Hindistan: Yoksulluğun binbir renge karıştığı ülke
MELİS D. ÇALAPKULU
27.08.2008
Goa, Hindistan'ın güneyinde, ülkenin en turistik bölgesi. Burada denizin, güneşin, partilerin tadını çıkarırken, bir yandan da ülkenin renkli ama yoksul yüzüyle karşı karşıya geliyorsunuz..
İLİŞKİLİ HABERLER
Hindistan: Yoksulluğun binbir renge karıştığı ülke
Yola çıkmadan önce tecrübelerinden yararlanmak üzere uğradığım arkadaşım, "Ben sana bir iki öneride bulunayım ama nihayetinde herkes kendi Hindistan'ını yaşar," demişti. Haklı olduğunu döndükten sonra anladım. Biz Hindistan'ın güneyine, en turistik bölgesi olan Goa'ya gitmiştik. Mumbai aktarmalı uçtuğumuz için orada da altı-yedi saat geçirme fırsatımız olmuştu. Döndüğümüzde herkes Yeni Delhi'yi, Tac Mahal'i, tapınakları soruyordu ama bizim yaşadığımız Hindistan daha başkaydı. Yani anlayacağınız bu bir Hindistan değil, 'Hindistan'dan bir kesit' yazısıdır... Yaklaşık altı saatlik bir uçuş sonunda Mumbai'ye indiğimizde (Sakın orada Bombay demeyin, kızıyorlar!), çok sıcak ve nemli bir havayla karşılaştık. Zaten tüm yolculuğumuz boyunca da (klimalı ortamlar hariç) nemden yapış yapıştık. Ve anladık ki Hindistan'da insanlar sadece spiritüel sebeplerle değil, bu nemli sıcak yüzünden de son derece sakin ve yavaş! Goa'ya bir saat daha uçuyoruz. Goa, Arap Denizi kıyısında, deniz, güneş, parti ve alışveriş cenneti. Bölgenin güneydoğu sahilini kaplayan Tamil Nadu adlı eyalet, daha çok emekli turistlere hitap ediyor. Burada bol bol İngiliz ve Avustralyalı turist görmeniz mümkün. Türk olduğunuzu öğrenen Hintlilerin çoğu "Müslüman mısınız?" diye soruyor hemen. Hindistan'da Budistler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar bir arada yaşıyor ama Goa'da halk Hıristiyan ağırlıklı. Bölgenin kuzey kesimi ise daha çok gençlere hitap ediyor. Sezonunda Anjuna, Baga, Vagator gibi yerlerde gece kulüpleri, partilerle dolup taşıyor. Partilere eşli giderseniz adam başı ortalama 600 rupi (yaklaşık 20 YTL) gibi bir para öderken, tek başına giden erkekler bunun üç katını ödemek durumunda kalıyor (Her şeyde olduğu gibi burada da pazarlık yapabilirsiniz). Maksat içerideki kadın nüfusunu artırmak. Üstelik tek başına bir kadınsanız bedavaya da girebiliyorsunuz. Görebildiğimiz kadarıyla Hindistan'da ya da en azından Goa'da içki kültürü pek gelişmemiş. En çok bira ve orada üretildiği ve çok ucuz olduğu için Bacardi Breezer tüketiliyor. Goa'da en çok tüketilen bira markası ise Kingfisher. Kingfisher marka pek çok ürünün yanı sıra havayolu şirketi bile var. Biz önce Kuzey Goa'daki beş yıldızlı bir otelde kaldık. Zaten ülkeye adımınızı attığınız andan itibaren başlayan şaşkınlıklar, burada da sürüyor. 'Bu nasıl beş yıldızlı otel?' diye düşünürken otelden çıkıp bir merkeze gittiğinizde o hep bahsedilen 'renkli ama kirli' Hindistan'la karşılaşıyoruz. Yemekler tabii ki çok baharatlı. Pizza ya da makarna gibi en basit uluslararası bir yemeği tercih ettiğinizde bile o ağır köri kokusu karşınıza çıkıyor. En güzeli (daha doğrusu normali) ekmekleri. Bizim lavaşı andırıyor ve peynirli olanı da var. Bol bol ekmek tüketiyoruz. Malum, Hindistan'da inekler kutsal. Ülkede Müslüman da çok olduğu için pek çok yerde 'no pork' (domuz eti bulunmaz) ve 'no cow' (inek eti bulunmaz) yazılarına rastlıyoruz. Örneğin bir plajda gezerken turistlerle kaynaşmış ineklere rastlayabiliyorsunuz. Ülkede ineklere, bildiğiniz sokak köpeği muamelesi yapılıyor. Köpek ve kedi de bolca var, ama onlar da fakir halk gibi bir deri bir kemik. Ayrıca öyle her yerde file rastlayacağınızı sanıyorsanız da yanılıyorsunuz. Daha çok Goa'nın en güneyinde fil görme şansınız var. Ama eğer çok şanslıysanız, kuzeyde de yol kenarında bir file rastlayabilirsiniz.
