kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Ocak 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

İstanbul'un taşı toprağı altın derken

Bizim basında belli bir zihniyet vardır. Medyanın en ünlü ve saygın isimleri, siyaset yazanlardır. Onun dışında, kültür, sanat, İstanbul, hatta ekonomi gibi konuları yazdınız mı, hep biraz küçümsenirsiniz. Siyaset elbette önemlidir. Çünkü o aslında toplumun hayatını tanzim eden, geleceğini saptayan, demek ki hepimizin kaderini yönlendiren bir alandır. Ama gündelik siyasetin gel-gitleri, aslında üzerinde yaşadığımız toprağın ve içinde bulunduğumuz çağın daha genel ve makro düzeyde okunuşunu engellememeli. Aynı biçimde, bedenimizi değilse de gönlümüzü, ruhumuzu, kişiliğimizi etkileyen, hatta şekillendiren kültür uğraşını da küçümsememeliyiz. Aslında İstanbul'a geleceğim, dünyanın en önemli kentlerinden birine; tarihin ve geçmişin en güzel yaratışlarından kimilerini bağrında toplamış bu efsanevi kente. Şimdilerde tarih biraz unutuldu, çünkü sanki "İstanbul'un taşı toprağı altın," söylencesini gerçek yapmaya kararlı bir zihniyet, onun adeta her metrekaresini 'rantabl', yani olabildiğince para getiren biçimde kullanmaya çabalıyor. Hem de başıboş ve denetimsiz olarak... İşte en son örneği. Yalnız İstanbul'un değil, tüm dünyanın en önemli arkeolojik merkezlerinden biri olan Sultanahmet'in bağrında ve dünyanın en güzel projelerinden biri olan Four Seasons Otel'in bahçesinde, tarihi kalıntılar üzerinde yükselen yeni bir inşaat... Bunu ortaya atan Milliyet sağolsun. Ama niye diğer gazeteler de konuyu benimsemedi, bu tarih katliamının üzerine gitmedi? Bakınız, tek bir İstanbul var. Ve tarihin akışı, onu getirip biz Türklere emanet etmiş. "Emanete hıyanet olmaz." Bu kenti Roma, Bizans, Osmanlı ayrımı yapmadan korumak, tarihe ve kültüre saygımızı tüm dünyaya ilan etmek açısından ayrıca bir Türklük davasıdır da... Onun için bu olayın üzerine gidelim. Ve gerekeni yapalım. Bu, korumacılık açısından bizim için bir dönüm noktası olabilir. Ve de başa dönersek, keşke ben dahil hepimiz gerçek birer İstanbul yazarı olabilseydik... Bu ülkeye katkımız belki daha önemli olurdu.