kapat
02.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Beyinlere silikon takılamaz mı?

Ciddi olarak merak etmekteydim bu sorunun cevabını...
Acaba bilim adamları, çalışmayan beyinlere yarar sağlayacak bir tür ilâve madde bulsalar, şöyle silikon gibi yapıştırıverseler nasıl olur diyordum ki fareler üzerinde yapılan deney sonuçları açıklandı. Yeni bulunan bir takviye maddesi ile beyin hücrelerinin daha iyi çalışması sağlanabilecekmiş yakında.. Çok şükür.. Milletçe bu buluştan çok faydalanacağımıza inanıyorum.

Öğrenci intiharları ile gençlik sorunlarına eğilmiş bulunuyoruz. Çok zor bir konu bu.. Çünkü bizim memlekette gençlerin asıl sorunu büyükler.. Önce onların psikolojik sorunlarını çözüp, eğiteceksiniz ki yetiştirdikleri gençlerden hayır gelsin. Aslında bu sözlerle toplum düzenimizin, değerler sistemimizin tümüyle ciddi şekilde sorgulanması gerektiğini kastediyorum. Hataları görüyor, söylüyor, fakat hiçbirini düzeltmeden yolumuza devam ediyoruz. Sonuçta bu hatalardan had safhada etkilenen ve sistemin cezasını çeken "en sorgulayıcı dönemini yaşayan beyinleriyle" ergenlik çağındaki gençlerimiz oluyor.

"Son zamanlarda bu intiharlar neden hep İstanbul'da oluyor" sorusunu düşünelim. İstanbul'un maddi durumu iyi aileleri şöyle bir etraflarına bakıp düşünsünler; kendi çocukları ve diğer tanıdıkları çocuklar "nasıl yaşıyor, nasıl eğleniyor, nelere önem veriyor?

Bu çocuklar sınırsız maddi imkân ve özgürlüğe sahipler. Çoğu, anne-babalarından fazla para harcayarak, sahne sanatçılarına "baba parasıyla" şişe şişe şampanya açtırarak sabahlara kadar gece klüplerinde, sokaklarda eğleniyorlar. Sevgi, ilgi yerine kendilerine bol keseden bağışlanan para ve özgürlüklerle!

Bunların çoğu lise çağında öğrenciler olduğu ve özgür eğlence hayatının büyüsüne kendilerini kolayca kaptırıverdikleri için okul hepsine yük gibi gelmeye başlıyor. Dolayısıyla arkadan okulda yaşanan sorunlar, derslerin, sınav rekabetlerinin yarattığı baskı ve bocalama geliyor.

Buna bir de, Türkiye'de yeni kuşakta yaşanan "Batılılaşma" adı altındaki dejenerasyon 'boyundan, yaşından büyük yaşamlara özenti' sorunları eklenince yük taşıyamayacakları kadar ağırlaşıyor.

Tanıdığım gençler arasında çok iyi ailelerden gelenlerle yaptığım sohbetlerde ne anne babanın, ne de okulların, aslında "değer" olarak adlandırılacak hiçbir özelliği çocuklara kazandıracak bir çaba göstermediklerini görüyorum. Gençlerin büyük çoğunluğu tabiri yerindeyse 'tın-tın'..

Ne kitap okuma zevki verilmiş, ne sanata, bilime ilgi duymaları sağlanmış. Seyahat zevki, doğru dürüst espri anlayışı, görgü kuralları, saygı, sevgi hak getire..

Varsa yoksa alışveriş, marka merakı, bar ve gece klüpleri, magazin dergi ve programları, kısa yoldan para ve ün kazanma isteği. Saatlerce cep telefonlarına yapışma ve Internet'te chat.

Saçmalayan kazanIyor!

TV'lerde onlara sunduğumuz magazin ve talk-show programlarındaki konuşmacılara bakın.. Konuşmalarını dinleyin. Bir programda bütün söylenenleri bir araya getirseniz bir incir çekirdeği etmez.

Muhabirler dedikodu yakalayabilmek için tenis topu gibi bir o ucuz şöhrete veya sosyete dilberine koşuyorlar, bir ötekine.. Bütün Türkiye, başta gençler olmak üzere pür dikkat kesilip bu saçmalıklarla besleniyor.

Bütün bu ihmal, dikkatsizlik sonunda çocukların okumaktan da, bu saçma sapan boş hayattan da sıkıntı duyması, kendine yetmeyi, kendini yetiştirmeyi öğrenmediği için boşluğa düşmesi doğal değil de nedir?

Onları "tüketim, eğlence ve para"nın tek değer haline getirildiği, gerçekte "küçük bir kitlenin yaşam tablosu"ndan çekip çıkarmak zorundayız.

Düzgün, kurallara saygı duyulan, çalışanın ve "gerçek değerler"in kazandığı, ucuz şöhretlerin -eskiden olduğu gibi- takdir edilmediği bir toplum yaratmak zorundayız.

Ve "başıboş siteler" konusunda Clinton'ın "Gerekirse, gençlere zarar verdiğini hissedersem İnternet'e bile sansür koyarım" sözünü hatırlamak zorundayız.

Silikonluk beyinlerle, uyuşmuş gibi sadece 'izleyici' kalarak gençlerimizi kaybetmeye göz yummayalım.

İyi bir toplum, iyi bir gençlik için çalışalım.

Bulunmaz Hint kumaşı

TV'nin büyük katkısıyla kazandırılan "kolay şöhret"ten söz edilince BBG'yi atlamak olmaz. Tek yaptığı bu programa katılmak olan gençler birkaç hafta içinde ülke çapında ün kazanıyorlar. Tabii bu kolaylığın tadını aldıktan sonra da mümkün olduğunca çok yararlanmak istiyorlar. Biraz daha şöhret ve para için kavgalar, krizler, kıskançlıklar, olaylar birbirini izliyor. Biz de onları..

Perşembe akşamı Ateş Hattı'nda "Hülya-Melih aşkı"nın ve kavgaların perde arkası kamuoyuna (!) sunuldu. Vallahi ben yarışmacıların ve ailelerinin sokak kavgalarını aratmayan tartışmalarına reklam arasına kadar dayanabildim. İzlememin nedeni ise Ateş Hattı gibi bir programda, böyle bir konudan nasıl bir sonuç çıkarılacağını doğrusu pek merak etmemdi.

Önce Hülya konuştu. Otuzbeş yaşında ve galiba biri 17 yaşında iki çocuk annesi olan Hülya.. Melih'le bir beraberlik yaşadıklarını ama sonunda onun kendisini tanımıyor gibi davranması ile gururunun kırıldığını söyledi. Özel bir ilişkiyi genel hale getirince gururu kurtuluyor mu, orasını ise söylemedi.

Sonra Melih'in anne ve babasını dinledik. Hülya'yı iki çocuğunu düşünmeden bu olayı açıkladığı için suçlayan, her tür davranış ve sözle ona hakaret eden anne-babayı. Onun, çocuklarını düşünmeden hareket etmesine kızarken kendi davranışlarıyla o çocuklara ne kadar zarar verdiklerinin farkında değillerdi. Özellikle Melih'in annesi aşırı agresif tavrıyla ve oğlunu savunuş tarzıyla Türkiye'de annelerin, erkek çocuklarına "bulunmaz Hint kumaşı" duygusunu nasıl verdiklerinin canlı örneğiydi sanki..

Biz ne Melih'i, ne de Hülya'yı tanıyoruz. Onları sadece ekranda "gözetleyerek" tanıdık. Ama eğer ortada her iki tarafın da kabul ettiği yaşanmış bir olay varsa, iki yetişkin olarak, gerekiyorsa bu konuda açıklama yapmak ya da susmak sadece beraberliği yaşayanların hakkıdır. Anne babanın yapacağı ise 20 yaşındaki oğullarının tercihine saygı duymak veya en azından susmayı bilmektir.

Yerleşik değerler, gelenekler bahanesiyle kendini haklı çıkarmaya, taraftar toplamaya çalışmak zor değil. Olaylara, hep yaptığımız gibi, şartları, duyguları hesaba katmadan ya da bilmeden dar açıdan bakmak da..

Bakalım Melih bu toplantıda ailesinin kendisi adına konuşmasından memnun olacak mı? Böyle bir şeyi önceden duysa izin verir miydi?

Sakin, akılcı çözümler bulmak yerine hakareti, aşağılamayı marifet sayan, aceleci, kırıcı, birbirine karşı nefret dolu büyükler olarak gençlere akıl verecek durumda mıyız biz?



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır