"3 bin meslektaşın, yarın evine ekmek götürecek" demişti!
Biz gazeteciler gönül adamıyız! Gerekiyorsa bobin kâğıtları üzerinde uyuruz. Masanın üzerinde yatar, çay ve simitle kahvaltı yaparız. Ama bütün bunları sevdiğimiz adamlar için yaparız! Dedim ya, biz gazeteciler gönül adamıyız. Hele patronumuz bizleri sevdiğini hissettirirse onunla sonsuza kadar omuz omuza gideriz. Şimdi olduğu gibi... Yarın olacağı gibi... Şunu diyorum... Ne sevgili patronumuz Turgay Ciner bizi yarı yolda bırakır ne de biz sevgili patronumuz Turgay Ciner'i yarı yolda bırakırız. Şunun altını çizeyim; 40 yıla yaklaşan meslek hayatımda Kemal Uzan, Şevket Rado, İhsan Altınel, Erol Simavi, Dinç Bilgin, Mehmet Ali Ilıcak ve Mehmet Emin Karamehmet'le çalıştım. Herkes bir yana, Turgay Ciner bir yana. Birçok neden var, ama sadece birini yazayım. Bir gün sevgili Ciner telefon etti ve bir müjde verdi. "Yarından itibaren senin meslektaşların, SABAH ve atv çalışanları, evlerine ekmek götürecek," dedi. Heyecanlandım. Çünkü SABAH ve atv çalışanları neredeyse altı aydır bir kuruş maaş almadan borç harç içinde, eve ekmek götürmeye çalışıyordu. Götüremeyen de vardı. 3 bin SABAH ve atv çalışanı açlık sınırındaydı. Bir acı nokta da şuydu: SABAH sayesinde medyada koltuk sahibi olanlar SABAH'a ihanet etmişti. Bütün bu zorluklara rağmen kuruluşunda görev aldığım SABAH, SABAH olmaktan çıkmıştı. atv de öyle... SABAH'ın eski Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan'ın insanüstü çabası ile gazete çıkıyordu. Bu inanılmaz direniş mutlu sonla bitmişti. Çünkü SABAH ve atv çalışanları, onurlu bir yaşama geri dönmüşlerdi. Bitmiş, tükenmiş SABAH ve atv reyting ve tirajın ötesinde prestij ile de medyada liderliğe soyunmuştu. O günlerin başıydı. Patronum Turgay Ciner'in bir sorusuna şu cevabı vermiştim: "Biz gazeteciler, her ay başında maaşımızı isteriz, bu bir. Haksız yere işten çıkarılmaktan hiç hoşlanmayız, bu da iki..." O günden bu güne, bir gün olsun maaşımız gecikmedi. Erken aldık, asla geç almadık. O günden beri, bir kişi dahi haksız yere kapının önüne konulmadı. Hiç kimse insanlık onurunu zedeleyen kovulma korkusu yaşamadı. SABAH ve atv, bugün bir numaraysa, bunun nedeni çalışanına verdiği önemdir. Bu önemin adı da kamu vicdanının sesi olan medya mensuplarını özgür bırakmaktır. SABAH ve atv kamu vicdanının sesidir. Susturulamaz! Efendim... Patronumuz Turgay Ciner'in öteki yüzü de Beşiktaş'tır. Yönetici olduğu o günlerde görüş ayrılığımız oldu. Hatta bir keresinde, Çetin Altan'ın dediği gibi "Yazıları sevmeyenler, yazarları da sevmiyor mu?" diye yazdım. Ertesi gün yemek daveti aldım. Bir patronun çalışanları ile aynı masada kuru fasulye ve pilava kaşık sallamasını izlerken şunu öğrendim: Patron olmaktan önce insan olmak! İşte o yüzden o gün Sevgili Ciner'i, kardeşim statüsünde gördüm. Bugün de yarın da öyle göreceğim. Kardeşlik statüsü sonsuza kadar sürecektir. Şu günlerde yaşananları bir Beşiktaşlı gibi yorumlayayım: Başın öne eğilmesin, Aldırma kartal aldırma Bugünler de gelir geçer, Aldırma kartal, aldırma... NOT: Bir gece yarısı canım portakal yemek istedi. Balkondaki sepette, portakal yerine bir armut buldum. O elimden düşerken ben de bir armudun peşinde balkondan mutfağa uçarak döndüm. Bir de baktım ki karım Sevinç, başımda ağlıyor, köpeğim kaptan ise yüzümü gözümü yalıyordu. Ertesi gün ameliyat sonrasında yoğun bakıma çıktığım ve gözlerimi açtığım an karım Sevinç, "Kaptan yemek yemiyor. Çalışma odandaki yatağın üzerinde sürekli ağlıyor," dedi. Her neyse şu kalçamı kırma hikâyem gelecek haftaya...
|