kapat
11.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Ucuz ilacın mucizesi şaşırtıyor

Her sabah içtiğim Aspirin'in 20 tabletlik kutusu, 844 bin lira. Ama sihri büyük. Madrid'de öğrendim ki Alzheimer'ı da önlüyormuş. Uçağımız Arnavutluk hava sahasından çıkmış, İtalya'ya doğru süzülüyordu.

Aşağıda masmavi Adriyatik Denizi ve dantel gibi işlenmiş koylar... Yol arkadaşlarıyla birkaç dakikadır aramızda oluşan sessizliği bozmak için, "Biliyor musunuz" dedim, "Ben 25 yıldır güne bir Aspirin ile başlarım..." "Yaaa" dediler. Ses tonları devamını getirmem için yeterince yüreklendirici değildi ama aldırmadım: "1970'lerde İzmir'de bir çalışma arkadaşım vardı. O arkadaşım beni bir gün kayınpederiyle tanıştırdı. 70'inin çok üstündeydi adam. Geniş bahçeyi bellediği çapayı bırakıp, çamurlu ellerini iş pantalonuna sildikten sonra 'Merhaba delikanlı' dedi. Şıpır şıpır terliyordu ama yüzünde zerrece yorgunluk belirtisi yoktu. Adı Nihat Eğriboz'muş. Eski milletvekiliymiş. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde İsmet İnönü'yü ve CHP'yi deviren Demokrat Parti kadrosunda yer almış. Adnan Menderes'in kurduğu ilk hükümette Tarım Bakanı olmuş. 'O zamanlar adı Ziraat Vekaleti'ydi evlat' diye vurgulamayı da ihmal etmemişti. 1-1.5 yıl sonra da Menderes'le aralarında çıkan bir görüş ayrılığında kapıyı çarpıp gitmiş. 'Menderes'e rest çeken ilk bakan benim' demişti gururla...

Verendada ikram ettiği ikinci çayda aramızdaki sıcaklık artınca cesaret edip sormuştum: 'Efendim bu dinçliğinizin sırrı ne?' Gülmüştü, sonra da sırrını açıklamıştı: 'Ben 50 yıldır her sabah bir Aspirin içerim evlat... Aspirin kanı sulandırır, böylece kalp krizi riskini azaltır...' İşte o günden sonra ben de her sabah bir Aspirin almaya başladım..."

Yol arkadaşlarım yine "Yaaaa" demekle yetindiler. Üstelik bezgin bir ifade de vardı yüzlerinde. Şaşırdım. Oysa tam tersi bir tepki bekliyordum. Öyle ya; beni ve 4 meslekdaşımı Aspirin'in yeni mucizelerinin açıklanacağı Madrid'deki toplantıya götürüyorlardı. Onlar Bayer'in Türkiye sorumlularıydı...

İstanbul'dan 4 saat 10 dakikalık uçuşla Zil, Şal ve Gül diyarının başkentine indik. Ya da Real Madrid'in çöplüğüne. Çiseliyordu ve erken açmış badem ağaçlarındaki çiçekler yağmur damlacıklarıyla doya doya yıkanıyorlardı. Tespih tanesi gibi sıralanmış yeni mahalleler, uydu kentleri geçtik. Her biri küçük ama daha derli toplu, daha yeşil bir Ataköy. Sonra Madrid'in ilk mahalleleri. Yeni, temiz ve görkemli. Otele vardık. Karşımızda Cortes, yani İspanya Parlamentosu. Önümüzde Cortes Meydanı. Ortasında büyük bir havuz. Havuzun öte yakası Prado Müzesi...

Hayır ne burnumuzun dibindeki Prado Müzesi'ni ziyaret edecek zamanımız oldu, ne Real Madrid antremanını izleyecek fırsatımız.

Sadece sağ ayağımın küçük parmağında tam da yolculuk günü azan nasırımın onca ağrısına rağmen kentte küçük keşif turları yapabildim. Bir de punduna getirip oğlumun siparişini alabildim: Real Madrid'li Figo'nun forması. 10 numara.

Formayı alırken doldurduğum vergi iadesi fişine bakan kasadaki delikanlı, adres hanesindeki İstanbul'u görünce "Viva Beşiktaş" diye bağırmaz mı! Kanım beynime sıçradı. Benim gibi hasta Fenerbahçeli'ye Avrupa'nın öbür ucunda bir yeni yetme Beşiktaş tezahüratı yapıyor. Onunla da yetinmedi, biraz düşünüp hafızasını zorladıktan sonra bu kez Türkçe "Yaşa Beşiktaş" diye haykırmaz mı! Kalk boğazla... Neyse bir tesellisi var yine de; ya Galatasaraylı olsaydı? Herhalde "Al formanı ver paramı" derdim. Sonra anlattı: Yok efendim iki kez İstanbul'a gelmiş, Beşiktaş'ın maçlarını izlemiş. Sanki İstanbul'da turistik başka seyir yokmuş gibi...

Ertesi gün, sabahın köründe, uyanmamız için kahveleri içirdikten sonra bizi koca bir salona aldılar. Toplam 200 kişi. 100'ü dünyanın dört bir yanından davet edilmiş basın mensubu. 100'ü de en ünlü tıp merkezlerinin doktorları, bir de Bayer grubu yöneticileri...

Toplantının konusu: Bayer Uluslararası Ödülleri. Önce bir profesör çıkıyor, ödülü kazananı övüyor, ödüllü araştırmanın önemini anlatıyor. Ardından ödülü kazanan kürsüye geliyor, araştırmasını sunuyor...

Bayer'in ambleminin söğüt yaprağı olduğunu biliyor musunuz? Bundan 2500 yıl kadar önce, tıbbın kurucusu İstanköylü (Hani şu Bodrum'un karşısındaki ada) Hipokrat, yüksek ateş ve ağrıyı söğüt ağacı kabuğundan elde edilen bir sıvıyla tedavi etmiş. 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında Salisilik Asit denen bu doğal maddeyi sentetik olarak üretmek için yarış başlamış. Bayer'den kimyager Dr. Felix Hoffmann, Salisilik Asit'i Asetil ile birleştirmeyi akletmiş. Bingo! Ortaya yan etkisi olmayan, ağrı kesici, ateş düşürücü bir ilaç çıkmış. Adı: Aspirin. Doğum tarihi: 10 Ağustos 1897.

"Bayanlar, baylar...

Doktor Hoffmann'ın bulduğu Aspirin yüzyılın ilacı oldu. Birçok hastalığın tedavisinde etkin bir rol oynadığı ortaya çıktı. Yüzyılı aşan ömrüne rağmen Aspirin'in hâlâ tüm sırlarını verdiğini söyleyemeyiz.

Nitekim bugün huzurlarınızda ödül alan araştırmalarını açıklayacak olan değerli tıp adamları da Aspirin'in yeni gizemlerini çözmeyi başardılar..."

Bayer Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gary S. Balkema'nın bu sunuşundan sonra ödül kazananlar peşpeşe araştırmalarını anlatmaya başladılar.

Houston Üniversitesi'nden Dr. Michael A. Saunders, Aspirin'in COX-1 ve COX-2 enzimleri üstündeki etkisini incelemiş. Bu enzimlerin ilki kan hücrelerini daha yapışkan hale getirip kan damarlarını sarsıyor. İkincisi ise kansere yol açabiliyor. Aspirin bu iki enzimi de emip zararsız hale getirerek, kalp krizi ve kanser riskini azaltıyor. İkinci araştırma da şöyle: "Aspirin düzenli alınırsa kandaki pıhtılaşmayı önler..."

Hoppalaaa... Tanışmamızdan sonra 10 yıl daha yaşayan, 80'inin sonlarında dünyaya veda eden eski milletvekili, Adnan Menderes'in asi bakanı Nihat Eğriboz da bundan 25 yıl önce aynı şeyi söylememiş miydi? Fark ne?

Efendim fark şurada: Rahmetli Eğriboz ve şimdi de ben 500 miligramlık tabletler alıyormuşuz (Ben 325'liğe kadar indirdim), oysa bebek Aspirin'iyle bile kandaki pıhtılaşmayı önlemek mümkünmüş. Zaten dünyaca ünlü onkoloji uzmanı Prof. Aaaron J. Marcus'a da yine aynı vurguyu yapan araştırmaları için en büyük ödül verildi... O da çok düşük dozdaki Aspirin'in kalp krizini ve kan pıhtılaşmasının yol açtığı inmeyi önlemekte etkili olduğunu ispat etmiş..."

Gecenin bir vaktinde, yemek masasında bir ara Bayer'in Türkiye sorumlularına eğildim. "Nasıl" dedim, "25 yıldır her sabah bir Aspirin almakla iyi etmişim mi? Kalp krizi riski azalıyor, kalın bağırsak kanseri riski azalıyor..." Yine iç çektiler. "Aspirin son bulgulara göre Alzheimer'e karşı da etkili" dediler ve eklediler: "Bizim de derdimiz bu. Aspirin'in her yeni mucizesi onun asıl özelliğini unutturuyor. Evet, Aspirin kalp krizini, inmeyi, kalın bağırsak kanserini önlemekte etkili... Ama Aspirin her şeyden önce bir ağrı kesici ve ateş düşürücü.

Aspirin'in her mucizesi ona sınıf atlatıyor. Doktorlar artık reçetelerine ağrı kesici olarak Aspirin'i yazmıyor. Neden? Aspirin'in 20 tabletlik kutusu 844 bin lira. Yok efendim şiddetli ağrılar ya da yüksek ateş bu kadar ucuza iyileştirilir mi? Reçeteye Aspirin yazılırsa hastanın doktora güveni kalır mı?..

Sonuç: Sizin gibi orta yaştaki kişiler Aspirin'in sağlam tüketicisi ama toplumun asıl büyük kesimini oluşturan genç nüfus, kalp ve kanser riskine daha uzak olduğu için, başları ağrıdığında, ateşleri çıktığında 10 milyonluk, 20 milyonluk ilaçlara yöneldiler. İşte biz Aspirin'in her şeyden önce ucuz, yan etkisi olmayan bir ağrı kesici olduğunu ön plana çıkarmaya çalışarak Türkiye, Çin, Hindistan, Pakistan, Endonezya, Mısır gibi büyük ve genç nüfuslu ülkelerde pazar payımızı korumaya çalışıyoruz. Kısacası Aspirin'in her mucizesi bizim ana işlevimize çelme takıyor..."

Ertesi sabah yine yağmurlu bir havada Madrid'den ayrıldık. Yolda bu kez daha bilimsel konularda kafa yorduk: Ne olacak bu memleketin hali? Beşiktaş-Galatasaray derbisini kim kazanır? Podyumlarda Deniz Akkaya'nın boşluğu doldurulabilir mi?...

Yine görüşürüz Madrid...

Erdal ŞAFAK



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır