kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Kasım 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Sudan mesele

"Sudan" Sudan değil; o denli yaygın sefalet, açlık, susuzluk, pis suya mahkûmiyet, iç savaş, kıyım, yıkım değil.
"Su" dan sadece.
Şahsi bir deneyimden süzüp aktarmak istediklerim. Epey "İstanbullu", belki biraz genel bir sorun.
Hayatın iki önemli kaynağı hava ile su ise;
Hakikaten hayatı hiç takmayan yiğitleriz biz.
Havayı şimdilik yel alsın, su kalsın.
Daha nüfusu kaç tam bilinmeyen, 10 ila 17 milyon arasında atıp tutulan ülke boyutunda kent, "susuz kalmak" tan korkarken, "razı olduğu su" yla ilgili hiçbir akıl, fikir, bilgi, tedirginlik geliştiremedi.
Ölmektense sıtmaya razı olmak gibi.
Kuraklık, barajların adeta dip taraması sonucu, bölgeden bölgeye farklılığa rağmen, musluktan akan (akabilen) su, zincirleme sorun taşıyarak, elinizle, yüzünüzle, sebzenizle, salatanızla, yemeğinizle, bedeninizle, çamaşırınızla, bulaşığınızla buluşuyor.
Şahsi bir deneyimle, bilenlerin de yardımıyla anladığım şu:
1. Zavallı su, baraj sığlıklarının nesi var nesi yoksa yüklenmiş.
2. Suyu temizlemek için eklenen katkılar yükü ağırlaştırmış.
3. "Toplam çözünmüş madde" (TDS), şebeke suyunda 200'ü pek geçmemeli iken, 400'lere ulaştıktan sonra şimdi 850'ye, 1000'e vurmuş.
4. Sertlik açısından da su, "beton" gibi. "Fransız" denen sertlik birimiyle, içme suyunda 2, ev içi kullanımda 5 civarı nihai sınır sayılmalı iken, 17'yi geçebiliyor.
Bunlar, büyük nüfus ve yetersiz kaynakların kuraklıkla buluşmasının "doğal" sonucu sayılabilir.
Ancak "toplumsal bilgilenme, bilgilendirme" de de "Fransız" kaldığımız açık.
"Hayatın kaynağı" na dair tam bir cehalet, duyarsızlık ve çaresizlik içindeyiz.
O kadar ki, elbette tek tek tahlil ettirmedim ama, yurtdışında bir sürü norma uyan yabancı şirketlerinkiler de dahil, pet şişe sularda da bir
"umursamazlık, kakalama" havasının olduğu anlaşılıyor.
Anlayabilmek için, hiç yapmadığımız şeyi yapmalı: Şişedeki etiketi okumalı.
Daha önce, içme açısından çok makul TDS, sertlik derecesi ilan edenlerin dahi, etiketten bunları çıkartma, yazılı taahhüde girmeme eğilimi görülüyor. Bakarsanız ya da birisi gösterirse!
Üstelik, canım memleketimde, "50 TDS" e, yani çok iyi ve iyi içme suyunun en ve en üst sınırına kadar su petleyip ahaliyi pet yerine koyarak içirme izni bizzat Hıfzısıhha tarafından verildiği, yani böyle geniş, sınır ötesi bir "su" piyasası bulunduğu halde.
Bir de tüyo: Pahalı her zaman en iyi, ucuz ise hep kötü değil.
Bir şey daha:
Mesele sadece içtiğiniz, yiyeceğe kattığınız, çayınızı demlediğiniz su değil.
Yabancı madde ve sertlik yüklü suyun böbrekleri, bağırsakları kemirmesi dışında;
Bulaşık veya çamaşır yıkarken, elde yahut makinede kattığınız deterjan, parlatıcı, kireç sökücü, tuz, yumuşatıcı ihtiyacı olmakla kalmıyor, bu kimyasalları daha fazla, daha da fazla kullanmanız gerekiyor. Hatta öneriliyor.
Yer, cam temizliğinde de. "Mis gibi deterjan koktuğu" söylenebilen çamaşırlar reklamlara asılıyor, ekranda kurutuluyor.
Elinizi, başınızı yıkarken, köpürmesi için çok daha fazla sabun, likit, şampuan boca etmeniz gerekiyor.
Bir millet, pislikler bir yana, temizlenirken de kendini zehirliyor.
Bir
millet, çitilenmiş de mis gibi kanser kokuyor!
Ve hayata, kainata dair ne çok şey biliyoruz zannederken kendimizi;
Kendimiz bir yana, çocuklarımızı kendi elimizle, makinelerimizle, suyumuzla, kimyasal bombardımanla zehirlediğimizin farkında dahi olmuyoruz. Hiç düşünmüyoruz.
Pek kimse bunları konuşmuyor. Pek kimse yazmıyor. Bunlar siyaset, halkı bilgilendirme gereği, halkın bilgilenme hakkı, hükümet ve belediyenin kamu sağlığını, özellikle de, ek çare üretecek maddi koşulu olmayanları gözetme görevi sayılmıyor.
Çaresizlik, düşüncesizlik, bilgisizlik barajına tıkılmış bedenler üstünde, bir de "piyasa, reklamlar, şirketler" koşturup duruyor.

Not: Ama gazetecilik ve insanlık gereğinin öyle veya böyle idrakinden umut kesilmez. Dünün sürprizi, işlerin öteki yüzünü hiç merak etmemiş bir yönetmenin, onca şehitteki "idari, askeri hatalar" ı da sorgulama arzusuydu. Bunu da yapabilecek kocaman gazeteleri var; yapmalı o zaman. Sansürlere rağmen.