Kızımla birlikte geçirdiğimiz gribin acısını öyle bir çıkardık ki, geçtiğimiz hafta sonundan itibaren güneşli havaları da fırsat bilip deli gibi gezdik. Bu arada ilk kez tecrübe ettiği şeyler de oldu kızımın. Örneğin ilk kez otobüse bindi, hayatının ilk nikâh törenine gitti... Otobüs öyle hoşuna gitti ki, inen binen herkese dikkatle bakıp kendine yakın bulduklarına öpücük yollayıp durdu yol boyunca. Tabii ilgisini en çok çeken minik yolcular oldu, küçük çocukları gördü mü sevinçten bir hal oluyor... Hafta boyunca gittiğimiz parklarda da aynı şeyi yaşadık. Ayşekiraz yanındaki salıncağa küçük bir çocuk oturdu mu çok mutlu ama eğer salıncak boşsa keyifsiz gibi duruyor nedense. Onlarla iletişim kurmak için nasıl çabalıyor hayret edersiniz ama kızıma aynı karşılığı veriyorlar mı derseniz, maalesef 'hayır'! Bu durum da benim çok içime oturdu açıkçası, en çok da kızıma 'yüz vermeyen' o çocuklar için üzüldüm... Dedim ya günlerdir geziyoruz diye, bu sırada daha önce hiç bakmadığım gözlerle izledim çocukları. Neler onları mutlu ediyor, neye gülüyor, neye ağlıyor, nelerden uzak duruyorlar, hep dikkat ettim. Oyun parklarından keyif almalarını beklerken, yüzlerinde o tatlı, içten çocuk gülümsemesini, gözlerinde meraklı, parlak bakışları yakalayamadım çoğunun... Ayşekiraz'ı salıncağa bindirdiğimde kimileriyle biraz sohbet etmeye çalıştım ama bana adlarını bile söylemek istemediler. Kızım onlara elini uzatıp, yüzlerine 'cici cici' yapmak istediğinde ise (sevdiklerinin yüzünü okşuyor öyle diyerek) yüzlerini kaçırdılar hep. Aklıma şu takıldı sonra, "Bu çocuklar mutsuz mu?" "Evet mutsuzlar," deyip kimseyi suçlamak ve kesin bir yargıya varmak istemiyorum. Ayrıca her çocuk dışa dönük bir kişilik yapısına sahip olmayabilir. Ama gerçek şu ki, bu çocuklar ilgiden yoksunlar. Parkta etrafıma bir bakıyorum, benden başka oraya çocuğuyla gelen anne ya bir tane, ya da yok. Hepsinin yanında bakıcıları, anne varsa da çocukla zaten bakıcı ilgileniyor... Alt tarafı orada geçireceğiniz yarım, bilemediniz bir saat. Onu neden anne-oğul ya da anne-kız baş başa geçirmeyesiniz! Üstelik tüm psikolog ve pedagoglar, "Çocuk için en mükemmel öğretmen anne babasıdır," diye bangır bangır bağırırken... Tabii çalışan anne babalar için durum ayrı ama bir hafta sonunu da mı çocuğunuza ayıramıyorsunuz sevgili ebeveynler? Aslında görünen o ki ayırsalar da bu miniklere yetmiyor çünkü o sırada anne baba yorgun ya da kafasındaki yüzlerce sorudan dolayı keyifsiz oluyor. Kimi işten yana dertli, kimi karısından kocasından, kimi hayallerini ertelemek zorunda kaldığından... Ama ne oluyor, tüm bu hallerimiz çocuklarımızı da etkiliyor. Onlarla içimizden gelerek, keyifle, heyecanla birkaç saat bile geçirmek bizlere zul geliyor. Kaldı ki çoğumuzun evde karısıyla ya da kocasıyla bile doğru düzgün sohbet ettiğinden de şüpheliyim... Sonuç: İlgiden yoksun, içine dönük, iletişim kuramayan çocuklar! Peki biz niye çocuk sahibi oluyoruz, sadece bir projeyi gerçekleştirmek ve hayatta 'aile' denilen o resmi tamamlamak için mi? Bence herkesin çocuk yapmadan önce biraz daha düşünmesi gerekiyor. Yoksa bu eziyet hem bizlere hem de o zavallı yavrulara çok fazla...
Yayın tarihi: 2 Mayıs 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/05/02/ct/haber,BF22CC80D7A24991BB6B63D44D433E7A.html
Tüm hakları saklıdır.