kapat
19.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
İstenmemek

Avrupa takımlarının yenilgiye uğratıldığı her maçtan sonra statlar, sokaklar çınladı durdu: "Avrupa Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türkler'in ayak sesleri!"

Bu sesin içine hem kırk yıllık bir ezikliğimiz, hem daha eskilere dayanan bir özlem, hem de açıklanamayan bir kırgınlık yerleşmişti.

Türkler'in Almanya'ya göçmen işçi olarak gitmeye başlamalarının üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçti. Bu sürede "kapağı Avrupa'ya atmak" yüz binlerce, milyonlarca insan için bir maceradan öteye, tek "kurtuluş" yolu gibi algılandı.

Avrupa, her yolla "sızmaya" çalışan Türkler'e karşı çok sıkı uygulamalar geliştirdi. Ve bu kırk yıllık sürecin sonunda bütün Avrupa ülkelerinde milyonlarca Türk vatandaşı "üçüncü kuşak"a kadar ulaştı.

Bugün, Avrupa ile ilişkilerin en belirleyici dönemine yaklaşılırken, geriye doğru bakan karamsar bir topluluk "Aslında Avrupa bizi istemiyor, sadece oyalıyor" pankartını son "çare" olarak ortaya çıkardı.

Karamsarlık yersiz
Kuşkusuz Avrupa'nın siyasi güçleri arasında olduğu gibi, toplumlarında da Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine kaygıyla bakanlar az değildir. Siyasi güçler arasında daha çok merkez sağ ve iç politikalarını yabancı düşmanlığı üzerine kurmuş olan radikal sağ partiler bulunmaktadır. Buna karşılık merkez sol siyasi güçlerin, Avrupa Birliği içinde yer alacak demokratik ve gelişmiş bir Türkiye konusunda daha "sabırlı" ve "anlayışlı" politikalar geliştirdikleri söylenebilir.

Avrupa toplumlarında, siyasi hesapların altına inildiği zaman da, "ortalama" Avrupalı açısından gündelik hayatında rastladığı Türk ve Türkiye "imajlarının" ya da bilgi "kırıntılarının" birçok olumsuzlukla yüklü olduğu bir gerçektir.

Türkiye'nin bütün bu olumsuzlukları giderecek tanıtım kampanyalarında önemli başarılar sağlayamamış olduğu da bir başka gerçektir.

Bunlara rağmen "Avrupa bizi istemiyor" sonucunu çıkarmak, sadece aceleci bir karamsarlığın ürünü olabilir.

İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Meral Gezgin Eriş, dünkü Sabah'ta yer alan konuşmasında bu karamsarlığın anlamsızlığını çok açık anlattı:

'Neden davet ettiler?'
"Kendi kendimize paranoya üretiyoruz. AB 1999'da 'Artık Türkiye aday ülkedir' dedi. AB tarihinde hiçbir aday yok ki aday olup da tam üye olamamış olsun. AB bunu söylerken tam üye olacağımızı biliyordu. Avrupa Konvansiyonu, üye ülkelerle aynı haklarla Türkiye'yi davet etti. Gelecekteki mimariyi kuran birliğe Türkiye'yi davet ediyorlar. Türkiye'nin AB geleceğinde yeri olduğunu biliyorlar. Türkiye'yi tam üye yapmayacak olsalar niye davet edilelim?"

Şu andaki temel sorun Türkiye'nin daha hızlı davranarak ilerlemeye devam etmesi ve bu yıl sonuna kadar, tam üyelik görüşmelerine başlama aşamasına gelindiğinin açıklanmasıdır. Durmaya devam eden Türk ekonomisi için "start" işareti bu açıklama olacaktır. Türkiye'de yatırımların yeniden başlaması, ekonominin çarklarının dönmesi için "hayati" aşama budur. Bu aşama da atlanırsa, bir değil, bin tane felâket senaryosu hep birlikte devreye girer ki, hiçbirinin altından kalkmak da mümkün olamayabilir.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır