kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Ağustos 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Baskıya karşı omuz omuza!

Önce şunda anlaşmalı.
Ama nasıl olsa anlaşamayacağız.
Çünkü bir "ilke" miz yok.
Pek olmayacak.
Herkes kendi safının mücahidi, cengaveri, yiğidi, pohpohçusu; başkasının başına gelenin izleyicisi, ohohçusu kalacak.
Bir de şöyle olmaya devam edecek:
Baskı, şiddet, küstahlık, susturma, suçlama, aşağılama, ezme girişiminin kime ve nereden geldiğine bakılacak.
Kerteriz alınacak.
Herkes keriz sanılacak.
Ona göre kızılacak yahut pısılacak.

Neyse.
Dün yazı sonuna not düşmekle yetinmek zorunda kalmıştım.
Bugün tüm kalbimle tekrar diyorum ki;
Başbakan'ın, cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla eleştiri yapan, "Benim cumhurbaşkanım olmayacak" diye yazan "gazeteci" Bekir Coşkun için, "Vatandaşlıktan çık git o zaman" diyesi, kabul edilesi laf ile geçiştirilecek gaf değildir.
"İçimizdeki sıradan faşizm" in aniden dışımıza sıçrayacağı an ve mekan ile makam hiç belli olmuyor.
"Ya sev ya terk et" diyenden "vatandaşlıktan çık git" diyene ne yelpaze!
"Aramızdaki hainler" diyenden "içimizdeki düşmanlar" diyene ne demokrasi!
Kendini her birimizin sahibi, ağası sananların arasında, cumhuriyetçiden muhafazakâra, ne müthiş benzerlik!
"Keşke anlaşsak da zor anlaşırız" dediğim manzara şu:
Genelkurmay baskısıyla gazeteci atılmasına, sansüre, andıçlanmaya, dergi kapatılmasına hiç itirazı olmayanlar bir yanda saf duracak...
Başbakan'ın vatandaşlıktan kovmasına yahut başbakan korkusuyla köşe kapatılmasına hiç itirazı olmayanlar öte yanda saf duracak...
Patronun, şirketin, cemaatin menfaati, keyfi, beklentisi, öfkesi, iktidarla, güçlerle takaslar sonucu arkadaşlarının susturulmasına gıkı çıkamayanlar her iki safta da bulunacak...
Orta yerde de gazeteciliğin, özgürlüğün, adaletin, ilkelerin, hakkın, dayanışmanın cenazesi kalkacak! Kimimiz de mevtaya ancak omuz vermeye çabalayacağız.
Emin Çölaşan' ın gidişi üstüne iki satır lafı bir araya getiremeyenler, "Gazetemden çık git" i hiç konuşamayanlar da şimdi Bekir Coşkun için köpürüyor.
Haklılar. Elbet en azından bunu yapmalılar.
Komşuları susturulurken, "liberal" yahut "merkez sol" hükümetlere siparişler ile başka meslektaşlarının işten atılışları trampa edilirken susmuşlardı.
Genelkurmay zoruyla gazeteci kazınırken de susmuşlardı.
Öte yanda, o suskunluğa kızmışların ciddi kısmının da bugün Başbakan'a diyeceği söz yok.
Başbakan'ı haklı çıkarmak için, zaten her baskının bahanesini, "O da öyle yazmasaydı" yı anlatıyorlar uzun uzun.
Bu manzara, her türlü iktidara, güce, kuvvete, kudrete cesaret, cüret veriyor.
"İlkesizlik"; orada burada saflaşanlar duruma göre ne kadar bağırırsa bağırsın, aslında kesif sessizlik demek.
Bu
esneklik, esastan yamukluk demek.
Geçen gün Çölaşan da takas odası icabı işten atılamasaydı, belki Başbakan da Coşkun' a o lafları o kadar rahat söyleyemezdi.
Başkaları susturulurken, Çölaşan ile Coşkun gibi "Basın Özgürlüğü Ödüllü" iki ağır kalem sessiz kalmasaydı, bu işler bu kadar keyfi olmayabilirdi.
Birileri kendi başına gelene dahi gık çıkaramadan pısmasa, köşe bucak sırnaşıp kendini affettirip göze girmeye uğraşmasaydı, başka türlü olabilirdi çok şey.
Kendimize saygının, kendi gururuna ve onuruna en sağlam sahip çıkış yolunun, başkasınınkini de önemsemek ve ona da sahip çıkabilmek olduğu bir anlaşılabilseydi.
Mesele şu:
Kudret, baş ve göz döndürüyor.
Kuvvet, eleştiriyi ezmeye uğraşıyor.
Güç, sindirmek istiyor.
Bu siyasi iktidar da olabilir; askeri kuvvet de, iş dünyası da, medya patronajı da.
Mesele şu:
Başları, gözleri döndüğünde, ezmeye uğraştıklarında, sindirmek istediklerinde; kudretler, kuvvetler, güçler arasında ayrım yapacak mısınız?
Birine bağırıp birine susacak, bir başkasına yaltaklanacak mısınız?
Tüm kalbim ve kalemimle, Bekir Coşkun'un iktidarı eleştiri hakkı ve özgürlüğünün yanında, Başbakan'ın, "işten kovar" gibi "vatandaşlıktan kovma" zihniyetinin tam karşısındayım.
Sonra, mesela Coşkun'un hiç kelamı ile selamı olmasa dahi, onsuz da gider, Genelkurmay'ın hakkımdaki suç duyurusu ve askeri ceza isteği için yine ifade veririm.
"Press(e)" hem "basın"dır; hem de "baskı"!
Omuz ise, bildiğiniz omuzdur:
Verilebilir de; atılabilir, hatta satılabilir, satabilir de!