"Hiçbir zaman beden dans edemeyecek kadar yaşlı veya beceriksiz değildir. Ama zihinlerimizde bu tutukluğa yol açan yasaklar vardır ve onlarla baş etmek zordur!"
Avrupa'da "20. Yüzyıl dansının babası" sayılan büyük koreograf Maurice Bejart bir zamanlar böyle demişti.
Son yıllarda bakıyorum da, ne kadar çok insan başta tango olmak üzere latin danslarına merak sardı. Bankacı mesai bitince koştura koştura dans salonuna gidiyor, tangoya...
Sonra şu yıldızı yükselen kulüp kültürü (clubbing) ve müziği var. Özellikle hafta sonları binlerce genç (evet, yanlış okumadınız; binlerce genç!) bu müzikle sabahlara kadar kendilerini dansın kollarına bırakıyor.
Çiftlerin gösterişli figürlerine dayanan danslardan değil tabii bunlar. Daha çok bedenle barışmaya; bedenle sarmaş dolaş ve "sarhoş" olmaya dayalı bir kıpırdanma... Ya da bedeni zincirlerinden kurtarma seansı...
Ben Sultans of The Dance gösterilerinin bu kadar büyük ilgi görmesinde bile toplumun dans etme arzusunun yükselişini görüyorum. Eminim ki, o horondaki müthiş enerjiyi izlemeye defalarca gidenleri asıl büyüleyen, sahneden seyircilere akan ortak dans çağrısı...
Anlaşılan toplumca tepinmek istiyoruz; içimizden geldiği gibi tepinmek..
Anlaşılan toplumca birbirimizin belinden kavrayıp, başımız dönünceye kadar dönmek, dönmek, dönmek istiyoruz...
Aramızdan bazılarının ciddiyetimize "meze olarak" masa üstlerine fırlayıp kıvırmalarını değil, basbayağı dans etmeyi istiyoruz...
Anlaşılan "ağır olup molla sayılma" geleneği toplumca içimizi sıkmaya başlamış...
Güzel!
Bugün bedenler...
Bir bakmışsınız yarın da beyinler zincirlerini atmış...
Özgürce tepiniyorlar.
Çok mu hayal?..