kapat
19.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Fatih Hoca, hem de nasıl büyük, şimdi..

Biz Türkler'in en aldırış etmediğimiz şeydir zaman.. Öyle bozuk para gibi harcarız ki.. Oysa kaybettikten sonra geri alamayacağımız tek şeydir o.. Bir saniye bile geçmişse geçmiştir, geri gelmez..

Hiç düşündünüz mü, 1500 kişinin bulunduğu bir salonda, şovun ilan edilenden sadece 15 dakika geç başlamasının kaybettirdiği toplam zaman, tam 15 gündür.. Birimiz için minik bir 15 dakika, hepimizin hayatından 15 günün yok olmasına yol açıyor.. Eğer ortada çok geçerli bir neden yoksa, gecikmenin ne kadar büyük bir saygısızlık olduğunu görüyor musunuz?.

Pazartesi akşamı, jüriyi topladı Star yöneticileri, güzellerle tanışmak için.. Perşembe yarışma gecesi.. "Kaçta orada olmamız lazım" dedik, ayrılırken.. "19.30" dediler.. 19.30'da Doktor Onur Erol'la geldik, kapıları açtık ki, in cin top oynamakta.. Uzun uzun bir görevli aradık, nihayet birini bulduk.. "Jüri ön toplantısı, 20.45'te" dediler.. Yarışmadan 45 dakika önce.. Peki biz niye bir saat 15 dakika önce çağrıldık?.. Güvenilmediğimiz için mi?.. "19.30 diyelim ki, 20.45'te herkes bulunsun" diye düşündüklerinden mi?.. Bilmem.. Bildiğim.. Bu ülkede en değersiz şey zaman.. Çal çalabildiğin kadar, kimse şikayet etmez..

Lütfi Kırdar'ın kulisinde oyalanıyoruz.. Fatih Hocam geldi, kızı Merve var yanında.. Hocam da jüride.. Cebinden iki puro çıkardı.. "Bunu sana getirdim. Ben bu markaları içmem" diye.. Biri Monte Cristo.. Öteki Cohiba.. Merve'yi öptüm..

"Biliyor musun" dedi, "Duke'u kazandı.."

Duke.. Bana sorarsanız, dünyanın en değerli 5 üniversitesinden biri..

"Kazanır tabii" dedim.. "Kimin kızı o.."

Etraf kalabalık.. Dostlar.. Foto muhabirleri.. Kameramanlar.. Fatih Hocam şöyle bir kabardı "Kimin kızı o" deyince.. Hani erkek Baba Hindiler kabarır ya, öyle.. Bir uzun es verdim.. Gözlerinin içine bakarak.. Sonra kendi sorumun yanıtını kendim verdim..

"Fulya Terim'in.."

Bir an durakladı, Fatih Hoca.. Sonra gözlerinin içi ile güldü..

"Gooolll" diyerek..

"Hem de doksandan.." dedim..

Fatih Terim ile, Galatasaray'dan ayrıldığı günden beri karşılaşmamış, konuşmamıştık.. O beni aramadı.. Bana verilmeyen telefon numaralarını kafam kesilse kullanmam. Ben de aramadım.. Bir Dansın Sultanları gecesinde 40 metreden el sallaştık hepsi o..

Star yarışmasının jürisinde iki gece, tanışma kokteyli ve yarışma gecesinde toplam 4 saat yan yana oturup sohbet ettik..

Çok değişik bir Fatih Terim buldum.. Çok değişik..

İşte şimdi büyümüş.. Çok büyümüş..

Bu iki yıl içinde çok eleştirdim Hoca'yı uzaktan.. En ağırı daha iki üç hafta evvel.. Kendisine ödül veren liseye gelmediği için.. Eski Fatih Hocam, hem de nasıl uzak durur, nasıl mesafe koyar, nasıl lafı bu eleştirilere getirirdi, ille de yan yana gelirsek..

Bu yenisi, bambaşka biri.. Dostluk ile, meslek arasındaki farkı hem de nasıl hissediyor.. İnsanları eleştirmenin, özel yaşamdaki ilişkileri ile uzaktan yakından nasıl alakası olmadığının farkında.. Nasıl mütevazı.. Nasıl cana yakın.. Nasıl dost.. Nasıl sıcak.. İnanın her iki gecenin de bitmesini istemedim, hocamla sohbete, şakalaşmaya doyamadığım için..

Kuliste bekliyoruz.. Faruk Süren göründü uzaktan.. Doğru bana geldi.. Yanımda Fatih Hoca.. Araları Himalaya uçurumları kadar açık.. Herkes biliyor.. Bir el sıkıştılar.. Bir sohbet başladı aralarında.. 40 yılın dostları onlar da.. Ne güzel.. İşte Galatasaraylılığa, işte insanlığa yakışan bu.. Fatih Hoca bir ara kulağıma eğildi..

