkı sözleri... İçinde belirli dozlarda hüzün ve melankoli taşıyan sözler, röportajlarıyla bir araya geldiğinde ne yaptığını bilen bir sosyolog havası kendini ele verir.

SİNEMA OLMADI
Zaten Teoman'a övgü olarak söylenenlerin başında; birikimli ve politik olması gelir. Örneğin bir televizyon programında "Türkiye'de sizi en çok rahatsız eden şey nedir?" sorusuna verdiği "Bu ülkede herkes kendini ezilmiş ve öteki hissediyor. Orana baktığınızda ülkenin yüzde 99'u ezilmiş hissediyor. Ben de kendimi yetişme çağlarımdan büyüyene kadar ezilmiş hissediyordum," yanıtıyla çok ciddi ancak bir o kadar da gereksiz sosyal psikolojik tahlil yapıyordu. Tabii bazen bu tür tahlillerin kişisel sorunlarla karışınca pek de derin olmadıkları anlaşılıyordu. 1 Mayıs İşçi Bayramı nedeniyle gazetecinin sorduğu "İşçi sınıfı hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna "Onlar benim kız arkadaşıma laf attı," yanıtını veriyordu. Teoman şarkı sözleriyle yakaladığı toplumsal duyarlılığı sinemada sürdüremedi. Balans ve Manevra filminin senaryosunu yazdı, yönetti ve oynadı. Ayrıca Banka, Romantik ve Mumya Firarda filmlerinde de rol aldı.

MASTER'I KADINLAR
Şarkılarındaki ölçülü romantizme karşı, Teoman'ı son iki yıldır magazin programlarının vazgeçilmez ismi yapan ölçüsüzlüğü oldu. Ölçüsüz içki ve ölçüsüz ilişkiler... Genellikle elde bira şişesinin eşlik ettiği görüntülerde Teoman, Beyoğlu sokaklarında dolanıyor, kadınlarla yakası açılmadık danslar ediyor ve finalde hep gazetecilere saldırıyordu... Geçen yıl bar çıkışında kendisini 'arkadan çektiği' için bir muhabiri yumruklaması geldiği noktanın göstergesiydi. Bu görüntülere en çok üzülen ise annesi oldu. Ama Teoman'ın en büyük özelliği; çocukluğundan, hatta yine kendisinin deyimiyle, babasından kalma özelliği, nasihatten nefret etmesi. Bu magazin programlarında en küçük detayına kadar yayınlanan görüntülerin başında barlarda tanımadığı kadınlarla sarmaş dolaş olması geliyor. Kameralar bir film çeker gibi Teoman'ı takip ediyor. Teoman sonra bu kadınlarla bardan çıkıyor ve kayboluyor... Tüm bunların nedeni olarak kendisi de alkolü gerekçe gösteriyor. Üstelik alkollüyken kendisini arzulayan her kadınla birlikte olduğunu bir itiraf gibi hep dile getirdi. Kadınları çok iyi tanıdığını da ağzından hiç düşürmedi. Bunun nedenini de kadınlar arasında büyümüş olmasına bağladı. Ama kadınları iyi tanımasının başka bir nedeni daha var; İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma Merkezi'nde master yapması.

BEYOĞLU DEĞİŞTİ
Teoman son olarak kimin çektiği belli olmayan fotoğraflarla yapılan bir şantaj olayıyla gündeme geldi. Neden böyle bir şey yaptığını soran gazetecilere "Ben değil, bana şantaj yapanlar utansın," yanıtını verdi. Üstelik seks görüntüleri Sezen Aksu, Candan Erçetin ve Yaşar gibi 14 önemli şarkıcının parçalarını seslendirdiği yeni albümünün yayınlandığı gün ortaya çıktı. Tüm bunlardan sonra Teoman artık ünlü olmaktan bıkmıştı çünkü o, olduğu gibi yaşamak istiyordu. Rahatça istediği bir kadınla sevişebilmeliydi ama bunları kimse kaydetmemeliydi, şarkılarına ilham veren Beyoğlu sokaklarında sarhoş dolaşırken magazinciler kendisini rahat bırakmalıydı: "İlk zamanlar ünlü olmaktan hoşlandım ama şöhretin benim ruhuma ters bir olgu olduğunu artık iyice anlamış durumdayım. Ruhumu geri getirmek için ben bedenimi alıp başka yerlere götüreceğim. İstanbul'u terk ediyorum." Belki de sorun Teoman'da değil, Teoman'ın beslendiği Beyoğlu'nun 'Etilerleşmesinde...' Etiler kültürünün bir parçası olan paparazzilerin aslında olmamaları gereken bir yerde, kendi içinde vahşi sayılabilecek Beyoğlu'nda boy göstermelerinde... Teoman çözümü doğduğu kent Giresun'un köyüne yerleşmeye karar vererek buldu. Yaza İstanbul'da olmayacağını söylüyor. Paparazziler ise Beyoğlu'nda kalmaya niyetli görünüyor... Teoman'ın paparazzilerle mesaisine bakılırsa 'kadınlar' yerine 'ceza hukuku' alanında master yapması daha çok işine yarardı...