Duygu Asena, erkeklere ayı demiş, maymun demiş.. Nerde demiş, nasıl demiş, niye demiş bilen var mı?.. Yok.. Konuşmanın, ya da yazının tamamını okuyan var mı?.. Yok.. Kahrolsun Duygu.. Alçak erkek düşmanı.. Görüldüğü yerde tecavüz edilmeli..
Yahu Duygu feministtir, ama feministliğin yüz karasıdır. Çünkü en çok erkekleri sever.. Sevgiyi ve aşkı herşeyin önüne koyar.. Bir yerde feminist toplantıya girerken sevgilisi cepten arayıp "Gel" desin.. Görün bakın ne yapar..
Benim medyam budur.. Benim insanım da budur.. Biri işine geleni süzer, öteki işine geleni algılar.. Geçinir giderler..
Şimdi bakın.. Bakın da burdan yakın.. İlhan Şeşen ne diyor..
"Biz üç erkek geçenlerde zor günlerde buluştuk,/ kaçak etten, siyasetten, memleketten konuştuk, üçümüz de ayni dertten, maymun gibi olmuştuk.."
"Kaçak et" dediği, eş, sevgili dışındakilerle gizli sevişmeler.. Siyaset, memleket.. Tamam.. Erkekler bir araya gelince bunları konuşurlar.. Bir de sporu tabii.. Konuşa konuşa da maymun gibi olurlar.. Var mı, itirazı olan..
Yoksa eğer, İlhan Şeşen'e geçelim..
Geçmeden önce bir duralım.. Ercan Saatçi'ye bir teşekkür edelim.. Ercan'ın yüreği olmasa, İlhan Şeşen'in bu dünyalar güzeli albümü piyasaya çıkmazdı.. İlhan elinde şarkılar, kapı kapı dolaşsa, bir yapımcı bulamazdı..
Ercan cesaret etmiş.. Ali Kocatepe'den beri ortalarda yürekli yapımcı kalmamıştı..
Ali'yi hatırlarım.. Elinde bir kasetle, bana ve Doğan Şener'e gelmiş, "Bu albümü iflas etme pahasına yapacağım. Biliyorum satmayacak, ama birgün ben bu plağı yaptığım için gurur duyacağım" demişti..
O kasette Bülent Ortaçgil, bugün hepsi klasik olan şarkılarını okuyordu.
İkinci durağımız Ali Osman Erbaş.. Düzenlemeleri yapan..
Müslüm Baba'nın düzenlemecisi imiş, tahmin eder misiniz?.. Ve de düzenlemeler harika..
Son durak İlhan Şeşen.. "Dağarcıkta böyle daha on albüm yapacak şarkı var" diyen İlhan Şeşen.. Şarkı var da albüm niye yok, bugüne kadar.. Bakınız Ercan Saatçi maddesi..
Neler Oluyor Bize, sadeliğin dünya güzeli yaptığı bir albüm.. Dünya güzeli..
Başından sonuna, aşkı ve sevgiyi terennüm ediyor İlhan.. 14 şubat için özel yapmış sanki.. Sevgililer Günü'nün en güzel hediyesi olsun diye..,
Sözler nasıl güzel.. Nasıl naif.. Yani çocuksu.. Nasıl kolay geliyor insana.. Hemen siz de böyle şarkı sözlerini anında yazabilirmişsiniz gibi..
Sibirya'da dinlemiştim ilk.. Kendi aramızda toplanmıştık, otelin barında.. Modern Folk Üçlüsü diye gitmiştik de, İlhan Takviye idi, Vedat Sakman'la.. (Onun da harika şarkıları var ha.. Bakalım onları yapmaya kim cesaret edecek?) Aldı sazı eline İlhan.. Karısı da benim yanımda.. Onun gözlerinin içine bakarak okuyor..
Çocukların yuvadan uçacaklarını, hanımla ilk günlerdeki gibi gene yalnız kalacaklarını anlatıyor.. Peki ne yapacaklar o zaman..
"Bodrum'a mı yerleşsek
Çok sıcak olmaz mı Bodrum?..
Ya çıkarsa oralarda tansiyonum..
Bende kalp var, sende şeker
İki yudum rakı canımız çeker
İçemeyip kudururuz.."
Hep böyle olmaz mı, kuşlar yuvardan uçarken, emeklilik yaşları gelirken konuşmalar.. Böyle basit, böyle sade, böyle ihtiyarlıktaki çocuksu..
Albüme adını veren, "Neler Oluyor Bize"yi kimbilir kaç milyon bin sevgili, kendilerine ve birbirlerine sordular, ayrılma durumlarına geldiklerinde..
Kaçımız içimizden "İster sev, ister sevme, ama dön artık" dedik.. "Uyanır uyanmaz düşüncemdesin" dedik, aslında uyunamayan, yatakta döne döne geçen bitmez tükenmez gecelerin sabahında.. Herkesin söylediklerini herkes gibi söyleyerek yakalıyor İlhan insanı zaten..
Aşkı sabahları kuşlara ıslak (Evet ıslak.. Sert ekmeği ufalayamazsınız.. Serçeler de yiyemez zaten.. Onun için ıslatırsınız..) ekmek attınız mı birlikte.. O zaman anlarsınız İlhan'ı..
"Islak ekmek attığın kuşlar alıştılar eve..
Onlarla beraber penceremdesin.."
Edebiyat var mı?.. Derin derin anlatımlar, yaldızlı sözcükler var mı?.
Penceresinden gördüğü her serçe kuşunda, sevgiliyi görmek oysa ne kadar benzersiz bir aşk anlatımı..
"Neler oluyor bize, yine neler oluyor gülüm" derken, dinleyen herkesi yürekten vurması bu naiflikte işte.. Bu sadelikte..
Terkedip gitmiş sevgiliye, öfkeyle değil, özlemle seslenişin güzelliğine bakar mısınız peki?.. Her saniyenin dolu dolu yaşandığını, birlikte yaşanmışlığın bir anından bile pişmanlık duyulmadığını bu kadar kolay, ama bu kadar güzel nasıl anlatır insan..
"Seninle geçirdiğim günlerime baktım
Aslında kaybedilmiş bir an bile yok.."
Aslında bu albümdeki on şarkıdan, on ayrı aşk yazısı çıkar.. Her satırında, her sözcüğünde, vuruyor İlhan.. Bu sade, bu naif söyleyişi ile..
Ve de, aynen yazdığı gibi, ayni yorumla okuyor.. Sade.. Naif.. Yani çocuksu.. Yani hemen siz de söylersiniz.. Herkes söyler hemen..
İşin sırrı bu..
Bu kadar yalın sözler.. Bu kadar iddiasız bir yorumlama..
Neler Oluyor Bize, son yılların en güzel albümü..
İlhan kendini, biz İlhan'ı 40 yıl sonra keşfediyoruz yani..
Buna da şükür!.. Ya hiç keşfedemeseydik?..
Abuzittinciğim, Bu defa da "düşmeye" başlayınca ortalık karıştı. Herkeste bi telaş "...eyvah çok düştü!" Bilader daha iki gün öncesine kadar "N'olacak halimiz.. Dolar nereye kadar çıkacak?" diyen bizler değil miydik? İşte düşüyor.. Düştüğü de 1 milyon 300 binler.
Zaten 700'lerden buralara fırlamamış mıydı? Nesi düşüyor!? Bu işleri hiç anlamıyorum.. Büyüklerimize göre, bu durumda ihracatımız azalacak memlekete giren döviz düşecekmiş. İyi de Dolar çıktıkça da vatandaş daralıyor.. Şimdi hiç değilse benzine mazota zamlar durdu. Doğalgaz aşağıya doğru iniyor.. Hükümet "Dolar arttı" numarasıyla zırtpırt zam yapamıyor.
"Öteki türlü de ihracat daralıyormuş" dersen.. İhracat da daralmasın vatandaş da.. Bunun bi orta yolu yok mu? İlla birinden biri daralacak mı Abuzittinciğim? Mesele imalata dönük sanayiciye elektriği makul fiatlarla satsak, o da maliyetleri aşağıya çekemez mi?.. Dış pazarlarda müşteri bulamaz mı? İlla da Türk lirasının değerini düşürüp doları mı yükseltmeli? Adama elektriği Almanya'nın iki, İsviçre'nin dört katı fazlasına satıyorsun sonra da diyorsun ki "Dolar çok düştü çıksın!"
Bizim Datça yarımadasıda, üç yılı geçti, bitakım direkler diktiler. Ucunda da fırıldak gibi bi şey var.. Rüzgarı ölçüyorlarmış. Amaçları da "Buralarda, rüzgar enerjisinden yararlanılıp elektrik üretilebilir mi?" onu bulmakmış.. Bunu yapan Sanayi Bakanlığı.. Onlar yıllardır ölçe dursunlar, ben Gökova'ya yerleşen bi Alman karı-kocayla tanıştım. İkisi de emekli doktor.. İkide bi elektriklerin kesilmesinden bıkmışlar kendi elektriklerini kendileri üretiyor.. Nasıl mı, rüzgarla! Evin bütün elektrik ihtiyacını elektrikle karşılıyorlar..
Yalnız onlar değil, rüzgardan yararlanan başka aileler de varmış. Biz Türkler dahil.. Hatta İzmir de bunun yerli imalatı bile yapılıyormuş..
Allah bilir bu direkleri diktiklerini bile unutmuşlardır. Neyse lafı uzatmayayım.. "Dolar"dan nerelere geldik.. Diyeceğim şu ki herşeyi dolara bağlamamak lazım.. Bazı çözümleri kendimiz bulmalıyız.. Kendimiz derken Devlet büyüklerimizi kastediyorum. Madem rüzgardan elektrik elde edilebiliyor o zaman işin üzerine ciddi biçimde düş. Bak hayvan gübresinden de elektrik elde edilebiliyormuş.. Hatta Yaşar Holding'in böyle bi çalışması da varmış..
Datça yarımadasında Sanayi bakanlığının diktiği direklerin ucundaki fırıldaklar yıllardır boşu boşuna dönüp duruyor. Acaba Ankara'da başka fırıldaklar mı dönüyor kardeşim?
Münasip yerlerinden öperim Abuzittinciğim.
Kardeşin Güneş