Bu köşede zaman zaman uzun dönemli ve stratejik düşünmeyi öven yorumlarda bulunuyoruz. Ülkemizde özellikle eksikliği hissedilen bu tür yaklaşımlar, eğitimden politikaya, ekonomiden sivil topluma her alanda ihtiyaç duyuluyor.
Devlet Planlama Teşkilatı, Sayın Müsteşar Prof. Dr. Orhan Güvenen'in kaleminden `Türkiye'nin Orta ve Uzun Dönem Stratejik Hedefleri' adlı bir yayın hazırlamış. İki yazıda işleyeceğimiz bu anafikir, Türkiye'yi ve dünyayı bir sistemler bütünü olarak ele alıyor. Küresel sistem içerisindeki uluslararası piyasalar, kurallar ve kurumlar, bizim manevra kabiliyetimizi yakından etkiliyor. Bunun yanı sıra, Türkiye'nin kendi iç dengelerinden kaynaklanan önemli alt sistemler var.
Küresel anlamda ele alındığında, Dr. Güvenen, uluslararası etkenleri, kuvvetler etkileşimi ve jeostrateji başlığı altında toplamış. Sözkonusu çalışmada, 21. yüzyılın ulus devletler çağı'nın ötesinde devletlerüstü etkileşim çağı olarak nitelendirilmiş. Bu tanıtımın gücü ve doğruluğu karşısında insanın düşünme biçimi tamamen değişiyor doğrusu. Gerçekten de, ulus-devletlerin egemenliğinde yaşanan bir dünya ile, devletlerüstü karar mekanizmalarının gücünün giderek arttığı bir dünyada yaşamak arasında çok fark var. CNN'den Birleşmiş Milletler'e, IMF'den NATO'ya, Euro'dan Madonna'ya uzanan yolda, devletlerüstü güçler ortada. Medya ve iletişimin ulaştığı boyutlar, mesafeleri ve sınırları büyük bir hızla yerle bir ediyor.
Dr. Güvenen'in çalışmasında, birey ve toplum davranışlarını etkileyen kültür birikimi de çok önemli bir ulusal veri olarak yerini alıyor. Kültür, diğer alt sistemler olan ekonomi, teknoloji, eğitim, sağlık, enerji, çevre, siyasi karar alma ve insan kaynaklarını da yakından ilgilendiriyor. Kültür, aslında onları biçimlendiriyor. Bütün bu alt sistemler de, Türkiye'nin dünyayı ne oranda etkilediğini belirliyor.
Tüm bunlardan niye bahsediyoruz? Öncelikle çalışmada ortaya koyulan çok değerli bir yaklaşım var. Bu da, istikrarlı ekonomik gelişmenin, yalnızca sayılarla ölçülebilen veya öngörülebilen bir olgu olmadığı.
Bahsettiğimiz alt sistemlerden herbirinin ve özellikle de kültür ve onun getirdiği karar alma süreçlerinin, ekonomik gelişmeyi çok yakından ilgilendirmesi. İşte orta ve uzun vade dediğimizde de, kültürel yaklaşımlar ön palana çıkabiliyor. Kültürlü, iş yapma veya düşünme kültürü olarak algılarsak, kısa vadeli tavırların ön plana çıkması bizi ağır yaralıyor. Aynı sorunlarla yıllarca veya onyıllarca boğuşuyoruz, ama kısa vadeyi etkileyen kararlarla vakit kaybettiğimizden, gerçek çözümlere ulaşmak imkansızlaşıyor.
DPT'nin yayını, aslında insanı karamsarlığa itmiyor. Aksine, Türkiye'nin 21. Yüzyıl başlarında ağırlığı giderek artacak bir bölgesel merkez olacağını ileri sürüyor. Pazartesi günkü yazımızda, bu öngörünün detaylarını ve nedenlerini inceleyeceğiz.