kapat
23.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
"Bütün uzunlar... Seçilir!.."

"Külli tavilun ahmak" demiş eskiler.. Yani Mustafa Taviloğlu, Mudo kardeşim alınmasın ama, "Bütün uzunlar ahmaktır.."

Eklerler.. "Külli kasirun fitne.." Bütün kısalar da fitne.. Düzenbaz..

O zaman bu dünyayı kimler ellerine geçirir genelde.. Ahmaklar mı, düzenbazlar fitneler mi?..

Dün Ercan Arıklı ile yemek yiyoruz.. Ercan, fikir hazinesidir.. Yok canım, istiareye yatıp fikir üretmez.. Okur.. Dünyanın öbür ucunda çıkan kitabı duyar, getirtir okur.. Öyle olunca da, aslında her anlattığı "Fikir" olur gazete için, gazeteci için.. Dergiler için.. Tabii sağmayı bilirsen..

"Güzel nedir" diye bir kitap bulmuş, getirtmiş Amerika'dan.. Yemekte sormaz mı, benim gibi profesyonel bir güzel seçiciye.. "Tüm dünyada güzelin üç ortak kriteri var, nedir bunlar" diye..

Hani güzellik, zevktir, çevredir, zemine, zamana, adamına göre değişir falan filan.. Bu kitaba göre hikaye.. Güzellik evrensel..

Bir deneyle kanıtlamışlar da.. 100 Amerikalı beyaz kadının fotoğrafını Çinlilerin önüne koymuşlar.. "En güzellerini seçin" diye.. 100 çekik gözlü, sarı Çinli kadının fotoğrafını da Amerikalıların önüne.. "Siz de ayırın, en güzelleri" diyerek..

Ve de sonuç..

Çinlilerin seçtiği Çin Güzelleri ile Amerikalıların seçtikleri ayni.. Amerikalıların seçtiği Amerikan güzelleri kimlerse, Çinliler de onları ayırmış..

Çekik gözlünün çekik gözlü zevki ile Amerikalının zevki ayni olursa "Zevkler ve renkler değişir" demek mümkün mü?.

Hadi bakalım, şimdi bu evrensel zevkin üç ortak ve şaşmaz kriteri ne?..

Efendim birinci kriter, ten!.. İlk çağlardan beri insan sağlığında bir yanlışlık olursa, bunun belirtisini, ilk tende izlemiş insanlar, uzmanlar, doktorlar, büyücüler.. Her kimse.. Tende kusursuzluk, sağlık işareti.. Güzellik de sağlıkla at başı gidiyor ya..

Şeytanın "Yüz kerre, bin kerre öp" dediği aşüfte kaküllü dilberi, Yahya Kemal "Gün tenli.." diye anlatmaya başlamıyor mu?..

İkincisi, matematiksel bir özellik.. Simetri.. Yüz güzelliği başta, vücut güzelliği, sağ yarının, sol yarının üzerine ne kadar oturduğuna bağlı. Ne kadar simetri, o kadar güzel.. Bunu tartışmanın gereği bile yok.. Bir gözü, bir kulağı, bir memesi ufak bir kadını güzel bulabilir misiniz, mesela?..

Üçüncüsü..

İşte asıl önemlisi burda.. Üçüncüsü endam.. Boy!..

"O gül endam.." diye başlayan dizelerin anlatmaya başladığı güzeli düşünün.. İnsanı ardında süründüren, yürüten gül endamı..

Şimdi, Ercan'ın kitabı diyormuş ki..

Biri hariç, başından beri tüm Amerikan Başkan seçimlerini, hep daha uzun olan kazandı..

Buyrun bakalım.. Hani külli tavilun ahmak ve de kulli kasirun fitne idi?..

Nasıl oluyor da, dünyanın en zor seçimini hep uzunlar kazanıyor?.. Amerikalılar ahmakları seçmeye mi meraklı.. O zaman nasıl bu kadar ileri gidip dünyayı yönetmeye başlamışlar?..

Bizde, niye dağ gibi Deniz Baykal barajı bile aşamaz da, genelde ufaklar, göbekliler seçilir?.. Geri kalmışlığımızın sebebi o olmasın sakın?..

***
Galatasaraylılar bugün kulübün kaderini yakından ilgilendiren bir başkan seçimi için oy kullanacaklar..

Özhan Canaydın uzun..

Mehmet Cansun kısa..

Göreceğiz bakalım, Ercan'ın kitabındaki teori, ülkenin batıya açılan penceresinden içeri girebiliyor mu?..

Tarafsız!..
Fanatik'te "Saray Bahçesi" sarı kırmızı başlığı ile Galatasaray köşesi yazan Fenerbahçeli Halil Özer Ali Sami Yen Stadı'nın genişletilmesine karşı çıkıyor. "8 saatte eve dönermişsin, trafik polisleri de kafayı üşütürmüş.."

Fenerli kafası ile, Galatasaray yazısı da böyle olur işte..

Kadıköy'ün tek girişine 60 binlik stad yapmak normal..

Tam altında metro istasyonu bulunan Ali Sami Yen'i büyütmek cinayet..

Halil sen metronun ne olduğu, saatte kaç bin kişi taşıdığı hakkında fikre sahip misin?.

Metrolu Ali Sami Yen'e hayır.. Ama Kadıköy'ü kitleyen Saraçoğlu'na alkış..

Çelebi böyle olur bizde, Fenerli'den Galatasaray yazarı..

Asla vazgeçmeyin.. de..
31 yaşında işini kaybetti. 32 yaşında bir hukuk kavgasını kaybetti.

34 yaşında işini tekrar batırdı.

35 yaşına geldiğinde çocukluk aşkı öldü.

36 yaşında sinir krizi geçirdi.

38 yaşında eyalet seçimini kaybetti.

43, 46, 48 yaşlarında kongre seçimlerini kaybetti.

55 yaşında eyalet senatörü olamadı.

58 yaşında gene senatör olamadı.

60 yaşında ABD Başkanlığı'na seçildi.

Onun ismi, Abraham Lincoln'dü.. Asla vazgeçmedi..

Asla vazgeçmeyin; kaybedenler yalnızca vazgeçenlerdir..

***
İki yıldır internette dolaşıyor bu satırlar. Kaç köşede çıktı, sayısını unuttum.. Peki ben niye köşeme aldım..

Hepsinde "Son" eksikti..

62 yaşında vuruldu, öldürüldü.. ABD Başkanı olduğu için..

Keşke vazgeçse miydi?.

Tecelli'den Abuzzitin'e mektuplar
Abuzittinciğim, Amerika'nın büyük adamları Türkiye'ye gelişlerinde program dışına çıkmaktan hep hoşlanırlar.. Mr. Cheney gibi, bundan 40 yıl kadar evvel Mr. Johnson da Ankara'ya gelişinde hiç beklenmedik şeyler yapıp bizim protokolle ilgili bürokratları zor durumlarda bırakmıştı. Birine ben de şahit olmuştum. Johnson'un geldiği gündü. Siyah arabaların çoğunlukta olduğu kortej Esenboğa Havaalanı'ndan şehre yaklaşıyordu. Ankara'nın girişi o zamanlar gecekondularla doluydu. Kerpiçten kulübeler. Çoğunun damı yassıltılmış gaz tenekeleriyle kaplı. Sokaklar dizboyu balçık ve çamurlar içinde oynayan binlerce çocuk!

Adamın limuzini bu sokaklardan birine sapıp bi gecekondunun önünde durmasın mı? Programda böyle bişi yok! Olmaması da lazım, manzara rezalet.. Yarı açık kapıdan içeri girdi.. Korumaların arasından, iki üç gazeteci (biri de ben) peşinden daldık. Tek göz bi ev.. Dar ve basık.. Öyle ki, iriyarı Johnson odanın yarısını kapladı.. Kafası tavana çarpmasın diye iki büklüm. Yanık yağla karışık bol soğan kokusu.. Dört-beş küçük çocuk yere çömmüşler ortadaki kaptan bişeyler atıştırıyor. Bi tanesi de hemen onların yanıbaşında oturağa oturmuş, bi eliyle, sokamadığı ilave parçasını oturağın içine sığdırmakla meşgul. Az ötede bi testi, yanında maşrapa.. Anne, şaşkın. Hayır gelenin Amerika'nın başkan yardımcısı olmasından değil, ani baskından şaşkın. Ne Amerika'yı bildiği var, ne de başkanını.. Belki de kendi Başbakanını bile bilmiyor. Uzatmayayım, Mr. Johnson bi iki laf edip, oturaktaki çocuğun kafasını parmağının ucuyla okşadıktan sonra çıktı. Gazeteciler etrafını sardılar. "Neden yolunu değiştirdiğini" merak etmişlerdi. Cevap kısaydı: "Sizleri daha yakından tanımak istedim."

Umarım daha sonra bizimkiler, ihtişamlı davetlerde ne büyük millet olduğumuzu, nasıl petrol denizi üzerinde yüzdüğümüzü, yeraltı madenlerimizin zenginliğiyle akarsularımızın uzunluğunu anlatarak ülkemizin gerçek yüzünü misafirimize tanıtmışlardır.. İkinci Başkan Cheney'nin gelişi bana bunları hatırlattı Abuzittinciğim.. Ama ona da çok bozuldum. Düşünebiliyor musun, gittiği yerlerde "Bomba var mı yok mu" diye Amerika'dan getirdikleri özel köpeklere etrafı koklattırmış.. Bizim köpekler niye koklamadı? Hiç değilse, diplomatik nezaket gereği, birlikte koklasalardı. Bu soruyu bi gazeteci de Amerikalılara sormuş. Adam "Clinton geldiğinde bunu denedik olmadıydı.. Sizin köpekler bizim dişilerin poposunu koklamaktan bomba aramaya vakit bulamıyorlar ki" demiş. Bana pek inandırıcı gelmedi ama neyse.

Münasip yerlerinden öperim Abuzittinciğim. Kardeşin Güneş.

Perde!..
"Ben ölmedim.. Beni öldüremediler de..

Yaşıyorum, yaşıyorum işte..

At kıçında sinek gibi..

Töööbe.. Töbe!..

Kapandı yüzümüze tiyatro kapıları..

Bir varmış bir yokmuş dolu sağlığımız.

Sussam susamıyorum,

Ne söylesem utanıyorum.

Gazetelerde gelene gidene baş yazı

Araki bulasın eski sanatçıları..

Düştük dedim ya işte

Hey.. Hey.. Gene de hey hey..

Bir çift sözüm var size

"Fincancı katırlarını ürkütmiyelim yeter!.."

Rifat Ilgaz'dan esinlenerek bunları yazıp bana yollayan Şeref Gürsoy..

O da mı kim?.. Sorun da burda ya zaten..

Hey gidi Şeref Gürsoy hey..

Hey koca Şeref hey!..

Devlet Tiyatrosu'nun en büyüklerinden biriydi. Hem cüssesi, hem oyunu ile..

Sanatçı, aktör emekli olur mu?.. Bizde olur..

Koskoca Şeref Gürsoy'u, Devlet Tiyatrosu'nun o Koca Oğlanı'nı emekli ettiler ve unutturdular, en verimli çağında.. Oynayacağı dağlar gibi roller varken..

Tiyatroda olmadığı zamanlarda Tercüman'da olurdu, Ankara'da.. Etrafı hep dolu.. Boş oldukça giderdim, onun, nükteler, şakalar, hicivlerle dolu sohbetine katılmak için.. Güldürür, öldürür, ama düşündürürdü..

82 yaşına basmış.. Bana da, yazının başındaki dizeleri yazmış..

TEBESSÜM

Fıkra Yıldırım Tuna'dan.
Yılbaşı arifesi diye hakim son derece toleranslı ve iyimser bir havada tutukluya sormuş:
"Neyle suçlanıyorsun?"
"Yılbaşı alışverişini erken yapmakla efendim!" demiş tutuklu.
"Bu suç değil!" demiş hakim..
"Ne kadar erken yaptın bu alışverişi?"
"Mağaza açılmadan efendim!"

SEVDİĞİM LAFLAR
İnanç, mantıktan üstündür. Bailey



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır