kapat
06.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Felaketlerin efendisi

Sultandağı- Ali Yaşar, Sultandağı'nda "Pirelli Bayii." "Binası" Hükümet Konağı'nın hemen karşısında.

Binanın"alt katı işyeri."

Üstü de "Ali Bey'in evi."

Binanın camları "yerle bir."

Duvarlarda çatlaklar... Göçükler var.

Herkes gibi Ali Bey de "tarifsiz kederler içinde."

Dedik ki "geçmiş olsun."

Ali Bey'in tepkisi:

- Madem buralara kadar geldiniz, bir acı kahvemizi için.

- Sağolun... Başka zaman.

- Olmaz... Bari bir çayımı için.

Ali Yaşar'ın "derdi başından aşkın."

Ama o kendisine bir "kuru selam" vereni, "geçmiş olsun" diyeni, ağırlamayı düşünüyor.

***
Yaşlı bir kadın.

Yanında gelinleri var, bebekleri var.

Afyon Belediyesi'nin "seyyar aşevinden" aldıkları yemeği yiyorlar.

Yaklaşıyoruz:

- Afiyet olsun... Geçmiş olsun.

Teyze, hemen gelinlerine bağırıyor:

- Tas getir... Kaşık ver... Misafire çorba koy.

***
"Bozulma, yozlaşma, kapkaç, açgözlülük" bizim büyük kentlerimizde.

Anadolu ise bir "asalet kalesi."

Bir "hazine."

Evi, barkı yerle bir olan Çay ilçesindeki kaportacı Ramazan'a bir "geçmiş olsun" dedik...

Ardından şu sözleri işittik:

- Başka zaman geliviseydin, sana culuk (hindi) mi kesivimezdik, seni böçeklerde (başköşede) mi oturtuvemezdik... Heç olmazsa cımıcık (azıcık) şu cızdırmayı (mısır unuyla, haşhaşla yapılmış çörek gibi bir şey) yiyive.

'Asacaksın bunları!'
Çay- Çay ilçesinin "yerle bir olan... Yerinde yeller esen" Sanayi Sitesi'ne "Kadınhanılı Necmettin Tongarlak" ve "Akşehirli Durmuş Bostan" ile birlikte gittik. Önce bizi "devletten geliyoruz" sandılar.

"Bağırmaya" başladılar.

Sonra "kim olduğumuzu" anlayınca...

"Kusura kalma" dediler.

"Gönlümüzü aldılar."

TABELA SİTE
İşyerlerinin önüne dikilen "tabelalar" ayakta.

Örneğin:

Kılınçarslan Oto Elektrik.

Cargo Fatih.

Uzman Adem Usta.

Şapçı Oto Kaporta.

Uysal Oto Fren.

Cerit Ford Oto Bakım.

"Tabela" var olmasına var da...

Ortada ne kaportacı dükkanı kalmış, ne oto tamircisi. İşyerleri "toprak" olmuş, "toz" olmuş.

MEHMET'İN YERİ
Bir "yıkıntının" önünde gözleri şiş, yüzü buruş buruş, saçı, sakalı birbirine karışmış bir adam gördük:

- Geçmiş olsun.

- Sağol gardaşım.

- Kimsin, necisin?

- Aha bu mobilya atölyesinin sahibiyim.

- Atölye nerede?

- Yıkıntının altında kaldı.

- İçerde ne vardı?

- Pres vardı... Planya vardı... Hızar vardı... Profil makinesi vardı.

- Zararın ne kadar?

- En az elli milyar.

- Piyasaya borcun falan yoktur inşallah.

- Cumartesi günü birbuçuk milyarlık kereste aldım... Akşam atölyeye koydum... Sabahına deprem oldu... Tabii ki borcum var.

- Kaç yaşındasın?

- Elli.

- Çoluk, çocuk?

- Üç yavrum benim elime bakar.

- Adın ne?

- Mehmet Ceyhan.

- Geçmiş olsun Mehmet kardeş... Cana gelecek mala gelsin.

Mehmet Ceyhan birden boşalıverdi:

- Yaktılar bizi bey... Böyle çürük yapı olur mu?.. Bunu yapanlar Allah'tan, kitaptan, Kuran'dan, dinden, imandan korkmazlar mı?

İDAM SEHPASI
Kalabalıktan biri "Ben oto elektrikçisiyim Yavuz Bey" diye sesini yükseltti. Ve bir "öneride" bulundu:

- Bu sanayi sitesinin önüne üç tane sehpa kuracaksın... Burayı yapan müteahhidi, inşaatı kontrol eden mühendisi ve sitenin kesin kabulünü yapan devlet görevlisini getireceksin... Asacaksın.

"Sen ne diyorsun" diye tepki gösterecek olduk. Kalabalık, oto elektrikçisine arka çıktı:

- Doğru... Üçünü de asacaksın... Hemen yarın... Gün ağarırken.

Biz "Hele sakin olun... Avrupa Birliği... İnsan hakları... İdam cezası kalkıyor" gibi sözler etmeye başlarken...

Necmettin Tongarlak "sus" dedi.

Eliyle, ağzımızı kapattı:

- Sus Yavuz Bey... Sadece bu oto elektrikçisi değil, sadece bu sanayi sitesi esnafı değil, bölgedeki herkes böyle düşünüyor... "Asacaksın" diyor... En iyisi sen sus.

Biz de sustuk.

Bravo Düzce
Polis dedi ki "Yavuz Bey, sağa yanaşın... Gelen araca yol verin."

Sonra Jandarma Başçavuşu yanımıza yaklaştı:

- Yavuz Bey, bir dakika bekleyin... Şu araçlar geçsin.

Merak ettik.

"Hangi devlet büyüğünün aracı geçecek diye" bizi durdurdular?

"Az sonra" merakımızı giderdik.

"Koca bir kamyon" geldi.

Ona "yol verdik."

Sadece yol vermekle kalmadık.

Önünde "saygı ile" eğildik.

Selamladık... Alkışladık.

Kamyonun üzerinde "şu yazı" vardı:

"Düzce Sanayi ve Ticaret Odası Yardım Aracı."

Bravo Düzce...

Daha önce "attan düştüğü için", şimdi attan düşenin halini çok iyi bilen Düzce.

"Kamyonlar dolusu" yardım malzemesini, son hızla Eber'e, Çay'a, Sultandağı'na yetiştiren Düzce.

Ah Eber,vah Eber
Eber- Önce "Eber Gölü"nü anlatalım. Kıyıları sazlık... Kamışlık.

"Sazlar, kamışlar" civardaki halkın geçim kaynağı.

SEKA "kağıt yapmak için" alıyor.

Ayrıca...

Eber'in sazı, kamışı "Avrupa'ya ihraç ediliyor."

Gölün, denizden yüksekliği 995 metre.

Suyu "tatlı."

Avcılar için "ideal yer."

Ankara'dan, İstanbul'dan, İzmir'den, Antalya'dan avcılar geliyor.

"Kaz... Ördek... Keklik" avlıyorlar.

Bazı zenginler "av köşkü" bile yaptırmışlar.

"Akarçay ve kollarının beslediği" Eber Gölü'nün kıymetini bilememişiz.

Suyunu "sulamada kullanmışız."

"Korumamışız."

Ve 126 kilometrekarelik "güzelim göl" çekilmiş, küçülmüş.

"Çürük zemin" yerleşime açılmış.

"Alüvyonlu toprağa" ev yapılır mı?

Yapılırsa "en ufak sarsıntıda" evler yerle bir olmaz mı?

Doğa "intikamını almaz mı?"

HAYALET BELDE
Şimdi de "Eber Beldesi"ni anlatalım.

"Bir zamanlar" beldeymiş.

3 Şubat 2002, Pazar sabahına kadar.

Şu anda "böyle bir belde yok."

Yapılacak iş "yıkılan evlerin yerine yenisini yapmak" falan değil.

Beldeyi "başka bir yere taşımak."

Zira... Bu saatten sonra Ebel'den "ne köy olur, ne de kasaba."

Beldedeki evler "kerpiç."

Kerpiç duvarların "birleştiği" yerler ise "bağdadiye."

Yani duvarlar, birbirine "ağaçla" bağlanmış. Sonra kerpiç duvarlar "çamurla" sıvanmış.

Damlar "pilav üstü döner" misali, "sazlık üstü toprak."

Depremle birlikte "toprak duvar" çökmüş. "Toprak dam" da olduğu gibi, "güp" diye yere oturmuş.

Allah'tan ki "deprem gece olmamış."

Eber Beldesi şu anda "film platosu gibi." Yıkıntıların üzerinde "her ülkeden" televizyoncular.

Kimi İtalyanca konuşuyor, kimi İngilizce... Almanca... Fransızca.

Kimi "bir evin üzerine yıkılan minareyi" çekiyor.

Kimi "başımıza bunlar da mı gelecekti" diye dizlerini döven Emine Nine'yi.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır