kapat
11.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Denizin mavi kanlıları

Sevgiliye zaman ayırmak

Aslında teknenin karaya çekilmiş resmi varsa ona bakarak da bir çözüm bulabiliriz dedi Selim...

Soğuk bir kış gecesiydi. İlk kez karı- koca oturmaya gelmişler, konu bir anda tekne ve deniz oluvermişti. Deniz aşıkları biraraya gelince başka neden bahsedilir ki!..

Mesele; benim teknenin iyi orsa girememesi ve doğal olarak da orsa tremola atamamasıydı. Selim, engin tecrübe ve bilgisiyle anlatıyor, anlatıyordu...

Daha yeni tanışmıştık ama sanki kırk yıllık dost gibi birbirimize kanımız kaynamıştı. Eşi Feriha karımın okul arkadaşıydı. Biz Sevgi'yle neredeyse beşik kertmesi gibi olduğumuzdan onun bütün okul arkadaşlarını çok iyi tanırdım. Gerçi Feriha ile Selim Yüksel Uysal evleneli epeyi bir zaman geçmişti ama evlendikten sonra Adana'ya gittiklerinden ancak biraraya gelebiliyorduk.

***

İlk teknem Angustia'yı sandaldan başka yelkenliye binmemiş bir vatandaş olarak almış, kendi kafama göre donatıp, denize çıkmıştım. 8.5 metrelik harika bir kotraydı. Fakat motorunu bir türlü tamir ettirip, çalıştırmayı beceremediğim için sadece yelkenle gezebiliyordum. Yelkende de teknenin üretiminden kaynaklanan bazı sıkıntılar vardı. Hoş zaman içinde bunların hepsini birer birer hallederek sonunda Angustia'yı bir topaç gibi olduğu yerde döner hale getirdim ama gerçekten de bu işle çok uğraştım. İşte Selim'le aramızda geçen o akşamki konuşma, bir yerde teknenin islah çalışmalarının biraz daha bilinçli bir yöne gitmesinin başlangıcıydı...

Bu arada şunu söyleyeyim; bizim motor macerası gerçekten de ayrı bir yazı konusudur. Sayın Zahit Şekercioğlu'nun kulakları çınlasın, "ben eskiden tekne sahibi olmak daha kolaydı" dediğimde hemen itiraz etmiş, "hayır şimdi çok daha kolay" diye bastırmıştı. Evet bu motor işinde olduğu gibi birçok açıdan şimdi her şeye sahip olmanın daha kolay olduğunu kabul ediyorum. Özellikle de paran varsa!..

Neyse biz yine o akşama dönelim.

Eldeki resimleri getirdim. Selim baktı ve "Aynen tahmin ettiğim gibi" dedi "Uzun omurga. Tekne dönmeye çalıştığı sırada baştan ve kıçtan gördüğü direnç tekneyi durduruyor. İyi orsa çekememesinin nedeni de aynı. Ağırlığı bir parça aşağıya alıp, salma boyunu kısaltırsak canavar gibi olur. Ne kadar aşağıya almamız gerektiğini de hesaplayabiliriz. Sen merak etme bu işi bitmiş bil...

Doğrusunu isterseniz Selim'deki deniz ve tekne bilgisine hayran olmuştum. Resmen ağzım açık dinliyordum. Yarış diyorsun; okyanus ötesi yarışları, Amerika Kupası'nı buralarda yapılan yelken hesaplarını, salma cinliklerini anlatıyor.

Ege diyorsun; koylarının güzelliklerini, hele hele "o zamanlar Mavi Yolculuk bu kadar popüler değil" Bodrum yöresinin özelliklerini öve öve bitiremiyor.

Boğazın neresi daha iyi kırlangıç yapar, hırsız olta nasıl hazırlanır sor, makineli tüfek gibi cevaplasın...

O konuştukça denizcilikteki cehaletim ortaya çıkmaya başlamıştı. Fakat o kadar tatlı, o kadar mütevazı bir üslubu vardı ki, kesinlikle insanda eziklik duygusu uyandırmıyordu...

Konuştuk, konuştuk, konuştuk...

Vaktin nasıl geçtiğinin bile farkında değiliz. Kalktılar tam kapıda yolcu ederken Feriha bana göndü, "Turgay" dedi "Bir an önce teknenin işlerini bitir de şu adamcağızı sevabına denize çıkar, yelken keyfi neymiş bir görsün..."

Altında kalır mıyım? "Öyle denizci olmak pek kolay değil" dedim. "Önce gelip biraz çalışsın sonra onu bir imtihan edeyim geçer not alırsa düşünürüz..."

Hep birlikte gülüştük.

***

Aradan günler geçti. Her fırsatta rahmetli Selim'le buluşur, Fenerbahçe'ye tekneye gider olduk. Gerçekten de engin bilgisiyle bana çok yardımcı oluyor. Fakat bir türlü tekne işine nasıl bulaştığını ve teknesini ne yaptığını öğrenemiyordum. Direk soramıyordum da; Olur a, istemeden denizden uzaklaşmış olabilir, teknesi parçalanmıştır falan filan... Durduk yerde üzmeyeyim çocuğu...

Derken bir gün eğrisi doğrusuna geldi.

* Selim yahu sen tekneni ne yaptın?

- Hangi teknemi, sandalı mı?..

* Yok canım... Kotrayı söylüyorum

* Benim hiç kotram olmadı ki!..

* Şaka yapıyorsun...

* Yooo son derece ciddiyim

* Teknen yoktu da bu denizcilik vahiyle mi geldi?

* Bir teknem vardı. Yani sandalım. Biz boğaz çocuğuyuz. Ama hiç yelkenliye binemedim.

* Haydi canım. O kadar yelken bilgisi, yaşanmış tecrübeler, fenerler, işaretler. Bunları nasıl biliyorsun.

* Okuyorum sadece. İngilizce iki yat dergisine aboneyim. Her haberi, araştırmayı, anıyı son satırına kadar okuyorum. Bulduğum tüm yerli yabancı denizcilik kitaplarını da tabii. Ama merak etme kendimi genç yaşta emekliye ayırıp dört dörtlük bir tekne alacağım. Neden şimdi değil dersen, vaktim yok da ondan. İnsan birlikte olamayacağı kadınla evlenir mi?..

Nasıl şaşırdığımı anlatamam. Yine de aklımın bir köşesinde acaba benimle dalga mı geçiyor diye kaldı. Uzun zaman da bu duygudan kurtulamadım.

Ama şu kadarını söyleyeyim. Aziz arkadaşım, can dostum Selim Yüksel Uysal'la yıllarca birlikte denize çıktık. Yelken açtık, balık tuttuk, yüzdük, daldık...

Tek beceremediğimiz şey, onun yoğun iş programı yüzünden yapamadığımız uzunca bir tekne gezisiydi. Ama gerçekten de Feriha'nın istediği gibi denizin keyfini bir nebze olsun yaşadı sanıyorum...

Boğaziçi Üniversitesi mezunu inşaat yüksek mühendisiydi. Uluslararası inşaatlar yapardı. Onu ülkesine daha çok uzun yıllar hizmet edebileceği bir yaşta kaybettik. Kendini emekli edemediği için teknesini de alamamıştı. Yani en büyük aşkına bu dünyada ayırabileceği vakti bir türlü ayıramamıştı. Tüm yakından tanıyanlar gibi benim de acım ve üzüntüm hiç azalmadı...

Bilir misiniz, zaman zaman denizlerde bazı tiplere gözüm takılır. Uzanıp kendi teknesinin çımasını vermeyi bile zul addeden, herşeyi kaptanına bırakan kasıntı adamlar görürüm. Ve içim o zaman çok daha fazla sızlar.

Böyleleri tekne sahibi olur, yatçı diye hava atarken, Selim gibi bir deniz aşığının, sevgilisiyle buluşmaya yeterince zaman bulamamasına üzülürüm. Kahrolurum...

Ve derim ki; insan sevdiğiyle kavuşmayı hiç ertelememeli...

Galiba ahir ömrümde yapabildiğim en doğru işlerden biri de bu!..



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır