|
|
|
|
Yonca trafiği hiç sevmiyor saatte 100 km üstü hız onu geriyor
Yonca trafiğe çıkmayı hiç sevmiyor. Bu yüzden şoförü var ancak yanımda oturan kadın, gerçek bir Gönüllü trafik elçisi' gibi... Hızımı saatte 100 km'nin üzerine çıkarttığım anda, Yonca geriliyor. Ben bu sahneyi daha önce annemle yaşamıştım....
Onu tam olarak bir 'Şaşkın Ördek Yavrusu' olarak adlandırabiliriz. Çünkü hem şehir içinde hem şehir dışında ve hem de yol dışında çok iyi ve boyundan beklenmeyen bir performans sağlıyor. Otomobilin en önemli artılarından biri maskülen dış görüntüsü oluyor. İri cipleri andıran bu görüntü özellikle takılan aksesuvarlar ile ve arka camın önündeki lastik ile daha da keyifli hale geliyor. Arazide küçük bir düğme ile geçilen 4 çeker mood'unda ise bu minicik motorun nasıl keyifli bir performans verdiğine şahit olup, Japon teknolojisine bir kez daha hayran oluyorsunuz. Çok karizmatik özelliklere sahip test aracının fiyatı 34 milyar 600 milyon civarında. Ancak daha baz bir versiyon istiyorsanız 26 milyar 787 milyon yeterli görünüyor.
İnsanın sponsoru, hem de doğrudan kendisini ilgilendiren bir konu ile ilgili olunca daha da bir şımarıyor. Eh şımarınca sayfanın da hakkını vermeye çalışıyor. Artık bir sponsorum olduğu için her hafta sonuna doğru, gazetenin bana verilen sayfasında keyfimce ekip biçebileceğim bir arazi kavgası vermeyeceğim ama sorumluluklarım arttı... Artık daha keyifli sohbetler ve fotoğraflar çıkarmaya çalışacağım. Ama bir kere otomobile binip yanınıza bir sanatçı kattığınızda, zaten hikayeler ve fotoğraflar hemen değişiyor.
YONCA'NIN EVİNE KAMP KURDUM Sponsorlanınca içime yansıyan özgüvenle hemen Yonca Evcimik'i aradım. Aramızda şöyle bir diyalog geçti: "Yonca'cığım, Mahmudiye tarafında hafta arası çok sakin olan bir yapay göl biliyorum. Mükemmel fotoğraflara imza atabiliriz." "Rush'ım Mahmudiye çok uzak değil mi?" "Ama Yoncacığım, burası suların içinde öyle mükemmel ve sakin bir yer ki... Bayılacaksın. Hem sonra da sana toprak kapta mantar, köfte, Mıhlama filan ısmarlayacağım." Sonumun ne olacağını nerden bilebilirdim ki? Röportajdan bir gece önce Yonca'nın evine kamp kurdum. Zaten geçtiğimiz hafta hayatımda ilk kez yıllık izinde olduğum için (Daha önce krizler, basın sektöründeki güvensizliklere kurban gitmiştim, tam izin alacakken ya işsiz kalıyordum ya da şirket değiştiriyordum. Ama bu kez iki yıldır aynı şirkette gururla çalışma (Parantez içi parantez, herhalde sevgili patronlarım bu sözleri görmezden gelmezler) başarısını gösterdim!) bu kamp işi başarıyla sonuçlandı.
YENİ ALBÜMDEKİ AŞK ÇOK HÜZÜNLÜ Sabah 10 sularında erkenden(!) uyandık. Hemen kuaförlerimize gittik. Ben her zamanki gibi kendimi Etiler'deki sosyete kuaförü Diba'ya attım. Çünkü saçlarımın nefaseti en az onunki kadar iyi olmalıydı. Diba'daki arkadaşlar sağolsun yine yüzümü kara çıkarmadı. Yola çıktığımızda başıma gelecekler belliydi. Evcimik son aylarda üzerinde çalıştığı albümü 'Aşka Hazır'ı yeni tamamlamıştı ve Daihatsu Terios'ta CD player sistemi vardı. Giderken hemen Yonca'nın yeni albümünü koyduk CD çalara. 6 şarkıdan oluşan albüm, benim açımdan iki şarkı itibarı ile dikkat çekiyor. Bunlardan Sibel Alaş'ın yazdığı 7/24 ve çok da güzel göbek dansı yapabilen Cenkhan Toplu'nun biten bir aşkı anlattığı 'Aşk' isimli parçalar beni hayli eğlendirdi. Aslında 7/24 eğlendirdi; aşk ise hüzün duvarlarına çarptırdı. Ama Yonca'nın daha önceki albümünde de yer alan bu şarkı, ilk kez yerini bu albümde bulmuş bence. Buna karşın ilk klip salsa tarzında 'içindeki dansı keşfetmek üzerine kurulu' bir şarkıya bu hafta çekilecek. Üstelik şarkı çok pozitif. Bu arada Yonca trafiğe çıkmayı hiç sevmiyor. Bu yüzden şoförü var. Ancak yanımda oturan kadın gerçek bir 'Gönüllü trafik elçisi' gibi çalışıyor. Hızımı saatte 100 km'nin üzerine çıkarttığım anda Yonca geriliyor. Bu sahneyi daha önce annemle yaşamıştım. Neyse onu lafa tutmaya çalışıyorum ve bu arada çenem iyice açılıyor. Yonca Evcimik'i İstanbul'a geldiğim ilk yıl tanımıştım. Yani 14 yıl önce. Ben onun gözlerinde bir bebek sayılırdım. O ise 'Abone' günlerini geçiriyordu. Yerinde başkası olsa havaya girmek için çok nedeni olurdu. Ama o, standartları aniden yükselmesine karşın hiç değişmedi. Turnelerde üzerimizi örttü. Birimiz ağlamak istediğinde hazır bir omzumuz vardı... Aşk acısı yaşadı ama aslanlar gibi döndü arkasını yürüdü.
BUZ GİBİ SULARDA DONDUM Neyse ben bu ruh hali ile sıcağın da etkisi ile kendimden geçmişken ve Yonca da tam söylenmeye başlamışken 'Sapanca Arifiye' sapağı imdadıma hızır gibi yetişiverdi. Ancak çekimi planladığım yerde bir okul gezisi vardı ve ne kadar çocuk varsa otomobilin üzerine bir anda yığılıverdi. Haliyle çekim yerini değiştirdik. Ve benim ayakkabılarımı çıkarıp, buz gibi sulara girmem, Yonca'nın ise ateş gibi yanan otomobilin üzerinde poz vermesi gerekti. Ayrıca ben her 5 karede nehirden çıkıp, ayaklarımı ısıtmak zorunda kaldım. Yonca'yı da siz düşünün... Yine de çekimden filan alnımızın akı ile çıkıp, toprak kapta yemeklerimizi yerken bir hayli eğlendik... Bu arada dövmelerimizi karşılaştırmayı da unutmadık tabii. Bence benim Ra'nın kanatlarını resmeden dövmem daha karizmatik. O ise kendini yansıtan güllü dövmesi ile çok mesut...
RAHŞAN GÜLŞAN
|
|
|
|
|
|
|
|
|