kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Adaletin duygusu

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin' i, "Spordan Sorumlu Bakan" olmadan önce birkaç kez bazı toplantılarda görmüş, sakin, olgun görünümüne tanık olmuştum.
O zaman muhalifti, sanırım mutluydu.
Daha sonraki izlenimlerim uzaktan.
Ama anladığım kadarıyla kabinenin "en mutsuz" bakanı.
Belki, Başbakan başta, diğer bakanlar onun kadar hisli değil veya hislerini ortaya koymuyor.
Ama Şahin, sık sık "sevinemediğini, mutlu olmadığını" açıklayarak "duygusal" bir bakanlık yapıyor.
Belki de zaten bizim adaletimiz "duygulu" dur.

"Kaçırılan 8 er" sağ salim ama "şüpheli" olarak gelince, "Yaşamalarına sevinemediğini" söylemişti Adalet Bakanı.
Şimdi, DTP'ye "kapatma davası" açılınca "Pek mutluluk duymadığını" açıkladı.
Bunca mutsuzluk fazla!

Belki de, "duygusuz" sandığımız "adalet" öncelikle duygulara bağlı.
O yüzden, o askerlerin henüz en fazla zanlı sayılabilecekleri bir dönemde, Genelkurmay Başkanı dahi "linççi yaklaşımlar" a karşı çıkabilirken, Bakan "çok sayıda kişinin duygusu" nu ifade etmişti:
"Ölselerdi daha iyi!"
O zaman, yine "çok kişinin duygusu" nun tecellisi olan "parti kapatma davası" ndan mutsuz olmasına gerek yok.
Çünkü "duygulu adalet" böyle bir şey.
Bir gün siz duygunuzu karıştırırsanız, bir gün sonra o da sizin duygularınızı karıştırıyor.
Peki, bir devletten ve hukukundan kendisini "demokratik hukuk devleti" diye tanımlamışsa hele, duyguları, biz sıradan insanların duygularını aşmasını beklemez miyiz?
Tamam, muhtemelen çoğunluk olarak böyle bir şey beklediğimiz yok.
Muhtemelen, hele bu konuda Türkiye'de, "AKP'li, MHP'li, CHP'li" büyük bir 'duygu ittifakı" kurulduğunun farkındayız.
Ama, siyaset, devlet, hükümet ve adalet ne içindir?
Yaraları olan, yaraları kaşınan ve kanayan bir ülkede, sadece "yara açtıkları" için, yaraları kaşıdıkları için "suçlu" kabul edilen birilerini
"halletmek" le "kadim yaraların tedavisi" mümkün sayılabilir mi?
Durmadan "terör yerine siyaset" denirken sivil veya askeri devlet katlarında, "terör gölgesi altında" olsa dahi, siyasetin kanalları, kapıları, tam da "terör ve şiddet duyguları" na hitap edercesine kapatılır mı?
Elbette, DTP'nin kafasını gömdüğü, boynunu eğdiği hakim siyaset biçimi, tek lider ve buyruk odaklı, terör ve şiddetin gölgesinde, "demokratikleşme" talep ederken "anti-demokratik" dayatma ve tahakkümlerle iç içe bir güzergah.
Ama mesele şu:
DTP, "3 bin elemanı" olan "terör örgütü" nden ibaret değil.
Belki onun kıskacında, gölgesinde, hatta çizgisinde ama sadece o değil.
DTP 1.5 milyona yakın oy almış, "Türkiye'nin beşinci, Meclis'in dördüncü partisi" olmuş bir teşkilat.
İstanbul hariç Trakya, Marmara, hele İçbatı Anadolu, Karadeniz, Orta Anadolu'da neredeyse olmayan, Ege ve Akdeniz'de yüzde 2.3 ila yüzde 3.57'yi, İstanbul'da yüzde 3.77'yi bulan ama 24 vilayetlik Doğu ve Güneydoğu'da yüzde 14.4 ila yüzde 18.3 oy alan, 10 ilde yüzde 25'in üstünde destek bulmuş, üç ilde birinci, 11 ilde ikinci olmuş bir parti. (Erol Tuncer' in "22 Temmuz Seçimleri, Sayısal ve Siyasal Değerlendirme" kitabı, TESAV)
Üstelik DTP, siyaset yaparken, bağımsız aday formülüyle Meclis'e gireceği, oyların boşa gitmeyeceği garantiyken, "terör, şiddet ve nefret" artmışken dahi, oy oranı DEHAP'ın yüzde 6.22'sinden yüzde 3.84'e, üçte birden fazla gerilemiş, oy oranı sadece iki ilde artmış bir parti.
Mesele sadece partinin kapanması, kimi milletvekilinin yaka paça atılması, siyasetten yasaklanması değil.
Bazı bölgelerinizi, birçok kentinizi, 1 milyon 344 bin oy sahibini de ne yapacağınız!
"Pek düşünceli olmak, pek mutluluk duymamak" için Adalet Bakanı olmak fazla lüks!