"Sayende başkanımla da barıştık" dedi.. Gözlerine baktım.. Bu tatsızlığın sona ermesinden mutluydu..

Ben de mutluydum.. Adanalı dostum, dünyanın en büyük teknik direktörlerinden biri olmayı başardıktan sonra bir büyük insan olma zaferine de ulaştığı için..

Moda'daki sandviçlerden..
Yıl 1981'in sonu mu, 82'nin başı mı, nedir?.. Ya ilk, ya da sonbahar.. Erkekçe dergisi bir alem.. 150 bin tirajla her ay olay yaratıyor.. İki baş yardımcım, Ali Kocatepe ve Mehmet Yılmaz ile, ayni evde kalıyoruz, Oyak sitesinde.. Başarıda belki de, 24 saat bir arada olmanın yarattığı takım oyunu da var.

İş yeri Divanyolu.. Ali'nin arabası var. Akşamüzeri ona biniyoruz.. Levent Çarşısı birinci durak.. Orada Merkez Şarküteri var, hala var.. Bu kentin en güzel kahvaltı malzemeleri orda.. Peynirler.. Zeytinler.. Etliler, Sütlüler.. Hemen yanında Konyalı.. Harika yemekler.. Soğuk, sıcak.. Ve de olağanüstü tatlılar.. Manavdan da, en güzel salata malzemeleri.. Eve geliyoruz.. Ben sofrayı hazırlarken, Mehmet mutfakta, dünyanın en güzel salatalarını yapıyor.. Bu Mehmet'le bir salata dükkanı açsak, köşeyi dönmüştük.. Ali de beste yapıyor, köşede, eğer eve bir de kız davet etmemişse.. (Etmediği gece var mıydı?..)

O gün, Mehmet dedi ki.. "Bu gece Levent Çarşısı yok.. Yemek yok, tatlı yok, salata yok.."

"Niye Mehmet?.."

"Bir yeni yer açıldı.. Oraya gideceğiz.."

"Nereye?.."

"Moda'ya.."

Bre aman.. Levent nire, Moda nire.. Ama Mehmet kafaya takmış.. İlle de ille..

"Yahu ne var, orada, bu kadar vazgeçilmez?.."

"Sandviç" demez mi?..

"Ali" dedim, "Bu herif üşütmüş.. Işıl'ı (Nişanlısı) biran önce çağırıp evlendirelim. Durum kötü.."

Yahu, sandviç yemek için Levent'ten Moda'ya gidilir mi, gecenin bir vakti..

Gittik.. Mehmet dayattı gittik ve o ayın Erkekçe'sine ben Kırıntı'yı yetiştirdim..

Yeşil beyaz renkleri ile dünya güzeli bir yerdi.. İnsanın içini ısıtan bir havası vardı, o serin bahar gecesinde. Harika bir servis.. Ve de sandviç demeye bin şahit, lezzette ve doyuruculukta yiyecekler.. Haftada en az bir kez taşınır olduk Moda'ya..

***
Sene 2002!.. Tam 20 sene geçmiş aradan.. Bu defa Haşmet (Babaoğlu) ile Mehveş (Aktüel) götürdüler beni, Nişantaşı Kırıntı'ya.. Altlı üstlü iki koca salon ve biz barda bekledik, masa açılsın diye..

Nişantaşı'nda iki dükkandan biri giyecek satar, öteki yiyecek.. Rekabetin bu kadar kıyasıya olduğu yerde, cesaret edip gelip bunca masrafla dükkan açacaksın ve açar açmaz da, tıklım tıklım dolduracaksın..

Nasıl olacak bu?.. Adın Kırıntı ise olur.. Bu adamların ellerinde sihirli değnek var.. Dokundukları altın oluyor..

Kapıdan girerken çarpıyor sizi zaten.. Şık, ama canlı.. Yaşıyor Kırıntı.. Buz gibi değil.. Servis nasıl hızlı, nasıl özenli ve nasıl dikkatli.. Yiyecekler Meksika dahil çeşitli mutfaklardan.. Bir yığın şey tattım, hepsi ayrı bir lezzet.. Ana yemeğim Fajitas, 1986 Meksiko City'den kalma lezzeti yeniledi, damağımda..

Kırıntı'yı bir denemenizi tavsiye edeceğim, hala gitmedi iseniz..

Ve de Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'e bir ricam.. Hemşerileri için kapıya bir uyarı levhası assın:

"Dikkat.. Alışkanlık yapabilir!.."