PAZARLIK SERBEST
Daha çok eğleneceğimizi düşünerek kuzeye geçiyoruz. Tabii ucuz olduğu için taksiyle. Hindistan, gerçekten çok ucuz bir ülke. Takside ya da yukarıda bahsettiğimiz gibi bir bara girerken bile, yani her yerde ve her şeyde pazarlık serbest. 1500 rupiden açılışı yapılan bir kıyafeti 400 rupiye alıp, az ileride aynı giysiyi arkadaşınızın 300 rupiye aldığını öğrenince 'Acaba daha ne kadar indirtebilirdim?' diye düşünmeden edemiyor, ardından çoluk çocuğun yaşadığı sefaleti görünce 'Acaba daha fazla verseydim de biraz para kazansalardı, daha mı iyi olurdu?' çelişkisini de yaşamadan edemiyorsunuz. Zengini gerçekten zengin (çok küçük bir kesim bu) ama Hintlilerin çok büyük bir bölümü çok fakir, hatta aç. Pek çoğu derme çatma, barakadan bozma evlerde yaşıyor. Yerlerde yatan iki-üç yaşında çocuklar görebiliyorsunuz. İlk başta içiniz acıyor bu sahneleri görünce. Ama daha sonra garip bir kabullenmişlik seziyorsunuz. Kimsenin yüzünden mutsuzluk okunmuyor, bilakis çoğunluk güler yüzlü. O kabullenmişlik sizi de değişik duygulara, düşüncelere sevk ediyor. 'Elindekiyle yetinmek, gözünün önündeki mutluluğu, rahatı, huzuru görememek' gibi klişeleri yeniden gözden geçiriyorsun. Yani dönüşte, 'Bizim memleketimiz de ne güzel yermiş,' duygusu yaşamanız olası. Hele de İstanbul trafiğinin bile özellikle Mumbai'dekinden daha çekilir olduğunu fark edince... Trafik demişken... Hindistan eski bir İngiliz sömürgesi olduğu için trafik sağdan işliyor. Şoförlerin hiçbirinde frene basma alışkanlığı gelişmemiş! Yollar zaten daracık. O daracık yollarda son sürat, daha çok kornayla iletişim kurarak 'Allah'a emanet' araba sürüyorlar. Her yerde küçük boy binlerce taksi var. Bir de yine taksi olarak kullanılan, motosikletten bozma 'rikşa'lar var. Bu mini araçların sinyal lambaları bile yok. Ücretlendirme için de 70'li yıllarda Türkiye'de de kullanılan, arabanın dışına takılıp tekerleklere bağlanan taksimetreler kullanılıyor. Kuzeyde, gündüz denize ya da havuza girip akşamları da gece kulüplerine gidiliyor. Kulüplerde pek çok milletten insanın yanı sıra genç Hintlileri de görebiliyorsunuz. Bir akşam, kaldığımız Anjuna'ya otomobille 15 dakika mesafede büyük bir pazar kurulduğunu öğreniyoruz. Pazar yerine vardığımızda ortamın tam bir karnaval havasında olduğunu görüyoruz. Rengârenk kıyafetler, takılar, ilginç eşyalar, müzik aletleri, kuklalar... Yok yok burada. Pazarın orta yerinde geniş bir sahne kurulmuş, Uzakdoğulu bir ekip kılıçlarla tehlikeli bir gösteri yapıyor. Az ileride yiyecek-içecek standları var. Ne olduğunu hiç anlamadığımız, kıyafetler kadar renkli yiyecek ve içecekler satılıyor ama ne olur ne olmaz diye hiç yanaşmıyoruz. Ve dönüş günü... Bir taksiyle pazarlığımızı yapıp, yine 'Allah'a emanet' bir şekilde ama sağ salim havaalanına ulaşıyoruz. Yol boyu inekler sanki yolculuyor bizi. Ve aklımız Hindistan'da göremediklerimizde kalarak ülkemize dönüyoruz...
İLİŞKİLİ HABERLER
Hindistan: Yoksulluğun binbir renge karıştığı ülke
Yayın tarihi: 17 Nisan 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/17/cm/haber,8834E75B4F4A405A9DC7DBAB655A1680.html
Tüm hakları saklıdır.