Üç saat kar yağdı..
Üç santim kar tuttu.. Dünya kenti İstanbul havlu attı..
Konuşmaya, atıp tutmaya gelince üzerimize yoktur.. Belediyelere sorun, her türlü önlemi almışlardır.. Her türlü tatbikatı yaptırmışlardır.. Her türlü afete hazırdırlar..
Sorun, saatlerce anlatırlar..
Ama üç santimlik karla başa çıkamazlar.. Sadece kamuyu suçlamak anlamsız..
Kendimize de bakalım.. Üç saat kar yağdı, perişan olduk.. Yollarda kaldık. Rezil olduk...
Peki kar aniden mi bastırdı?..
Hayır.. Günler öncesinden belliydi.. Bayramın ilk günü İstanbul'da kar yağacağını sağır sultan bile duydu..
Ama aldırmadık.. Önlem almadık.. Döküldük yollara..
Sonuç; saatlerce süren trafik eziyeti.. Daha da vahimi var..
Üç santim kar yüzünden dünya takımı Galatasaray, maçını oynayamadı..
Maç, Ali Sami Yen stadında..
Ali Sami Yen, Mecidiyeköy'de.. Kentin göbeğinde..
Kar 16.30'da yağmaya başladı.. Maç 19.00'da.. Çimlerin üzeri üç santim karla örtüldü..
Üç santim kar temizlenmez mi?.. Üç santim kara dünya takımı yenik düşer mi?..
Hiçbir önlem almaz.. Sadace laf üretir, yan gelir yatarsanız evet..
Dünya takımı üç santim kar yüzünden kös kös evine döner..
Bırakın karı.. Dün yağmur yağdı, maç yine ertelendi..
Neden?
Kimse bilmiyor..
İstanbul'da yaşananlar, basite alınacak, 'yılda bir kez oluyor ne yapalım' diye geçiştirilecek olaylar değil..
Düşünün..
Üç saatlik karla başa çıkamayan bu kent, yedi şiddetindeki depremle nasıl başa çıkacak?..
Üç saatlik kar yüzünden birkaç yerde elektrikler kesildi.. Yere düşen elektrik kabloları ölüm saçtı.. Tek bir yardım ekibi bile gitmedi.. Yardım telefonlarını açan olmadı.. İnsanlar kaderine terk edildi..
Bu söylediklerim, fazla uzakta olmadı..
Eyüp'te yaşandı.. İstanbul'un merkezinde yaşandı..
Ya yarın deprem olursa..
Ya deprem karla birlikte gelirse..
Demek ki tatbikatlar boşunaymış.. Göz boyamaymış..
Öyle olmasa koca kent üç santimlik kara teslim olur muydu?
Mesut Yılmaz 'böyle gitmiyor, devleti değiştirmeliyiz' diye yaptığı çıkışı ANAP'a genel başkan seçildiği gün yapsaydı..
Hadi o zaman yapamadı..
1995 seçimleri öncesi yapsaydı..
Hadi o zaman anlayamadı, çözemedi; 1999 seçiminde yapsaydı.. İnanın tek başına iktidardı..
Toplum değişmeye hazırdı, değişimi istiyordu..
Bir öncü arıyordu.. Haydi diyecek birini arıyordu..
Kimse çıkmadı..
Yılmaz geç de olsa farkına vardı.. Ama bu kez sıkıntısı başka..
Halk peşinden gelecek ama, bir engeli aşamıyor..
Siyaset elini kolunu bağlıyor..
Önce kendi arkadaşlarına anlatamıyor..
Kendi arkadaşları direniyor..
Babadan kalma politikalara sıkı sıkı bağlanmışlar.. Kurtulamıyorlar..
Düşünün ..
Eleştirilmeye tahammül edemeyen bir siyasetçi, bir bakan, delik deşik edilmeyi, belki çarmıha gerilmeyi göze alarak değişime imza atabilir mi?..
Atamaz..
Çünkü değişim için devrimci bir ruh gerekir..
Yılmaz, devletin bütün kurumlarını yerden yere vuruyor..
Bütün kurumların iflas ettiğini söylüyor..
Bunu şov olsun diye değil, samimiyetle yapıyor..
Değişime zemin hazırlamaya çalışıyor..
Diğerleri ne yapıyor?..
Uzağa gitmeyin.. Öteki partilere bakmayın, ANAP'lılar ne yapıyor?..
Onlar sisteme dört elle sarılmışlar..
Eleştirilmesin, değiştirilmesin diye var güçleriyle direniyorlar..
Üstüne gideceklerine, eskiyi korumaya çalışıyorlar..
İşte bu yüzden.. Yılmaz'ın da işi zor..
Hem de çok zor...