En müthiş yarışmaydı..
Bu ülkede sayısız güzellik yarışmasında, pek çoğunda da jüri üyesi olarak bulundum.. En görkemlisiydi, Miss Turkey 2002!.. Çoğunda esnememi saklar, bir an evvel bitsin isterken, bu defa perde inerken üzüntülüydüm, açık söyleyeyim..

Faruk Bayhan farkı işte bu..
Ben bu jüri işlerinden elimi ayağımı çekmiştim.. Ama Faruk arayınca "Hıncal ağabey" diye kıramadım.. Hayatınızda kıramayacağınız dostlarınız vardır, dostluk da budur zaten..

Harika bir geceye imza atmıştı Faruk..

Dansın Sultanları şovunu oraya getirmek işi bitirmişti zaten.. Salon coştukça coştu.. O muhteşem dansçılar geceyi doruğa taşıdılar ve gece orada kaldı..

Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan nasıl şirin, nasıl sevimliydiler.. ve Ceylan Saner aralarında, nasıl olaya hakim..

Shakira.. Vay vay vay.. Şarkılarını bilmem.. Ama dansını bu kadar yakından izlemek kalplere zararlı olabilir.. Bu sınavı geçtim ya, demek kalbim sağlam..

Kızların ilk sunumu Canan Göknil'in kostümleri ile oldu. Canan alev alev giysiler hazırlamış.. O ilk görünüş kavurdu salonu.. Uğurkan Erez bir dans ettirdi onlara.. "Biz de Dansın Prensesleriyiz" dedirterek..

Bu defa kızlar da çok seçme.. Sadece güzel olarak değil.. Kokteylde onları yakından tanımıştık. Başbakanlık Başdanışmanı, jüri üyesi Ahmet Vefik Alp'in hem de nasıl ahret sualleri ile.. Öyle aklı başında yanıtlar vermişlerdi ki..

Bilgi, görgü, kendine güven.. Çoğu iki dil biliyor.. İki kelimeyi bir araya getirip edemeyenlerden, bugünlere gelmişiz.. Öyle bir kuşak geliyor ki dostlar, yarınlardan kimse korkmasın..

İkincisi.. "Manken.. Güzel işte" deyip burun kıvıranlar vardır, peşin hükümlerle.. Bu kızlarla gelip sohbet etmelerini isterdim, nasıl iyi yetişmişler görsünler diye..

Azra Akın fark atarak birinci oldu.. Çok güzel, çok cana yakın ve çok farklı bir kız.. Güzel seçerken bence en dikkat edilmesi gereken özellik bu.. Dünya Yarışması'nda 100 ülkenin kızı ile ayni anda podyuma çıkacak.. Fark edilmeli.. İkinci Çağla Kubat, alımlı, şuh, güzel bir sarışındı. Ama Dünya yarışmalarında, 100 kızdan 80'i böyledir, zor öne çıkarsınız.. Esra Eron ve Yüksek Ak'a benzeyen Nihan Akkuş taçlarını hak ettiler.. Özellikle Esra'dan Miss Europe'da taç bekliyorum.

14 numara Itır Lir Tan, aslında Türkiye Güzeli olacak bir kız.. Ama kabahat jüride değil.. Bütün gece sahnede, çok acı bir haber almış gibi, kah hüzünlü, kah somurtuk durunca, kendi kendine kaybettirdi. Itır seneye gene yarışmalı.. Ama cıvıl cıvıl.. Ama gülümseyerek..

SEVDİĞİM LAFLAR
Böcek olmayı kabullenenler, ezilince şikayet etmemelidirler. F.Schiller

TEBESSÜM
Konuşma özürlü çocuk yeni taşındığı mahallesinde okula gitmek için otobüs bekliyormuş.. Otobüs karşıdan görününce el sallayıp bağırmaya başlamış, "Toför bey, Toför bey Thur!" diye.. Şoför durağa gelince durmayıp devam etmiş..

Son derece canı sıkılmış çocuğun ve onu evin penceresinden seyreden annesinin..

Ertesi gün aynı saatte otobüs görününce annesinin eline verdiği bir bez parçasını sallayarak "Toför bey, Tofoför bey.. Thur.Thur..!" demiş..

Yine durmadan geçmiş şoför..

Üçüncü gün artık yolun ortasında durup ellerini kollarını sallayıp "Toför. Töför.. Thur. Thur..!" demiş.

Hızla yaklaşan otobüs kırılmadık kemiğini bırakmaksızın çarpımış çocuğa.. Olay yerine gelen polis çocukcağızı ambulansa yerleştirmiş ve şoföre sormuş,

"Zavallı çocuğu gördüğün halde neden vurdun?" diye..

"Tayanamatım petemenke..!" demiş şoför, "Tünlertir penle talka getiyor ettoluettek..!"



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır