kapat
18.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Sabaha kadar yaşayan şehir

O yıllarda eğlence şimdiki gibi sadece lokanta kulüp gezerek birbirine ve magazincilere boy göstermekten ibaret değildi.. Eğlence sanat, kültür faaliyetlerini gerçekten hissederek izlemek ve sosyal aktivitelere de paylaşmak üzere katılmak demekti. Giyim, kuşam böylesine abartılı bir gösterişe dönüşmemişti. Zarif bir şıklık yeterliydi. İnsanlar eğlenmek, öğrenmek, mutluluğu paylaşmak üzere biraraya gelirlerdi, masalara dekor gibi dizilmek üzere değil.

Ankara Opera Binası neredeyse ikinci adresimiz gibiydi. Sahnelenen opera ve baleleri defalarca bıkmadan izlemeye başladığımda herhalde 7-8 yaşlarındaydım. En büyük zevkim ilk sırada oturarak aynı zamanda orkestrayı ve şefi de izlemekti. Ve inanın bana o yaşlarda da bugünkü kadar hayranlık duyardım sanatçılarımızın başarısına..

Dün 30 demiştim ama "My Fair Lady" müzikalini izleyeli tam 34 yıl olmuş. 1967'de izlemişim henüz 13-14 yaşlarında. "Eliza" rolündeki Ayten Gökçer ve "Prof. Higgins"de Cüneyt Gökçer öyle olağanüstü bir performans sergilemişler, dekoru, kostümü, müziği ve her şeyiyle o kadar güzel bir müzikal yaratmışlardı ki sadece ben değil izleyen herkes büyülenmişti. Her sahnesini ve şarkısını zihnime kazıdığım ve daha sonra dünya çapında tiyatro eleştirmenlerinin övgüsünü kazanacak olan oyun bittiğinde salon alkıştan yıkılıyordu. Sonraki yıllarda "My Fair Lady"yi nerede izlersem izleyeyim "O oyun çok iyiydi" demişimdir. Ne yazık ki Gökçer'lerin sahnelediği müzikallerin hiçbirinin bugün bandı bile yok. Bu büyük sanatçıların müzikallerini yeni kuşak izleyemiyor.

Ve yıl 2001. Londra.. Aynı müzikal en iyi ekip ve teknolojiyle, üstelik konunun orijinal mekânı olan şehirde bir kez daha sahneye konmuş. Tesadüfen aynı günlerde orada bulunan sevgili arkadaşlarım Filiz ve Erdal Danyal biletleri daha biz gitmeden alıp hazırlamışlar. Bu rüyayı birlikte yaşadık.

Dans, müzik ve aşk
Biliyor musunuz, kelimeler yetersiz kalıyor böylesine bir kusursuzluğu anlatabilmek için; sadece oyunla bütünleşmek, kendinizden geçerek zamanı unutmakla kalmıyorsunuz, coşku öyle boyutlara geliyor ki sahneye fırlayıp şarkı ve danslara katılmak için dayanılmaz bir istek duyuyorsunuz. Ne büyük başarıdır izleyiciye bunu hissettirebilmek.

Alfred Doolittle'ın "With a little bit of luck" (Birazcık şansın olsa..) şarkısında, Londra'nın kenar mahallesinde yaşayanların bir barın içinde ve önündeki dans sahneleri. O bar dekorunun saniyeler içinde hızla kayarak sokağa dönüşmesi. Erkeklerin çöp kutusu kapaklarını ayaklarına takarak ve kutuları bateri gibi çalarak yaptıkları dans..

Ascot'daki at yarışı sahnesinde muhteşem dekor ve kostümler. Elisa'da Martine Mc Clicucheon'un, babası rolünde Dennis Waterman'ın ses ve yeteneği, lazerle yapılan ışık ve gölge oyunları.. İnanılmazdı. (Yine de Ayten ve Cüneyt Gökçer de aynı imkanlarla sahneleyebilseler hiç farklı olmazdı diye düşünmekten kendimi alamıyorum.)

Şu sıralarda Londra'da sahnelenen ve en çok ilgi toplayan ikinci müzikal "Mamma Mia".. İsveç'in, ilk çıktıkları günden bugüne hiç eskimeyen topluluğu ABBA'nın her biri hit olan şarkılarıyla yapılan ve bu parçalarla yazılan çok ilginç bir senaryoyla sahneye konan müzikal öyle popüler ki şu anda, nereye gitseniz ABBA'yı dinliyorsunuz. O da kaçırılmayacak bir eser olmuş.

Tiyatrolarda olsun, sokakta, restoranda olsun dikkatimizi çeken bir olay da insanların sevgiyi aşkı her an yaşıyor görünmeleriydi. Çiftler, 70 yaşında olsun, 16 yaşında olsun birbirlerine sevgi göstermeyi hiç ihmal etmiyorlar. Ve o ılık sevgi havası sanki atmosfere yayılıyor. Pozitif bir enerji sizi de sarıyor.

Aa, bir de "bisiklet taksi"leri unutmayalım. Tiyatro çıkışlarında taksi problemi yaşandığı için bisiklet faytonlar türemiş. Çin'dekilere benzer, ama bisikletlerin çektiği faytonlar.. Soğuk havada bile nasıl çalışıyorlar görmelisiniz.

Londra giderek iyice 'gece yaşayan' şehire dönüşmüş. Sokaklarda insanlar sabahlara kadar yürüyor, şarkı söylüyor, eğleniyor. Sokak kafeleri ve birçok restoran hep açık. Ayrı bir ruh gelmiş Londra'ya..



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır