kapat
11.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Türkmenler'in durumu

ABD'nin terörle global savaş stratejisinde Afganistan'dan sonraki hedefinin Irak olacağını ortaya koyan göstergeler giderek güçleniyor. Bu bağlamda, Başkan Bush tarafından Kongre'nin ortak oturumunda açıklanan "şeytan ekseni doktrini", esasında Irak'ı vurmak için zemin hazırlamayı öngörüyor.

Bush, sert üsluplu konuşmasında, zehirli gaz ve biyolojik silahlar üreten, nükleer silahlara da büyük olasılıkla sahip bulunan, ya da üretmek üzere olan İran, Kuzey Kore ve Irak'ı "şeytan ekseni" olarak tanımlıyor ve bu devletlerin ellerindeki silahları teröristlere verebileceklerini, Amerika ile müttefiklerine karşı şantaj veya saldırı amacıyla kullanabileceklerini vurguladı. Amerika'nın bu duruma seyirci kalarak felaketin gerçekleşmesini beklemeyeceğini ve önlem alacağını belirten Bush, müttefikleri yardım etseler de, etmeseler de hareket etmeye kararlı olduğunun altını çizdi.

ABD'nin 3 seçeneği
Amerika, Saddam rejimini devirmeye azimli. Ancak bunun nasıl ve hangi yöntemlerle yapılacağı hususunda görüşleri henüz netleşmiş değil. ABD medyasının taranmasından Bush yönetiminin şu üç alternatif üzerinde durduğu anlaşılıyor. Birincisi, Saddam'ı bir "saray darbesi" veya örtülü harekatla bertaraf etmek... Bu yönde bir planın, Saddam'a bir alternatif de öngörmesi gerekiyor. Irak'ın yeni liderinin, ABD ile uyumlu hareket etmeye niyetli ve bölge için tehlike oluşturmayacak bir fikir yapısında olması tabiatıyla Washington için son derece önemli. Saddam, BM silah denetçilerinin Irak topraklarına dönmelerine izin verse bile, Bush'un bu seçenekten vazgeçmesi sözkonusu değil. Çünkü Bush, 2004 seçimlerine adaylığını koyduğu zaman, Saddam hâlâ Irak'ın başındaysa, yeniden başkanlık koltuğuna oturma şansını kaybedeceğini biliyor.

İkinci alternatif, Afganistan'da uygulanan savaş stratejisine benzer bir modelin, Irak'ta da uygulanması. Bu çerçevede, Amerika, özel kuvvetleriyle Kuveyt üzerinden Irak'a bir saldırı başlatacak ve Saddam'ı kuvvetlerininin bir bölümünün güneye kaydırmaya zorlayacak, bu arada Irak askeri birlikleri ve tesisleri yoğun bombardına tabi tutulacak. Kuzeyden ise, güçlü hava desteğiyle ABD özel kuvvetleri takviyeli Kürt peşmergelerin Bağdat'a ilerlemeleri sağlanacak. Yakın zamana kadar, Saddam'ın güçlü bir orduya sahip olması dolayısıyla son derece riskli görülen bu stratejinin yeniden üstünde durulmasının nedeninin, Irak'tan gelen istihbarat değerlendirmeleri olduğu anlaşılıyor.

Üçüncü alternatifi de, "Amerika, Mogadişu benzeri bir yenilgiye uğramak istemiyorsa, Irak'a karşı Çöl Fırtınası operasyonunda olduğu gibi ya kolordu düzeyinde zırhlı kuvvetler kullanmalı veya Türkiye'nin aktif olarak bu harekata katılmasını sağlamalı" diyenlerin görüşleri oluşturuyor.

Türkiye söz sahibi olmalı
ABD ilk seçeneği uygulama imkanını bulamazsa, diğer iki seçenekten birine veya bunların karmasına başvurmayı öngörebilir. Bu durumda, Washington, İncirlik ve diğer üslerini kullanmak için Türkiye'den izin isteyecek. Türk-Amerikan ilişkilerinin bugünkü konjonktüründe Ankara'nın buna hayır diyebilmesi mümkün değil.

Burada önemle belirteceğimiz nokta, üslerini Amerika'ya açan Türkiye'nin Irak'a yönelik askeri harekata seyirci kalamıyacağıdır. Çünkü böyle bir tutum, Saddam'a karşı savaşta Barzani ve Talabani'yi Amerika'nın müttefikleri haline getirir ve Saddam sonrası dönemdeki yeni siyasal yapılanmada onlara söz hakkı sağlar. Türkiye buna müsaade edemez.

Bu durumda, Türkiye, Irak'a yönelik harekat planlarının hazırlanmasında ve Saddam sonrasında Irak'a nasıl bir siyasal yapılanma getirileceği hususunda söz sahibi olmalı ve özellikle Türkmenler'in Arap ve Kürtler'le siyasal eşitlik bazında haklara sahip olmaları hususunda sağlam güvenceler elde etmelidir.

Bu bağlamda, eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen Hürriyet gazetesindeki yazısında (9 Şubat), "Irak'ta Türkmenler'e otonomi veya statü verilmesi fikri gerçekçi değildir" diyerek fevkalade sakat bir görüş savunuyor. Türkmen ayrıca, Türkmenler için "otonomi verilecek bir bölge pek mevcut değil" derken, acaba hangi akla hizmet ediyor? "Telafer-Musul-Kerkük-Tuzhurmatu-Hanekin" bölgesinde baskı altında yaşayan 1,5 milyon Türkmen kardeşimizi nasıl unutabiliyor?

Amerika'nın olası bir Irak operasyonuna, BAE'nin, Bahreyn'in ve diğer birkaç Arap devletinin katılmasını sağlanması beklenmelidir. Bu bakımdan Türkiye, bu operasyona katılan yegane Müslüman nüfuslu ülke olma durumunda kalmayacaktır. Bölgede bir harekat olursa, Türkiye buna aktif olarak katılsa da katılmasa da, ekonomik açıdan zarara uğrayacaktır. Mesele, müdahelenin kaçınılmaz olduğu bir durumda, Türkiye'nin bundan asgari zarar ve azami kazançla çıkacağı bir strateji oluşturmasıdır.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır