kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Şubat 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

Türban: Evet, ama çok dikkat!

Ben politika yazmıyorum, yazma hevesim de yok. Ama özellikle türban konusu, ülkemizin başına öyle bir çorap gibi örüldü ki, iki satır yazma imkânı bulunan her aydının görüşünü belirtmesi gerektiğine inanıyorum. Onun için işte çok özetle benim düşüncem. "Nereden çıktı bu türban?" demeyin. Bu, AKP'nin seçmenine çok açık biçimde dile getirilmemiş de olsa temel vaadiydi ve eninde sonunda gündeme gelmesi kaçınılmazdı. Bence iyi oldu: Ne yapılacaksa yapılsın ve önümüz açılsın, herkes de tavrını alsın. Kendi adıma, elbette laik bir birey olarak (Başbakan ne derse desin, bireyler de laik olur, en azından laik düşüncede olur), ama aynı zamanda becerebildiğince demokrat olmaya da çalışan bir aydın olarak, türban sorununun onu takanlar lehine düzenlenmesinden gocunmam. Bırakalım, asıl nedenleri ne olursa olsun, temelde bir kişisel inanç sorunu olarak bakmak zorunda olduğumuz türbanı takanlar, ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesin, itilip kakılmasın ve en önemlisi, okuma, öğrenme hakkından yoksun kalmasın. Ama meselenin bu kadar basit olmadığını hepimiz biliyoruz. Çünkü kadının örtünmesi, yüzyıllar boyu süren aydınlanma ve aklı inancın önüne geçirme savaşımında hep çok önemli bir alan olarak kullanıldı. Örtünmeyi isteyen kadınlardan çok, onların örtünmesini isteyen erkekler, bunu hep daha da öteye gitmek, dinin gereklerini gündelik hayata yansıtmak, dini yaşamın temeli olarak alan bir toplum yaratmak amacıyla kullandılar. Kadınların çoğu belki bunu fark etmedi, fark etmiyor. Ama Türkiye gibi bir ülkede, toplumsal alanda son bir yüzyılda yapılmış önemli reformlardan geriye dönmeyi, köhnemiş rejimlere, buyurgan yönetimlere, çağdışı kalmış ahlak ve değer anlayışlarına dönmeyi kim ister? Hele son dönemde, dini yeniden toplumun temel direği haline getirme deneyimlerinin İran'dan Malezya'ya, Afganistan'dan Cezayir'e, İrak'tan Sudan'a kadar birçok ülkeyi içine düşürdüğü perişanlık ortadayken, Türkiye'yi yeniden benzeri maceralara atmayı kim onaylayabilir? Bir avuç fanatikten başka... Aynı biçimde, hoşgörüyle baktığım o türbanlı bacılar alınmasınlar, ama ben sonuç olarak başı açık, başının açıklığı kafasının ve kalbinin açıklığını da simgeleyen çağdaş kadınları etrafımda görmeyi yeğlerim. Onlara daha kolay yaklaşabilir, konuşup dertleşebilir, tartışıp söyleşebilirim. Hele hele, örtünenlerin belki kaçınılmaz biçimde artıp çoğunluğu ele geçirdiği ve örtünmeyenler üzerinde baskı kurabildiği bir ortamı düşünmek bile istemem. Kadının örtüsünün kalkması, tüm bir aydınlanma mücadelesinin simgesidir; istesek de istemesek de öyle olmuştur. Onun için, çok dikkat etmeli ve çok radikal değişimlere karşı uyanık olmalıyız.