kapat
06.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Dini ayrımcılık ulusal vicdanı böler

Alevilerle sünnilerin birbirlerine karşı kardeşce bir tutum içinde bulunmalarını zorunlu kılan çok önemli sebepleri açıklamaya devam ediyoruz. Bu konuda çok sayıda gerekçe saymak mümküdür. İşte onlardan birkaç tanesi daha:

Ulusal vicdan bölünür

Bugün dünyada toplumlar uluslar halinde, ulus devletler durumunda yaşamaktadırlar. Bir insan kitlesinin bir ulus haline gelebilmesi için, o topluluğu oluşturan insanların ulusal ortak değerlere sahip olmaları gerekir. Bir ulusun bireyleri arasındaki ortak değerler ne kadar yaygın ve güçlü olur ise, o ulus o kadar güçlü olur. Buna karşılık ulusal ortak değerler sistemi ne kadar zayıf olursa, çatışmalı değerler bulunursa, bu defa o toplum, o ulus zayıf olur, iç ve dış tehlikeler karşısında dayanma gücü kırılabilir, ulus çok büyük felaketlere sürüklenebilir.

Din konusu ulusların manevi ve vicdani güçlerini oluşturur. Bir ulusun grupları arasında çatışmalı dini anlayışlar bulunur ise o ülkede milli maneviyat, milli vicdan parçalanmaya müsait halde bulunuyor demektir. Bu ise sonuçta milletin moral değerlerinin ve direnme gücünün zayıflamasına sebep olur. Böylesi uluslar psikolojik savaşlarla, soğuk harplerle kısa zamanda büyük darbelere maruz bırakılabilir. Yakın geçmişte milletçe çektiğimiz acıları düşünür isek, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.

Dolayısıyla, milli vicdanımızı sağlıklı ve bütünlü kiçinde güçlü tutmak zorundayız . O nedenle de alevi-sünni kardeşliğini en mükemmel biçimde geliştirmeliyiz ve pekiştirmeliyiz. Buna göre de herkes üzerine düşeni yapmalıdır.

Bağnazlık sosyal hayatı zehirler

Bağnazlığın, geri kafalılığın ve bir şeye körü körüne düşman olmanın sosyal hayatı nasıl zehirleyeceğini tahmin etmek pek zor değildir. Özellikle dini bağnazlık, adına cahilce hükümler vermek ve ona göre de dün adına bağnazca davranışlar sergilemek toplumsal hayatı çekilmez hale getirir.

Yakın geçmişte bölgemizde iki örnek yaşadık, biri Şii Humeyni rejimi, diğeri sünni Hanefi Taliban rejimi, her ikisinde de sosyal hayat zehirlenmiş, medeni bir hayat yaşamanın imkanı kalmamıştır. Bağnazlık, yobazlık insanlara hayatı çekilmez hale getirmiştir.

Dolayısıyla biz Türk ulusu olarak o feci örnekleri dikkate alarak, dini açıdan aydınlanmalıyız. Geçmişin hurafelerini, geçmişin kavgalarını bırakmalıyız ve hepimiz aydın müslümanlar, kardeşçe medeni hayat süren kitleler olmalıyız. O nedenle de mezhep taassubuna son vermeliyiz. Herkesin mezhep anlayışını kendine bırakarak bizler, aleviler ve sünniler olarak yürekten kardeş olmalıyız. Medeni ve mutlu olarak ve de bağnazlıktan uzak olarak yaşama arzumuz bu kardeşliği zorunlu kılmaktadır.

Bilikten kuvvet doğar

Söylemeye hacet yoktur ki, birlikten kuvvet doğar, bölünmeler zayıflamaya yol açar.

Yine söylemeye hacet yoktur ki Türkiyemiz maddeten ve ve manen kalkınma savaş veren bir ülkedir. İKtisadi zayıflığımız, teknolojik zayıflığımız bizi yabancılar karşısınd çok perişan duruma düşürüyor. Gecekondularda 10 milyonlarca insanımız sefalet içind yaşıyor, eğitim ve kültürel geriliğimizi hepimiz biliyoruz...

Böylesi bir milletin, çalışmaya hzıla kalkınmaya ve ilerlemeye mecbur ve mahkum olan bir ulusun alevi.sünni çekişmesi yapmaya hakkı yoktur. Böylesine iktisadi deri nsıkıntılar yaşayan Türkiye'de bir de sen alevisin veya sen sünnisin diye masum isanları işten çıkarmaya, dini ayrımcılık yapmaya kalkılırsa te kkelime ile zalim oluruz, Allah'ın cezasına layık hale geliriz.

Bütün bunlar, bu iktisadi ve sosyal kalkınma ihtiyacımız, aydınlanma ve kültürel gelişme, zaruretimiz bizi toplu halde çalışmya ve ilerlemeye mecbur etmektedir. O nedenle gelişmemize, kalkınmamıza zarar verecek olan her türlü bölünmeden, alevi.sünni ayrımından ısrarla sakınmaya zorlamaktadır.

Buna göre sorumluluk duygusu olan herkes tutum ve davranışlarını birlik ve kardeşlik ilkeleri doğrultusunda düzenlemelidir.

Çocuklarımızı zehirlemeyelim

En önemlisi de çocuklarımızı zehirlememektir sevgili okuyucularım. Eğer bugün bir alevi-sünni sorunu varsa, bunun bir numaralı sebeplerinden birisi de atalarımızın evlatlarını yanlış bilgilerle zehirlemeleridir.

Aman evladım falancalar alevidir veya sünnidir, onlardan uzak dur, onlar şöyledir, böyledir diye bir sürü yalan ve yanlış bilgileri çocuklarımızın temiz beyinlerine doldurmayalım. O türlü zehirl bilgiler çocuklarımızda kendi dindaşına, soydaşına ve de vatandaşına husumet duyguları uyandırmış oluruz. İleride tertemiz insanlardan gereksiz şüpheler duymasına, onlardan uzak durmalarına, hatta onlara düşmanca bakmalarına sebep oluruz. Buna hiçbirimizin hakkı yoktur. Asırlar önce bu yanlışlar tekrarlarla eldiğği için bunun acısını milletçe çekmiş bulunuyoruz. O halde çocuklarımıza alevilik-sünnilik konusunda. Sevgi ve sempati olu bilgi ve duygular aşılamalıyız. Birbirlerini sevmeleri saymaları gerektiğini öğretmeliyiz. Çünkü alevilerin de sünnilerin de temelde aynı dini değerlere, aynı sosyal değerlere ve aynı ortak geleceğe sahip olduklarını çocuklarımıza öğretmeliyiz. O zaman gelecek kuşaklarımız daha mutlu ve daha huzurlu olacaklardır.

Önce kendimizi eleştirelim

Alevilik-sünnilik tartışmasını ve birbirimize haksızlık yapmaktan kurtulmanın bir yolu da herkesin öncelikle kendisini eleştirmesidir. Hep kendimizi haklı, hep karşıdakini haksız görmenin yerine, biraz da kendimizi ölçüp tartmalıyız, kendimizin kusurlarını görmeye çalışmalıyız. Böyle yaptığımız zaman karşımızdakne suç yüklemekten sakınırız...

Özellikle sünni kardeşlerimiz bu konuda büyük bir özeleştiriye girişmelidirler. Çünkü maalesef onlar buna daha çok muhtaçtırlar. Hep biz haklıyız, biz doğruyuz katılığından kurtulmak zorundadırlar. Çünkü bu yanlış tutum sünni yurttaşlarımızın bir bölümünü haksızlık yapmaya, insan haklarını, İslam haklarını çiğnemeye sürüklemektedir. Bundan da alevi kadeşlerimiz haksız yere zarar görüyorlar, üzülüyorlar. Burada günah ve vebal alma kavramları ortaya çıkıyor. Halbuki biraz kendimizi eleştirsek, kendimizi insaf ve vicdan terazisinde şöyle bir tartmış olsak, biz de rahat edeceğiz, karşımızdaki habire suçladığımız grup da rahat edecektir.

Yaratılmışı severiz...

Esasen gönlümüzde kin ve nefret duygularına yer vermemeye çalışalım. İçimiz sevgi, şefkat ve merhamet duyguları ile dolu olmalıdır. Herkese ve her şeye öncelikle olumlu bakmalıyız, iyi gözle görmeye çalışmalıyız. Koca Yunus Emre'mizin meşhur hikmetli deyişini aklımızdan çıkarmayalım ve fiilen uygulayalım.

Yaradılmışı severiz yaradandan ötürü. Böylece herkesi sevelim. Çünkü bu sevgi aynı zamanda Allah rızası içindir. Alevi isek, sünnileri sevelim, sünni isek alevileri sevelim. Çevremizdeki bütün insanları sevelim. Birbirimize kardeş olalım, kardeşçe muamele yapalım. İçimiz sevgi, şefkat ve huzur ile dolu olsun. Bundan öncelikle yine biz yararlanırız, çünkü kin, öfke, husumet ve haksızlık duygusu müslüman sinesine yüktür, vebaldir, ondan kurtulmuş oluruz.

Bir de kaç yaşında olduğumuzu düşünelim. İşte geldik, işte gidiyoruz. Kimseye hakszlık etmeyelim. Yine koca Yunus'un şu beytini unutmayalım:

Sevelim, sevilelim,

Bu dünya kimseye kalmaz.

Yarın: Dikkat düşman pusuda!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır