Belki yogaya başlama zamanıdır
Yazar Müge İplikçi, hayatı daima erteleyenler için bu hafta sonunun belki de bir adım atma zamanı olduğu düşüncesinde..
Hayatta değiştirebileceğim tek insanın kendim olduğunu çözdüğümde neredeyse 40 yaşımdaydım. Arkamda kırık dökük bir sürü anı vardı; yorgun, gergin ve huzursuzdum...
Türkiye'de yazar olmak zor işti... Türkiye'de ne olmak kolaydı ki! Tuhaf bir yarışın içine itiliyordunuz ve birileri size "Koş," diyordu.
Sonunda geçmişteki anılarımla barışmaya ve dünyayı suçlamamaya karar verdim çünkü kendimi en az 60 yaşında hissediyor, her şeye çok çabuk kızabiliyordum. Artık frene basmalıydım.
İlk olarak 20'li yaşlarımdan beri aklımda olan yoga derslerine yazıldım. O sırada iki yıllığına ABD'deydim. Bana yogayı bir yaşam felsefesi olarak sunan ilk hocam siyaset biliminden yüksek lisansı olan Fransız vatandaşı bir Amerikalıydı ve hayatı olduğu gibi kabul etmenin dünyadaki en büyük nimetlerden biri olduğunu bana öğretti! Yoganın sadece bedeninizle değil, ruhunuzla da barışık olmanız anlamına geldiği fikri kafama dank etmeye başladığında yeniden Türkiye'deydim.
Kızıltoprak'taki Hariom'un kapısını çaldım.
Bu seferki hocam ODTÜ Matematik mezunu Bora Ercan'dı... Kendisinin Muson Şarkıları adlı kitabını okumanızı öneririm...
Bundan sonra kendimi hep sakındığım ikinci macerama atıldım: Seramik. Elim şamota bulandıkça toprağın insan için neler neler sunabileceğini anlamaya çalıştım.
Çamura şekil vermek çok zordu; üç boyutlu yaratmak çok zor! Ya şimdi? İnatla devam ediyorum; çünkü yine yogadan öğrendiğim gibi, asıl olan devam etmektir! Yapabildiğinin en iyisini yapmak ve devam etmek.
Sadece seramik için değil, hemen her şey için...
Kapitalizmin 'yarışmalı ve yarıştığın herkesin gözünü oyarak, onları lekeleyerek birinci olmalısın' mantığına uymayan bir üslup ve vicdana daha iyi geldiği kesin. Detaylara gelirsek: Gittiğim seramik atölyesi yine Kızıltoprak'ta ve Patika adını taşıyor. Hayatla ve toprakla haşır neşir olan insanların bulunduğu bir yer orası.
Dahası patikaların önemli olduğunun mesajını veren bir mekan. Atölye hocalarım güleryüzlü, mizah yanları güçlü insanlar: Sibel ve Gonca.
Sonra kediler var; içilen çaylar, çanak çömlek kokusu, benim gibi öğrenci olan nice sima, devasa fırının sıcaklığı...
Evin her tarafını yamuk yumuk çömleklerle doldururken bu yaz aklımdaki üçüncü seçeneği hayata geçirmeyi planlıyorum: Yelken! Bakalım ne olacak...
Sonuç olarak bu satırları okuyanlara önerim ne olabilir ki? "Sevgili okurlar, ne yaparsanız yapın hoşgörüyü, iyimserliği, affedebilmeyi ve paylaşmayı hayatınızdan hiç eksik etmeyin," dersem hayattan kopuk biri gibi görünme ihtimalim çok yüksek. Ki öyle biri değilim. Yine de "Hayat sizin, nasıl bilirseniz öyle yaşayın," demek en makulü galiba. Ya da şu: "Hayatta ertelediğiniz ne varsa yapın... Ve buna bu hafta sonu başlayın!"
Yayın tarihi: 6 Şubat 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/06/cm/haber,61E740AC83404B0F831D5445EB34D8D2.html
Tüm hakları saklıdır.