kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Aralık 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Genç yıldız Fadik Sevin Atasoy, filmde Zeynep rolünde.

Çağdaş megapolde yalnızlığın esirleri

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
Türk sinemasında hiç denenmemiş bir film türü... Bir belgesel sadakatiyle, bir insanın sıradan yaşamını tasvir etmek. Sanki 1970'lerde Belçikalı kadın yönetmen Chantal Akerman'ın filmleri gibi, bir kadının gündelik yaşamını ayrıntılarıyla anlatmak... Ama sonra, o belgesel atmosferin içine bir büyük değişim, bir yoğun dram, bir kahredici tutku atmak. Ve iyice karıştırmak... İşte size şaşırtıcı, rahatsız edici, ama yeni tatlara düşkün olanlar için lezzetli bir kokteyl... Bu tuhaf, ama çekici film bize önce çalışan kadın Zeynep'i ve onun renksiz yaşamını tanıtıyor. İki temel dekor var: Oturduğu yer ve çalıştığı ofis. Yer, İstanbul'un en gelişmiş semtlerinden Ataköy'de modern bir apartman ve onun her türlü konforu içeren lüks dairesi. Çalıştığı yer ise özellikle Amerikan filmlerinde görmeye alıştığımız, birçok kişinin geniş bir mekânda bilgisayarlarının başında çalıştığı, kimsenin kimseyle pek iletişim kurmadığı, anonimliğin kural olduğu bir büyük ofis... Sonra, bu yaşamın içine atılıveren, tümüyle zıt bir yaşamın kendine özgü parçaları. İstanbul'un şüpheli gece yaşamı, loş gece kulüpleri, onları işleten karanlık yüzlü insanlar arasındaki çıkar çatışmaları. Ve bu dünyanın en zavallı insanlarından biri, tam bir işi olmayan, dansör, eğlendirici, DJ ve getir-götür adamı karışımı Ali. Herkesin alay ve hakaret ettiği, görünürdeki sevimli çaresizliği içinde tutunacak bir şeyler arayan bir küçük adam. Ve onun Zeynep'le karşılaşması, yalnızlığın uçurum diplerinde dolanan genç kıza bir gecelik ilişki ve insan teması sunması. Ve sonra, şüpheli işleri için çekip gitmesi. Zeynep'in kişiliğinde, öncelikle adına modern metropol dediğimiz beton cangılı içindeki günümüz insanının kolay anlatılamaz yalnızlığı beliriyor. Cemal Şan, onu tipik bir Türk mahallesi içine değil de çağdaş bir kent coğrafyası içine yerleştirmekle, meselenin evrenselliğini daha iyi vurguluyor. O yalnızlık öylesine paylaşılan bir his ki... Ve Zeynep bu kaderi paylaşan tüm dünya kadınlarına Türkiye'den gelen bir karşılık oluşturuyor. Yönetmen, çok özenli, bilinçli ve ekonomik bir sinemayla, bize her planı iyi düşünülmüş, her sahnesi sinemasal bir tat taşıyan bir film sunuyor. Aşkın sert yüzüne çarpan temiz ruh Goretta'nın Dantelci Kız'ını, büyük kentte gece arayışı ise Scorsese'nin Geç Saatlerde'sini akla getiriyor. Siyahbeyaz ve renkli çekimler, gerekçelerini açığa vurarak (hatta biraz fazla vurarak!) gelip birbirlerini tamamlıyor. Doğru, filmin temposu ağır. Ama bu hikayeyi, bu ruh yalnızlığını ve bu yoğun sıkıntıyı anlatmak başka türlü mümkün olmazdı. Filme kendinizi kaptırmanız ve bu ağır tempoyu bir Antonioni veya Tarkovsky filmi gibi içinize sindirmeniz gerekiyor. Ve de, iki iyi oyuncu. Sevin Fadik Atasoy'un kedere boğulmuş, adeta imdat ister gibi çevresine dönmüş iri gözlerini ve de Mustafa Üstündağ'ın o küçük, ezik adamını sanırım artık hiç unutmayacağız.

ZEYNEP'İN SEKİZ GÜNÜ * * *
Yönetim ve senaryo:
Cemal Şan,
Görüntü: Sarp Kaya,
Müzik: Babazula,
Oyuncular: Fadik Sevin Atasoy, Mustafa Üstündağ, Ahmet Mümtaz Taylan, Cengiz Sezici, Uğur Çavuşoğlu, Ferit Kaya, Necmettin Çobanoğlu/ Avşar Film.
Haberin fotoğrafları