kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Ağustos 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Dert çok, hem dert yok!

Fransa Cumhurbaşkanı, tecavüz mağduru Türk çocuğun babasını kabul edip cezaların ağırlaştırılması sözü vermiş.
Yabancılardan, Türkiye'den haz etmeyen Sarkozy' nin "jesti" ne ne diyebiliriz?
Acıyı, zaten istediği gibi, her türlü cezayı artırmak için kullanılacak fırsat saysa dahi.
Devlet ilgisidir; bir tesellidir o babaya.
Buradakiler jestleri az bilir de, tecavüzden töre cinayetine, kazadan şehitlere, devlet kurşunundan lağım kapağına; hangi birine yetişsinler!
Bu sütunda günlerce yazılanlardan biri, Kızıltepe'de 13 polis kurşunuyla ölen 12 yaşındaki çocuktu.
Çocuk işte! "Devlet jesti" bir yana, "hukuk resti" de yaşandı.
Ölü Uğur zanlı haline geldi, suçlu da çıkmadı; ama onu öldürenler suçsuz oldu!
Hadi Fransa'da yarıbaşkanlık sistemi var; siz buradaki sistemde, Cumhurbaşkanı'nın yarısını, Başbakan'ın öteki yarısını, de ki İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü'nün en azından bir parçasını, hem kocasını hem oğlunu devlet mermisiyle kaybetmiş bir kadına da kulak verirken gördünüz mü?
Tamam, o "devletin bölünmez bütünlüğü" açısından çok "kritik" ti!
Yine burada çok yazıldı:
Hem de devlet çiftliğinde, Ceylanpınar'da, taşeronca üç, beş liraya, neredeyse köle şartlarında, süt sağmaya koşulan 12, 13 yaş çocuklar, kamyon kasasında dereye döküldüler. Kanadılar, boğuldular.
"Devlet ilgisi" bir yana, "devlet ve hükümet ilgilileri" kendilerini dereden suçsuz, sorumsuz, tertemiz çıkardılar.
Oysa dere kan içindeydi.
Çocuk kadınların alı karışmıştı.
"Devlet dili" uzundu da, eli varamadı. İki yakasını, cansız minik ellerin arasından sıyırıverdi.
Sonra Kahta kamyonu onca mevsimlik ölüsüyle Karadeniz yolunda; 14'ünde, 15'inde "tarla melekleri ", Fatmalar, Eminele r daha dün yine Urfa yollarında...
Siz birini gördünüz mü?
Sırf trafik cezası üstüne ciddi gerekçe bulduğunu düşünen bir devletli dahi duydunuz mu?
Nasıl bir şeydir bu; ister maneviyatçı, ister muhafazakâr, ister cumhuriyetçi, laik... Böyle bir devlet nasıl şeydir ki, milyonlarca acıdan kendini sorumsuz kılsın.
Denizyollarında halat cellat ipi olsun; havayollarında aşırı iş yükünün açacağı belalar umursanmasın; karayolları, tarlaya giderken 18, piknikten gelirken 11, cenaze sonrası 6 ölü diye, toplu mezara dönsün...
Ve içi acımasın!
Yazıp duruyoruz; sabıkalı zanlı, azılı suçlu gibi, ifadeler veriyoruz.
Kaldırılan şehit cenazelerinin sahiplerini, tabuttaki cansız bedeni, bir de ölüm yakmadan önce azıcık dinleyiniz:
Ordunun en az yüzde 7080'i ile emeklilerinin maddi, manevi mutsuzluk ve endişesini, gidin mesela, birinin evinde duyunuz.
Hiç olmazsa, ölüme yakın tuttuklarınız için biraz devlet olunuz, az kulak, az gönül, az vicdan, az ilgi veriniz.
Bir çocuğu dinleyin mesela; bir eşi.
Bu insanlar, bu dertler hiç yokmuş gibi yaparak, sadece kızarak nasıl bir devlet olunur ki!
Ama, (eşinin başı açık) milletvekilinin, eşi başörtülü mebus çetelesi tutan gazeteye, "Sana ne lan benim karımdan?" diye seslenmesi üzerine,
"büyük" gazetenin, hem de yazar özel kalemiyle, sürmanşetten, "Sana ne lan benim haberimden!" diye bağırdığı ülkede, akan sular durur da, akıl donmuştur zaten.
Devlet de der ki, "Sane ne lan benim mermimden, askerimden? Sana ne lan halatımdan, çiftliğimden? Sana ne lan emeklimden, işçimden, kölemden; yollardaki bin bir ölümden?"
Biz de, "Bize ne" demeden, inatla bağır bağır bağırırız:
"Hava kurşun gibi ağır/ Bağır, bağır, bağırıyorum/ Koşun, kurşun eritmeye çağırıyorum/ O diyor ki bana/ Sen kendi sesinle kül olursun ey/ Deeert çok hem dert yok/ Yüreklerin kulakları sağır/ Hava kurşun gibi ağır/ Ben diyorum ki ona/ Kül olayım Kerem gibi yana yana/ Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak/ Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa"

Son devlet adamı: Başbakan'ın (bir başbakanın) gazeteci Bekir Coşkun'a (bir gazeteciye, bir vatandaşa), eleştiri özgürlüğünü kullanması karşısında, "Vatandaşlıktan çık" diyebilmesi vahimdir. Ne sinirle izah edilebilir, ne yüzde 47 ile. Demokrasiye falan zaten düşmanca da, insanlığa ve maneviyata da hiç sığmaz. Tüm vatandaşlar için de utanç verici. Kınanmalı, hiç unutulmamalı!