kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
  |  Benim şehrim | 25 Nisan 2007, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU

Yiğidi öldür...

Öl dürmeyin tabii.
Bir de buradan "öldür" diye çağrı yapacak değiliz.
Lafın gelişi:
Yiğidi öldür, hakkını ver!
Ve hakkı verilecek yiğit çoktur.
Erdoğan: "Allah için" iyi oyaladı. Eminim ki, son günlere kadar kendisi çok çıkmak istiyordu.
Gül de dört koldan başbakanlığa hazırdı.
"1. adam" Çankaya'ya giderse, "2. adam" ın parti ve hükümet başına geçmesi normaldi de, anormal şuydu:
"1. adam" ın "2. adam" ı üstüne çıkarması. Kendisi dururken onu Çankaya'ya yollayabilmesi.
"Tek parti" dönemi bir yana, Çankaya'ya çıkabilenlerden ne Bayar, ne Özal, ne Demirel, ne de kendisi zaten çıkamayan Ecevit bunu yapabildi.
Ne derseniz deyin, Erdoğan yaptı.
Elbette çok şeyden etkilenmiş, belki çekinmiştir ama, en önemlisi nefsine karşı yaptı.
"Ben olmayacaksam güçsüz biri olsun" kolaylığına karşın, kendisi kadar güçlü birini tercih ederek yaptı.
Belki, Arınç' ın "Üçümüzden biri" tavrına karşı, "Ne sen, ne ben" deyip yaptı;
Belki son anda partiyi, başbakanlığı, gündelik işleri, o karizmayı, kudreti, ilişkileri daha çok önemsedi, ama yaptı.

Baykal: Erdoğan' ın Çankaya'ya çıkmaması için cansiperane dövüşen, tüm politikasını, partisini buna bağlayan "Ana muhalefet lideri" mutludur çünkü o tek hedefi tuttu.
Kendisi bir yana, elbet Genelkurmay'ın, Tandoğan'ın, bir çok telkin, tavsiye, tepkinin, hatta diğer muhalefetin de öndeki siyasi temsilcisi olarak amacına ulaşmıştır.
Yoksa ulaşmamış mıdır?

Türban: Sonuçta "Emine Hanım" ın değil, "Hayrünnisa Hanım" ın başında Çankaya yolunda.
İki uçta bir çokları için belki hiç farkı yok ama, muhalefet birinciye kilitlenmişti.
Nitekim Baykal da önemli olanın "türban değil, Erdoğan" olduğunu, yani onun yolunun kapalı olması gerektiğini söylemişti.
Yine de en sıcak mesele herhalde.

Büyükanıt: Görevinde ve sonunda "Erdoğan'a geçit vermemek" le de anılacak olmalı.
Tüm gerilimler arasında tüm temaslar içinde, normalde böyle olmaz ama işte Türkiye şartlarında, "Gül üstünde" uzlaşmaya katılmışsa, gerilimlerin aşılması için önemli bir şey yapmış sayılacak.
"Sözde değil, özde" deyişi ise tutmuş mu olacak, tutmamış mı kalacak?

Gül: Hem Meclis'i, hem AKP ve tabanı, hem "Erdoğan'a kökten karşı olanlar" ı, hem dış dünyayı, hem "piyasalar" ı bir yerde buluşturacak sabırlı çizgiyi, siyasi yatırımı yıllar boyu sürdürmek, o "devlet adamı" profilini çizmek, "Cumhuriyet'in temel değerleri" üstüne kuşkular içinden gelip bir yandan "Cumhuriyet Devleti'nin iyi temsilcisi"
sayılmak kolay iş değildi.
Yine değil!
Erbakan' ın davetiyle başlayan, sonra ona rağmen karşı adaylıkla ve partiyi bölerek, yenisini kurarak, eski lideri tasfiye ederek süren siyasi kader. İktidarı mecburen başbakan olarak başlatıp dönem bitmeden Çankaya'ya ulaşan bir "Amerikan rüyası"!
Bir zamanlar dava ettiği devletin müstakbel başı.

Toplum: Elbette orta yerlerden cart diye bölündü. Ama meydanlardaki tepkilerle de, meydana çıkmayan tepkilerle de böyle bir netice belirledi.
Kimi "Erdoğan'ın aday olmaması" nı belirledi; kimileri ise adayın dışarıdan veya sıradan isim değil, "AKP'nin güçlü adamı" olmasını.

Normallik: Ne olduğunu ben de bilmiyorum.
Ama, uzun imparatorluk geçmişi, hiç sömürge olmamışlığı, bağımsızlık savaşı, 87 yıllık meclisi, 84 yıllık cumhuriyeti, öyle böyle çok kurumu mevcut demokrasisi, manevi gelenekleri, kültürleri ile maddi, dünyevi hırsları, arzuları, hedefleri, çatışmalarıyla karışık, karmaşık bir toplumun, bir arada yaşayabilmek, birlikte yürüyebilmek için bir yol daha bulabilmesi olabilir!

Mutlak iktidar: AKP'nin elinde, çifte kavrulmuş. Seçimlerle birlikte belki daha kabarmış. Ancak elde saatsiz bomba. En azından mayın tarlası. Gücün baş döndürmesiyle kendinden geçme durumunda, herkes için büyük tehlike.

Gerilim: Biliyorsunuz; hep aramızda, yanımızda, içimizde, kalbimizde. Mutlaka yine geçerli sebepler, ciddi bahaneler, müsait zeminler, öfkeli eller, acıtacak canlar bulacak. O ölmez bir yiğittir!
Olsun