Tarık Akan senaryolarını Yılmaz Güney'in yazdığı 'Sürü' ve 'Yol' filmlerinde rol almıştı. 'Yol' filmi 1982'de Cannes Film Festivali'nden 'Altın Palmiye' ödülü ile dönmüştü.
İLİŞKİLİ HABERLER
Yılmaz Güney'in yeri boş değil ki doldurulsun
Yılmaz Güney'in yeri boş değil ki doldurulsun
Türkücü Mahsun Kırmızıgül'ün sinemada Yılmaz Güney'in yerini doldurduğu iddialarına cevap Güney'in eski dostu Tarık Akan'dan geldi. Sanatçı Maxim dergisine konuştu: Yerini doldurmak ne demek? Onun yeri boş değil ki.....
70'lerin en yakışıklı aktörü Tarık Akan'ın beş yıl aradan sonra kamera karşısına geçtiği 'Deli Deli Olma' adlı sinema filmi haftaya vizyona girecek. Maxim dergisine filmle ilgili bir röportaj veren Akan; Mahsun Kırmızıgül'ün Yılmaz Güney'e benzetilmesine de ateş püskürdü. Akan, 'Damat Ferit'le kızların kalbini titretmiş, Hale Soygazi'nin hayta sevgilisini canlandırmıştı ama yıllar sonra bu tür filmlerden sıkılarak Yılmaz Güney'in yazdığı 'Yol' ve 'Sürü' filmlerinde oynadı... Sanat hayatı boyunca görüşleriyle de kişiliğini ortaya koyan Akan, sinemanın karşılaştığı siyasi engellemelere tepki gösteriyor. Peki ya sanat caiması, elinden geleni yapıyor mu? İşte Akan'ın açıklamaları...
TARIK AKAN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...
KÜLTÜRSÜZLÜK
* Sizce sanat otoriteleri bu konuda yeterince duyarlı mı? Örneğin 6-7 Eylül olaylarını anlatan ve 500 binden fazla seyirciyi salonlara çeken 'Güz Sancısı' bu sene İstanbul Film Festivali'nin dışında kaldı...
Toplumun kültür seviyesinin, algılama seviyesinin, zevk ve beğenilerinin yukarı çekilmesi için iktidarlar ve devlet bir politika uygular. Bu politika, ilkokuldan başlar ve lise bitene kadar annelerde, babalarda, kırsal bölgelerde aşama aşama yükselir. Fakat Türkiye'de, toplumun kültür anlayışını 'nasıl yaparız da aşağı çekeriz'in örnekleri çokça sergileniyor. Bakırköy'ü ele alalım, aşağı yukarı iki milyon nüfusu var. Kaç tane tiyatro salonu, kaç tane kütüphane var? Sinemalar ibadullah ama onlar artık yatar koltuklarla başka vazifeler görüyor! Biz dönüp de basit işleri anlatan filmlerde bulunmayı beceremeyiz. Ötekisini yaptığın zaman da karşılığını bulamayız, çünkü öyle bir toplum kalmamıştır. Onun için de bu tür filmlerin böyle engellerle karşılaşması doğaldır.
* Çocukluğunuzda Anadolu'nun farklı şehirlerinde bulunmanız size ne kattı?
O benim oyunculuk zenginliğimdir. Ben hem Anadolu'da büyüdüm, hem Bakırköy'de büyüdüm. 1960'ların Bakırköy'ü İstanbul'un bir köyü. Serserinin, itin kopuğun tekiyiz biz orada bütün arkadaşlar. O hayatın içinde yetişiyorsun. Farklı, renkli bir dünya.
* Çocuklarınız mı daha şanslı, siz mi?
Bunu ayırmak çok zor. Şu konuda biz daha şanslıyız, artık bu yaşıma geldim... En azından Türkiye'nin şayet bu tehlike çanları çalmaya devam ederse, bu yokuş aşağı yuvarlanma devam ederse, ülkemin o çok kötü günlerini ben görmeyeceğim. Çocuklarım şanssız, bizim o yaşadığımız güzellikleri görmediler. Çocuklarım şanslı, teknolojiyi bizden çok daha iyi biliyor ve kullanıyorlar. Çağdaşlık ve modernizmi bizden çok daha iyi yaşıyorlar. Bu iş toplumda kilitleniyor.
DÜNYA MI DEĞİŞTİ?
* Üniversitelere gidip gençlerle diyalog kuruyorsunuz. Nelerle karşılaşıyorsunuz?
Gittiğim zaman rahatsızlıklarım oluyordu. Yüzlerce, binlerce çocuğun önünde "Soru sorun" diyorsun, aklı başında soru soran o kadar az kişi çıkıyor ki... Kitap okuyan, araştıran, sorgulayan çok az insan var. Dünya mı değişti, biz mi değiştik anlamadım...
* Televizyon nesli sizi yanlış mı tanıyor?
Eski filmler oynuyor televizyonda. Benim yapmış olduğum, ayakları yere basan filmlerim politik olduğu için televizyonda oynamıyor. Ivır zıvır, suya sabuna dokunmayan, daha bilinçlenme aşamasındaki filmlerim oynuyor. Güzel filmler gerçi, orada da taviz vermemişim, yanlış bir politikaya takılmamışım. Ancak öbür tarafımdaki ciddi işlerimi algılayan bilen seyirci de gittikçe yaşlanıyor. Yeni de üretemiyorum. Aşağı yukarı beş yıldır çalışmıyordum. Beş yıldır ilk filmim 'Deli Deli Olma'. Bu filmde Türk seyircisinin kalıbının dışında farklı bir filmle karşılaşacağız. Bir film tadı alacağız, zevki hissedeceğiz. Sevginin ne menem bir şey olduğunu anlatacağız, hem de farklı bir yolla...
50 YIL GERİDEYİZ
* Eski filmlerinizde lezzetli bir komedi anlayışı var. Peki şimdiki komediler niye bu kadar absürde dayanıyor?
Ben yapılan filmleri değil, o filmi tercih eden beyinleri eleştiririm. Mesela 1970'e kadar olan Türk komedileri, 1970'ler ve 1990 sonrası yapılan komediler diye üçe ayırdığında, 1970-1980 arasındaki dönem komedileri çok doğrudur. Çünkü onlar komedi içerisinde ezilmiş bir zümrenin ekonomik ve sınıfsal bütün yapılarını anlatarak o bilinçsiz, okuma yazma bilmeyen insanlara mesajını geçirir, onu eğlendirir ve sinemadan çıktığında film üzerine düşündürür. 1970'lere kadar gelen komedi filmleri daha sulu zırtlak ama günümüz komedilerine göre halka hitap edebilen filmlerdi. Şimdi baktığımızda, bana bunların hiçbiri komedi gibi gelmiyor. Halkın kültür ve zevk anlayışı o kadar aşağılara çekilmiş ki, o 1970 yılı öncesi komedilerdekinden bile daha aşağı seviyede. Demek ki biz bir 50 yıl aşağıya gitmişiz.
İLİŞKİLİ HABERLER
Yılmaz Güney'in yeri boş değil ki doldurulsun
Yayın tarihi: 11 Nisan 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/11/gny/haber,B259D8317A9D4557912DCFB86270FBEB.html
Tüm hakları saklıdır.