kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
8 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Faruk Gürler, Memduh Tağmaç, Celal Eyiceoğlu ve Muhsin Batur; 12 Mart muhtırasını veren dört kuvvet komutanı. (soldan sağa)

Darbeyle adalet duygumuz tahrip edildi

07.03.2009
- 12 Mart Türkiye'ye ne yaptı?
- 12 Mart Türkiye'de adalet duygusu gelişmeye yüz tutmuş bir nesli tahrip etti. Siyasi katılımı ve özellikle de kadınların katılımını çok uzun süre erteledi. Demokratikleşme denen açılımlar çok gecikti. Ve üstelik bu saldırının kararını alan insanlar, hiçbir şekilde yargılanmadı. Bugün Ergenekon davası beni hiç etkilemiyor. Çünkü bu ülkede bir darbecilik geleneği varsa onu esasından başlatmak, bunların analizini yapmak ve bu insanları yargılamak lazım. Türkiye o zaman ferahlar. Bu konuda medyaya da çok kızgınım. Çünkü hâlâ önemli siyasi olaylarla bağlantılı olarak mikrofonu Kenan Evren'in ağzına tutuyorlar.

- Cezaevinden zaman zaman gülümseten, bazen hüzünlendiren anılarınız var mı?
- Bir gün kızartmak üzere kestane edinmiştik. Bir arkadaşımız kestaneyi zeytinyağında kızartmaya kalkmıştı ve bir kısmı ziyan olmuştu. Hem çok gülmüştük hem de çok üzülmüştük, çünkü çok az kestanemiz vardı. Bir anımı da hayranlıkla anımsarım: Koğuşa büyük ekmekler geliyordu ve adam başı bir ekmek veriliyordu. Ekmeklerin içini çıkarıyorduk. Cezaevi idaresinin verdiği ve yanmayan toz kömürle yoğurup, kömür köftesi yapıyorduk. Böyle uzun zaman ısındık.

- Cezaevinden çıktıktan sonra neler oldu hayatınızda?
- Afla üniversiteye dönünce tekrar, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girdim, sonrasında Siyaset Bilimi alanında akademik kariyer yaptım. Bu isteğimin sebebi de yaptığımız eylemlerin yeterince etkin olmadığını düşünmemdi. Ama tabii bunun altında sindirilmişlik duygusu olduğunu da itiraf etmeliyim.

- 12 Mart'ı yaşamasaydık ne olurdu?
- Türkiye'de her şey aslında pragmatik ve otoriter bir geleneğe dayanıyor. Bu gelenek 1960'tan sonra kırılmış olsaydı, bugün insan hakları, farklı fikirler ve farklı kültürlerin bir aradalığı daha rayına oturmuş olurdu. Hiç olmazsa daha fazla iletişim ve yönetişim olabilirdi, şimdi yok.

- 70'lerin genci ve şimdiki gençlerin de hocası olarak, şimdiki kuşak hakkında ne söylemek istersiniz?
- Şimdiki kuşak, bireysel olarak daha kararlı, kolay sindirilemiyor, gerekli soruları soruyor, gerekli eleştirileri yapabiliyor, ama maalesef eskisinden çok daha az okuyor. Okuma sabrı hiç olmayan bir kuşak yetiştirmeye çalışıyoruz. Toplumsal alanı paylaşma konusunda donanımlı değiller, siyasi katılımları diyaloga daha yatkın, uzlaşmacı ve paylaşımcı değil. Fakat gene de olumlu yanı daha kişilikli ve daha az boyun eğen bireyler olarak yetişmeleri.