| |
|
|
Hukuk ve kıllar
Geçen pazar Sabah "müthiş" bir haber yaptı. Bir genç kız kapkaççı saldırısı sonucunda otomobil altında kalmış ölümle pençeleşiyor. Baba ise böbrek hastası, kısa zamanda bir böbrek bulunamazsa ölecek. Doktorlar kızın ölümü halinde, böbreğinin babaya nakledilmesini öneriyor. Baba kabul etmiyor. Ben de sordum, "Siz olsaydınız ne yapardınız" diye. Çok sayıda yanıt geldi. Büyük bölümü ne yapacağını bilemiyor. "Allah kimseyi böyle bir karar vermek zorunda bırakmasın" diyor. İkinci çoğunluk ise "Ölürüm de kızımdan alınacak organla yaşamam" diyenler. Pek azı "Kızımın organıyla yaşamımı sürdürürüm" demiş. Bir tanesi ise "Kızımın böbreğini alır. Sonra da onu öldüren kapkaççıların peşine düşerdim. Çünkü bu adamlara karşı polisin de, adaletin de bir şey yaptığı yok. Kendi adaletimi kendim sağlardım" diyor. İşte başta büyük kentlerimiz ve ilk sırada İstanbul olmak üzere Türkiye'de artan suçun ve vatandaşın kendini "güvenliksiz" hissetmesinin sonucu. "Kendi adaletimi sağlardım." Bunun yansımalarını somut bir biçimde görüyoruz. Her gün haber masamıza yakalanan ve linç edilmek istenen kapkaççıların, hırsızların haberleri düşüyor. Kapkaç olayları o kadar fazla canı yaktı ki, Vahşi Batı'da at hırsızlarının sorgusuz sualsiz asılması gibi, burada da kapkaççıları sokak ortasında öldürerek "hıncını almak isteyen" vatandaşlarımız var. Bu işin siyasi sorumluluğunu taşıyanlar farkında mı bilmiyorum ama "suç artışı" Türkiye'de hukuka olan güveni sarsacak, hukuk devletini yaralayacak hale geldi. Meclis'te bunlar dile getirilmiyor ama bir milletvekili "Diş ve saç fırçalarında domuz kılı var mı" diye soru önergesi veriyor. Vatandaşın gündemi ile vekillerin gündemi çok farklı. Biri can derdinde, diğeri ise kıldan tüyden işlerle uğraşıyor.
|