Sema Kaygusuz, 36 yaşında, şaman. Taşkın deniz gibi köpüren bir roman yazdı. Kaygusuz, ilk romanını, Karadeniz sahilinde yer alan Samsun'da oturan babaannesiyle her yıl geçirdiği on beş günlük tatilde yaşadıklarının etkisi altında yazdı. Babaanne, Anadolu efsanelerini, Orta Asya Türklerinin eski dini olan Şamanizm, Şiilik ve Sufilik karışımı Alevi törelerini, mevsimler ve hasat döngüsüyle uyumlu yaşamını torunu Sema'yla paylaştı. Ülke nüfusunun üçte birini oluşturan Aleviler, uzun yıllardan beri zulüm ve ayrımcılığa karşı mücadele ediyorlar. Torunu doğduğunda onun adına bir incir ağacı diken babaanne, Sema'nın bir amcası öldüğünde, ölen amcayı izlediğine inandığı cin için ikinci bir mezar kazdırıyor. Sema, "Bu çifte mezarı derin bir acının göstergesi olarak algılamıştım" diyor. Yazar, ilk romanı
Yere Düşen Dualar'da (Actes Sud Yayınevi, 2009) Yunan, Mezopotamya ve Anadolu kaynaklarından esinlenen hayali efsaneleri bir şaman enerjisiyle dokuyor. Romanda, ailesinin lanetinden kendini kurtarmaya çalışan genç bir kadın, bir Ege adasında fırtınalı bir günde, ailesinin hikâyesini anlatıyor. Kaygusuz'un, cümlelerin birbirini dalgalar gibi izlediği stilinde, zaman ve mekân birbirine giriyor, kuşaklar arasındaki ayırım ortadan kalkıyor ve tüm engelleri ve sınırları ortadan kaldıran coşkulu bir hayranlık yaşanıyor. Romanın geliştiği serbest bölge ise tüm özgürlüklere yol açan bir kapı misâli.
ÇOCUKLUĞUN CENNETİNDE
"Ben kendimi Türk değil dünyalı olarak algılıyorum. Alevi kültürüyle ve siyasi kavramlarla sınırlandırılmak istemiyorum. Çocukluğumda cennette yaşadım, 10 yaşına geldiğimde diktatörlük rejiminin baskısı altında kaldım, 30 yaşımda ise sözde bir hukuk devletinin vatandaşı olarak yaşıyorum." Sema'nın oturduğu zemin katın önündeki küçük bahçe, futbol takımı ve stadyumuyla ünlü Beşiktaş semtinde, huzurlu bir köşe. Saat 16.00. Sema'nın,
Türkiye'de sesini gittikçe daha yüksek sesle duyuran genç şair Birhan Keskin'le randevusu var. Şamanlığa yönelen ve 'sözde' medeniyetin baskılarından sıkılan Birhan Keskin, medeniyet öncesi barbar çağın ilkelliğini özlüyor. İki kadın, Boğaz'da tutulan taze balıkları keyifle yiyor. Minarelerin siluetleri, yorgun akşam güneşinin kızıla boyadığı gökyüzünü süslüyor. "Bizden önce sessizliğe mahkûm edilmiş bir kuşağın adına yazdığımın bilincindeyim. Bazı sıkıntılara rağmen hem kültür hem özgürlük açısından rahat ve zengin bir dönem yaşıyoruz. Benim kuşağımın sesini duyurabilen güçlü ve bağımsız yazarlarıyla gurur duyuyorum." Galata köprüsü balık tutan meraklılarla dolu. Kaygusuz'a "AB konusunda ne düşünüyorsunuz?" soruma gelen cevap ise, "
Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı var, ama Avrupa'nın da
Türkiye'ye ihtiyacı var.
Türkiye'nin siyasi sisteminin yumuşak bir diktatörlüğe takılıp kalmış olmasına rağmen, Türk halkı değişikliklere açıktır. Siyasi sistemimizi değiştirmedikçe, Avrupa, bizim için bir hayal olmaya devam edecektir," şeklinde.
'ESKİ BALERİN VE FİZİKÇİ'
Aslı Erdoğan, 42 yaşında, eski balerin, eski fizikçi, şiddetle harmanlanan altı romanın etkileyici yazarı. Erdoğan, Marmara Oteli'nin bitişiğinde, parlak avizelerin aydınlattığı kalabalık bir kafede oturuyor. Ortam aşırı derecede hareketli ve gürültülü. "Burası tamamen yenilenmiş olan eski bir kafe. Onat Kutlar, arkadaki masalardan birinde patlayan bir bombanın etkisiyle, 1995'te hayatını kaybetti. Onu kimin öldürmüş olduğu hiçbir zaman anlaşılamadı. Adını taşıyan plaket ise restorasyon çalışmalarında kaldırıldı.
Türkiye'de her şey zamanla unutuluyor ve inkâr ediliyor, bence kurbanlara yapılabilecek en büyük haksızlık da budur,"diyor. Erdoğan, 24 yaşındayken Cenevre'de CERN nükleer araştırma merkezinde Higgs Boson partikülleri üzerinde araştırma yapan yetenekli bir fizikçiydi. "Dünyanın en iyi fizikçilerden oluşan ekipteki tek kadındım. Erkeklerin maço davranışları, stres ve aşırı rekabet ortamında çok mutsuz iki yıl geçirdim," diyor. Aslı, Radikal gazetesindeki köşe yazılarında, Kürtlerin mücadelesi, işkenceler, hapishanedeki kötü koşullar, ırza geçme vakaları gibi tartışmalı konuları vurguluyor ve tutukluların 2000 yılı sonu ile 2001 yılı başı arasında gerçekleştirdiği açlık grevine destek veriyor. Mart 2001'de Radikal tarafından işten çıkarılan Aslı Erdoğan, "
Türkiye'de askeri darbe, Kürtlerle mücadele, Ermeni sorunu gibi konular hakkında neden hiç roman yazılmadığını merak ediyorum. Aynı olayları yaşayan Güney Amerika'da bu konularda yazılan birçok eser olmasına rağmen, bizde neden yok?" sorusunu soruyor. Aslı Erdoğan'ın gözleri ışıl ışıl. Şu anda konusu işkence olan yeni romanını yazıyor. İşkence görmüş bir ailenin kızı olarak ilk kez bu konuyu irdelediğini vurgulayan Aslı, "Aile ortamımızda şiddeti yaşadım. Babam solcu olmakla birlikte milliyetçidir. Ermeniler ve Kürtlerle ilgili dilekçeyi imzaladığımdan beri bana karşı açıkça cephe aldı," diyor. Aslı Erdoğan, romanını yazdığından beri ensesinde korkunç ağrılar hissediyor. Teşhis: Kafasını dik tutmasını engelleyen dört boyun omuru fıtığı ve aylarca süren tedavi. Rio'ya gitmeden önce maruz kaldığı polis şiddetinin sonuçları, olaylardan on beş yıl sonra etkisini hissettiriyor. "Bu ağrılar kitabımda doğru konulara değindiğimin kanıtı," diyen Aslı, masa kenarında duran ve bir saatten fazla oturunca takması gereken boyunluğa işaret ediyor. Aslı'nın bu akşam boyunluğu takması gerekmeyecek, zira göz yaşartıcı bir güzelliğe sahip olan Boğaz sahilinde yürüyüş yapmak üzere Taksim'in gürültülü ortamına çıkarak, romanında yansıyan çığlıklarla buluşuyor."