kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Teşekkür ve tefekkür

"Bir kişi daha eksildik" de Dipsiz Kuyu'ya döndük, diyecektim.
Ama şöyle bir şey oluyor.
Yıllardır görmediğiniz bir akrabanız;
Ta ilk mektepten bir arkadaşınız;
Çocukluğunuzdan bir amca, bir teyze;
Bebekliğini bilip de sonrasını kaçırdığınız bir delikanlı;
Kadim bir komşu;
Hakikatli dostlar;
Çok uzaktan tanış olduğunuz halde yanınıza koşuvermiş bir çift;
Yıllar yıllar önceden hiç unutulmamış da tertemiz bir kalpte saklanmış o vefa;
Kimsenin dokunmadığı dertlerine birkaç satır, birkaç yazıyla el ve yürek verdiğiniz onlarca yeni ama hakiki dost;
Vefasızlık ve hatırsızlık, hatırasızlık dünyasında bir kelimeyle gönüldaşınız olmuş insanlar, o çok insan insanlar;
Bir de aileniz, o en yakınlarınız, en yakınınızdakileriniz, canlarınız işte...
Öyle bir omuz veriveriyorlar ki...
Eksildiniz mi, çoğaldınız mı o an, bilemiyorsunuz.
Kızgın güneşin altında, kimisi elbet yıllardır tanıyıp sevdiği, saydığı, kimisi hiç tanımadığı halde bir sevgi ve iyilik zincirinde koştuğu için; anneme son yolculuğunda omuz veren, duasını sunan, kabrine bir kürek toprak için bir ötekinden nöbet alan, yetişemediyse, orada değilse de yüzlerce yüzlerce mesaj olup içten sözcüklerini esirgemeyenlere;
Ve şefkatli bir vazifeşinaslık içinde en ufak bir aksama yahut huzursuzluk olmadan görevini yapan herkese sonsuz teşekkürlerimle.

Kendi küçük dünyanız içinden, bizim işimiz bu ya, anlama, yorumlama, anlatma çabasıyla daha büyüğüne, mesela ülkenize dönüyorsunuz işte.
Bir kaybının kabri başında mutlaka en az bir kere, kim bilir kaç kere, "ülkemizin dirliği" için de ellerin açıldığı dualara "amin" demişlerdensiniz.
İster çok inanın, ister az, ister hiç.
O sedanın yükseldiği yağmurlu ya da güneşli, sisli yahut apaçık bir havada, bir ana, bir baba, bir kardeş, akraba, arkadaş, belki bir komşu için; bir cami avlusunda, toprağı yeni atılmış bir mezar başında mutlaka durmuşsunuzdur.
Ülkemizin dirliği?
İki kere, hem de katmerli gizlenmek zorunda kalan kadınlar, çetelesi tutulan selamlar, bir harf etrafında sinir savaşları, onca dirlik, birlik, beraberlik mesajı ile duası arasında birbirine esastan kuşkuyla, nefretle bakanlar, hırpalananlar, horlananlar, diş bileyenler, şiddet yığanlar.
Milyonlarca insanın birbirinden korkusu ve "birlikte kanla suladık" denilen ve "hep birlikte yatılan" bu topraklardaki bir dolu kökten ayrılık, gayrılık; rejimin, düzenin, hukukun, devletin, özü, manası bile bir yana, usulleri, töreleri, törenlerine dair bu uçurum.
Tabii ki bu kadar basit değil hayat.
Tabii ki tarih, çelişme, çekişme, mücadele bu denli hafif değil.
Ama, tüm ihtirasların, hasetlerin, kinlerin, nefretlerin;
Düşünce ve hayat adına farklılıkların dışında;
İnsanlığın, bir arada yaşamanın temellerinde, esaslarında dahi anlaşmazlık ve aymazlığın yanı sıra şöyle bir şey de var:
Her bir insanın doğumu, bir de ölümü; hayat ve ölüm, varlık ve hiçlik, yalnızlık ve dayanışma, ayrılık ve aynılık üstüne tefekkür imkanı veriyor.
Belki sadece bir an, ama veriyor.
Anlıyorsunuz ki, insan, her iki ucunda müthiş bir "iyilik, sevgi, dostluk, kardeşlik, dayanışma, yücelik, hatta eşitlik" bulunan; ama uzun, ama kısa bir yolun yolcusu.
Ne oluyorsa, işte o başı sonu olan yolda, o süreli yolculuk sırasında oluyor.
İki ucun, başlangıcın ve nihayetin o değerleri çiğnene çiğnene koşturuluyor.
Oysa, başı ve sonu vicdanınızda esastan idrak ederseniz, başka türlüsü de belki mümkün.