kapat
02.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
İlkel yerlilerin esiri miyiz?

Genellikle yazılı dili bulunmayan, başka topluluklardan görece kopuk yaşayan, az nüfuslu; toplumsal kurumların ve teknolojinin görece basit olduğu, toplumsal ve kültürel değişimin genellikle yavaş gerçekleştiği topluluklar "ilkel" sıfatıyla tanımlanmakta...

Tek tük uzak diyarlarda ya da balta girmemiş ormanlarda yaşayan bu ilkel kabileleri tanımaya giden antropologların esir alındığına dair haberlere raslarız zaman zaman.

***
Avrupa Birliği tam üyeliği için başlatılan uyum çalışmaları gelip 159. ve 312. maddelere takıldı. Anadilini seçmeli ders olarak okumak isteyen öğrencilerin dilekçeleri ve başlarına gelenler de, bu iki yasa tasarısının fonunu oluşturdu. Arada, inanılmaz baskıcı ruhuna rağmen MHP tarafından sakıncalı bulunan "vakıflar yasa tasarısı" da geri çekildi. Bunların hepsini birlikte değerlendirince, Avrupa Birliği düzeyinde özgürlük ve zenginlik isteyen her birey de, Türkiye'nin ilkel yerli kabileleri tarafından esir alınmış ve kaynatılmak üzere kazana atılmış gibi...

Hep eski tamtamlarını çalıyorlar:

"Türklük, Türk milleti, Türk devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kurulu, bakanlıklar, adliye, devletin asker veya emniyet ve muhafaza kuvvetleri..."

"Kamu düzeni, bölücülük..."

***
Yeryüzünün en büyük zenginlik kaynağı, yaratıcı insan. Artık topraklar, sermaye ve emek çok önemli değil. Yaratıcı insan beyni önemli...

İnsan, kutsalların kutsalı oluyor. Çek Cumhurbaşkanı Havel'in deyişiyle "insanlar sınırlardan önemli" artık...

Ankara'daki "ilkel ve yerli kabile" ise "bireyin temel hak ve özgürlüklerine" karşı, hâlâ devleti koruma peşinde...

Avrupa ise, "bireyin temel hak ve özgürlükleri" olmadan çağın ruhunun ıskalanacağını tekrarlayıp duruyor.

Ankara, anayasal bir hak olan dilekçe hakkının ülkeyi böleceğini söylüyor. Avrupa Birliği ise, temel hak ve özgürlüklerin olmadığı ülkelerin bölünme tehdidi altına gireceğini hatırlatıyor. Orada birey, burada devlet ve tabuları önemli sayıldıkça, Türkiye'nin "batılı" olmasına imkân yok.

***
Neyse ki, bizim çağdaş bireyi kazanlara koyup kaynatmak isteyen, dünyadan kopuk kendi törelerinde yaşayan "ilkel yerli kabilelerimiz" bu sefer toplumda azınlıktalar...

Bilge bir hukukçu olan Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, 159. ve 312. maddelerin bugünkü haliyle yasalaşmasının büyük bir rahatsızlık doğuracağını çırpına çırpına anlatmaya çalışıyor.

Toplumun yüzde 70'i Avrupa Birliği tam üyeliğine sahip çıkıyor.

Çoğunluk bireyselliğin, evrensel düzeydeki özgürlük ve zenginliğin peşinde iken, ilkel yerliler kazan kaynatıp, tamtam çalmakta...

***
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi propagandistleri bir ömürdür amacın "batılılaşma" olduğunu söyleyip durmuyor muydu?

İşte şimdi önümüzde, AB tam üyeliği için bir imkân var, neden batının istediği ve Türk halkının yararına olan değişikliklere direniyorlar?

Bireyin kutsalların kutsalı olduğunu kabul edip, yeryüzünün yeni aydınlık yüzüne katılmıyorlar?

Türkiye'nin tüm güvenliğinin temel hak ve özgürlükleri genişletmekten geçtiğini inkâr ederek, "kökten devletçi" türkülerini çalmak için direniyorlar?

Çünkü amaç batılılaşmak değil, Türk halkını yerli ve ilkel kabile mantığında iç sömürge olarak ezmeye devam etmek...

***
Bu kadar hızlı değişen dünyada, Türkiye'yi hiçbir güç antropologların ilgi alanına girecek kadar "yerli ve ilkel" bir anlayışın esiri haline getiremez. Mızraklara, tamtamlara, kazanlara rağmen, halkın istemediği hiçbir şeyi kimse gerçekleştiremeyecek. Üstelik dünya da, ilkel yerlilerden değil, halktan yana.


<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır