kapat
06.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Deprem konusunda söylenmedik laf mı kaldı; sonuç, zart...

İstanbul'un da, beklenmedik bir zamanda çok şiddetli bir depremle karşılaşacağını bilmeyen mi kaldı?

Dünkü Sabah da, alt manşetini şöyle çekmişti:

"'Kaçınılmaz Marmara depremine her gün, bir gün daha yaklaşıyoruz' diyen Prof. Işıkara ilk kez bu kadar kaygılı ve sert uyarılarda bulundu"

Tüm Türkiye ve hatta dünya da biliyor ki, çok da uzak olmadığı anlaşılan bir tarihte, 12 milyon nüfuslu İstanbul; 2'nci Dünya Savaşı'nın son günlerinde atom bombalarıyla, yok edici cehennemlerin en korkuncunu yaşayan Hiroşima ile Nagazaki'den beter olacak...

İstanbul'da yüz binlerce yapının yerle bir olmasını, yarım milyona yakın insanın ölmesini; sözün kısası, İstanbul'un yok olmasını önleme olanağı ne kadar var?

Sorumluluğu sadece Ankara egemenlerinin üstüne koymak da, acaba ne kadar doğru?

Montesquieu'nün ünlü sözünü bir kez daha hatırlatalım:

- Her toplum layık olduğu biçimde yönetilir.

Eğer Türk toplumunun da, en tipik özelliği "mesleksizlik" ve kendi ana dilinin "okuma-yazma" boyutundan kopukluk olmasaydı; artık bir gün yaşanacağı kesin olan şiddetli bir İstanbul depreminde; 12 milyonluk kentin, Hiroşima'dan beter olacağını öngörmeye başlamak gündemleşebilir miydi?

İstediğiniz kadar "Türk'e Türk propagandası yapmayı" politikanın temel motoru olarak benimseyin; doğayı, politik sloganlarla koşullandıramazsınız. İstanbul'a 7 şiddetinde bir deprem çarptığında; tarihsel kentteki son 550 yıllık Türk egemenliğinin, Doğa karşısındaki somut özeti çıkıverir ortaya...

Şayet Türkiye'de de, nüfusa oranla 30 milyon olması gereken gazete tiraj toplamı, 3 milyon olmasaydı..

Şayet Türkiye'de de, "yılda adam başına kitaba harcanan para birimi" 500 dolar olması gerekirken, 2 dolar olmasaydı..

Şayet Türkiye'de de, nüfusun yüzde 46'sını oluşturan "köylülük" aşılabilmiş olsaydı..

Şayet Türkiye'de de, kadastrosuz ve "egemenler"in gizli tasarrufundaki toprakların yağmalanması önlenebilseydi..

Şayet Türkiye'de de, sinsi talanlarla iri yalanlar, gün ışığına çıkarılabilseydi..

Şayet Türkiye de "yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın bile 57 basamak altında olmasaydı..

Nasıl olsa bir gün yaşanacağının sık sık altı çizilmeye başlayan şiddetli bir İstanbul depreminde, kentin Hiroşima'dan beter olacağı kaygısına düşülür müydü?

Geçenlerde üst düzey başarıların genç ve mütevazı uzmanları, yüksek mühendis iki kardeşle; Doğan Barış ve Murat Barış'la konuşuyorduk.

Söz bir ara, gündemleşmeye başlayan İstanbul depremine geldi.

-Tanrı korusun öyle bir depremde, depreme dayanmış yerlerde oturanlar için de, sağ kalmışlığın faciaları yaşanacak, dedim.. Kimbilir kimler dolacak oralara ve kimbilir ne tür yaralılar getirilecek..

Durup dururken halkı tedirgin etmemek gerekir ama...

İsmet Paşa'nın yeni Cumhurbaşkanı olduğu yıllardaki Erzincan depreminden bu yana, kaçıncı yok edici deprem Afyon depremi?

60'ı aşkın yıl içinde yaşanmış olan yok edici deprem dramları; hem egemenlerde, hem yönetilenlerde bir deprem bilinci yaratmamalı mıydı?

Görünen o ki, yaratamadı.

Prof. Işıkara istediği kadar:

- Türkiye, bir deprem ülkesi; bunun bilinciyle, gereken önlemleri alarak yaşamak durumundayız, diye dursun.

Yapılan incelemeler Türk kamuoyunun, gündemlerin tepesine fırlayıveren en yıldırımlı olayları dahi, en geç 23 gün sonunda unuttuğunu saptıyor.

Siyasetçiler de biliyorlar bunu...

Karşılaştıkları belalı olay, skandal, eleştiri ve oklar karşısında; 23 günün geçmesini bekliyorlar...

Suç şunda bunda, arazi mafyasında, inşaat müteahhitlerinde, onlarla ortaklık edenlerde, onları denetlemeyenlerde falan filan festekiz...

Doğa, doğanın koşullarına karşı kendisini güvenceye alacak ortak bir kalite mayasıyla hamurundan yoksun olanları, affetmez.

Siz dilediğiniz kadar saptamalar yapın bu tür gerçeklere... Hiçbir işe yaramaz.

Ve sürer gider, "Türk'e Türk propagandası"yla, hamaset edebiyatı ve nurlu ufuklar vaadi...

Doğanın affetmeyen gerçekleriyle, en beter biçimde, karşılaşıncaya dek...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır