kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Şubat 2009, Salı
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Erdoğan: Seçime gidiyoruz diye popülizm yapmayacağız

Giriş Saati : 03.02.2009 17:37
Yeni Haber
Başbakan Tayyip Erdoğan, doğalgaz fiyatlarında yaptıkları indirimi seçim yatırımı olarak değerlendiren muhalefete, "Ayıptır. Biz gerçekçi olacağız" yanıtı verdi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, toplu taşımada yeni bir kültürün kendileriyle yaygınlaşacağını belirterek, muhalefete, ''Sizler, bu ülkede iktidar oldunuz, 3,5 yıl dayanabildiniz 5 yıllık iktidara. 3,5 yılda hemen iktidarı bırakıp kaçtınız'' diye seslendi.
Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Türkiye İstatistik Kurumunun, cuma günü açıkladığı 2008 yılı dış ticaret istatistiklerine değinerek başladı. 2008 yılı sonu itibariyle ihracatın, 2007'ye göre bütün olumsuzluklara rağmen yüzde 23,1 oranında artarak, 132 milyar dolara ulaştığını anlatan Erdoğan, aynı dönemde ithalattaki artışın da yüzde 18,7 oranında gerçekleştiğini bildirdi.

Yıllık ithalatın da 202 milyar dolara çıktığını kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:

''Bu seviyeye, küresel finans krizine rağmen ulaştığımızı da tekrar hatırlatmak istiyorum. Elbette dış ticaretimiz küresel krizden etkilenmiştir. Nitekim Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin Ocak ayı verileri, ihracatımızda bir miktar düşüş yaşandığını teyit ediyor. Ancak, aldığımız önlemlerle pazar çeşitlendirmesi, teşvikler gibi tedbirlerle bu etkiyi son derece sınırlı tutuyoruz. İnanıyorum ki en kısa zamanda da ihracatta eski performansımızı yakalayacağız.

Ancak, 2002 sonu itibariyle 36 milyar dolar olan ihracatın yani her zaman söylediğimiz gibi -lütfen arkadaşlar hep bunu değerlendirelim- 79 senede 36 milyara dolara gelen bir ihracat var ama 6 yılda biz bunun üzerine ne ilave etmişiz diye baktığımızda, burası çok önemli, 96 milyar dolar ilave etmişiz. AK Parti iktidarına vurmak isteyenler sürekli olarak 'işte bak ne oldu? Geri gidiyoruz. Şu ne oldu, böyle oldu, bakın işte bu ay şöyle gidiyor...' Tamam da insaf et! Bak nereden nereye geldi bu ülke, Bunu gör. Bunlar sizin iktidarlarınızda olan şeyler değildi. Sizler, bu ülkede iktidar oldunuz, 3,5 yıl dayanabildiniz 5 yıllık iktidarı, 3,5 yılda hemen iktidarı bırakıp kaçtınız. Şimdi diyorsunuz ki 'bunlar yürütemiyor tekrar bize versinler.' Merak etmeyin öyle kolay kolay, millet bu izni vermedikten sonra AK Parti'nin de böyle bir şeyi bırakma derdi yok.''

İSTANBUL'DAKİ AÇILIŞLAR

Hizmet için var olduklarını anlatan Başbakan Erdoğan, hafta sonunda İstanbul'da çok sayıda açılış yaptığını belirtti. Cuma günü, İstanbul metrosunun Şişhane-Taksim-4. Levent-Maslak-Oto Sanayi kısmının 7,2 kilometresinin açılışını yaptıklarını da hatırlatan Erdoğan, Şişhane-Taksim arasının 2,5 dakikaya indiğini ve Şişhane'den Maslak Oto Sanayiye 21 dakikada ulaşılacağını kaydetti. Erdoğan, ''Yatırımlarda bir markayız biz'' dedi.

MARMARAY'ın devam ettiğini belirtken Erdoğan, şöyle devam etti:
''MARMARAY bittiği zaman artık adeta bir raylı sistem ağıyla İstanbul'u gerek hafif metro, gerek metroyla örmüş olacağız. Toplu taşımada yeni bir kültür bizimle yaygınlaşacak büyükşehirlerimizde. Bugüne kadar bu adımların hiçbirini bunlar atmadı, atamadı. Ta gidelim Osmanlı'ya, işte o dönemde bir raylı sistem, bir tünel ilk metro diyebiliriz. O da Karaköy-Tünel diye ifade ettiğimiz kısımdır. Ondan sonra en ufak şey yapılmış değildir. Ondan sonrası hamd olsun bize aittir. Hafif metroda daha önce bazı adımlar atıldı. Sayın Bedrettin Dalan'ın büyükşehir belediye başkanlığı döneminde atılmış bazı adımlar vardı. Ama bunun dışında belediyecilikte maalesef... Sayın Nurettin Sözen, metronun ilk adımını atmıştır, yaptığı yatırım 50 milyon dolardır. Orada kalmıştır. Ama ondan sonra 580 milyon dolara o parkı biz yaptık.''

Erdoğan, İstanbul'a gidenlerin mutlaka Cumartesi günü açılışı yapılan ''Panorama 1453'' müzesini gezmelerini isteyerek, ''Gezmezlerse inanın yaşamlarında o bir eksikliktir. Muhakkak gezsinler, görsünler'' diye konuştu.

Yapılanların ''ak belediyeciliğin'' de farkını ortaya koyduğunu ifade eden Erdoğan, ''AK Parti'nin farkını ortaya koyuyor, AK Parti farklı belediyecilik üretiyor. Orada vizyon var, orada çağdaşlık var, orada ufuk var. Bunu görmeleri lazım. Ama bunu diğerleri göremez çünkü, onların böyle bir derdi yok, böyle bir aşkı, sevdası yok. Desinler ki 'biz bunca zamandır belediyecilik yaptık, şunu koyduk ortaya. Bizim delilimiz budur' desinler. Biz de alkışlayalım. Ama yok'' dedi.Erdoğan, hizmete alınan arabalı vapurlar hakkında da bilgi verdi.

DOĞALGAZ FİYATLARI

Doğalgaz fiyatlarının indirilmesiyle ilgili İstanbul'da yaptığı açıklamayı da hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Doğalgaz fiyatlarında evlerde yüzde 17, sanayide yüzde 18 indirim yaptık. Şimdi görüyorum ki bazı siyasiler bizim bu indirimi beğenmemişler. Değerli arkadaşlar, biz milletimizi hiç bir zaman aldatmadık. Hiçbir zaman da aldatan ve aldanan olmayacağız.

Bugün bir siyasi parti lideri diyor ki 'bunlar geçen yıl yüzde 80 zam yaptılar. Şimdi yüzde 17 indirmek suretiyle seçim yatırımı yapıyorlar...' Ayıptır. Gerçekçi olacağız. Bu noktada bazı rakamları açıklamaya başlarsam kaçacak delik ararsınız. Niye? Çünkü, biz sizin döneminizde neyin nasıl yapıldığını biliyoruz. Petrol fiyatlarının Türkiye'de nerelere tırmandığını çok iyi biliyoruz. Biz bir şey söyledik. 'Yabancı kaynaklı ürünlerde bize ne kadar yansıyorsa bunu Türkiye'deki ürüne yansıtırız' dedik. Aksi takdirde farklı ürünlerde sürekli vatandaşımıza zam, zam, zam... Bunu yapmak durumunda kalırız. Biz, halkımızı böyle bir durumla karşı karşıya bırakmak istemiyoruz.

Şuraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum; BOTAŞ, 1997-2002 yılları arasında, doğalgazdan ortalama ne kadar kar ediyordu biliyor musunuz? Buraya dikkat edin, bu size lazım olacak. Yüzde 28... Kim vardı iktidarda? MHP vardı, DSP vardı ANAP vardı ... Bakın, BOTAŞ'ın karı yüzde 28'di o dönem. İthal ettiği doğalgazın üzerine yüzde 28 kar koyup vatandaşına satıyor, bu kar vatandaşımızın cebinden çıkıyordu.

Geldik, bu oranları biz kademeli olarak indirdik. Bizim dönemimizde, 2007 sonuna kadar kar oranı yüzde 8 oldu. Yüzde 8'e kadar indirdik. 2008 sonrası ise kar oranı sadece yüzde 1,5 olarak gerçekleştirdik. Biz, milletimizin karşısına bütün samimiyetimizle, bütün yüreğimizle çıkıyoruz. Her şeyi, bütün netliğiyle, bütün berraklığıyla ortaya koyuyor, imkanlarımızı milletimiz için seferber etmenin gayreti içinde oluyoruz.
Şartlar iyileşince de bunu aynı şekilde milletimize yansıtmaktan çekinmedik. İşte yüzde 17, yüzde 18 şartların iyileşmeye başlamasının bir alametidir. Biz, şimdi seçime gidiyoruz diye indir yüzde 50... Yok böyle bir şey, biz bunu yapamayız. Bunun adı tamamıyla popülizm olur. Biz bugüne kadar yapmadık. Bundan sonra da yapmayız. Çünkü, bu gemi 71,5 milyon vatan evladının gemisidir. Şu anda bu geminin direksiyonu bizde. Onlar bu gemiyi batırdılar. Bizden önceki yönetimleri kastediyoruz. Artık bitiyordu. Tamamen gemi sular altında kalacaktı. Böyle bir dönemde biz işi aldık. Hamd olsun gemi şimdi yükselmeye başladı. Niye rahatsız oluyorsunuz? Nedir bu rahatsızlığınız? Yani gemi artık hız almaya başladı bundan mı rahatsız oluyorsunuz?''

ENERJİ KRİZİ

Başbakan Erdoğan, bu yıl, tüm dünyanın çok ciddi bir enerji krizi yaşandığını hatırlatarak, Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmazlık sonucu Rusya'dan gaz ihracının durduğunu ve Avrupa ülkelerinin zor günler yaşadığını anımsadı. Bazı ülkelerde bu konuyla ilgili olağanüstü hal ilan edildiğini, Avrupa'nın bazı ülkelerinde insanların kapılarını sökerek yakmak zorunda kaldığını ifade eden Erdoğan, ''Hamd olsun, bu krizi hiçbir zaman ülkemizde vatandaşımıza yansıtmadık. Yaptığımız yatırımlarla, uyguladığımız akılcı enerji politikalarıyla, inşa ettiğimiz depolarla enerji krizini vatandaşımız hissetmedi. Eğer biz tedbirleri almamış olsaydık şu anda aynı sıkıntıları biz de yaşıyor olacaktık'' diye konuştu.
Türkiye'de ne elektrik kesintisi ne de doğalgaz kesintisi olduğunu anlatan Erdoğan, ''Çünkü, buraya özellikle dikkatinizi çekiyorum, son 6 yıldır enerji noktasında, bizler farklı bir yapılanmanın içinde olduk, ciddi reformlar gerçekleştirdik'' dedi.

Türkiye son 27 çeyrektir üst üste büyüme kaydettiğini belirten Erdoğan, 2003-2007 arasındaki ortalama büyüme oranının yüzde 6,9 olarak gerçekleştiğine dikkati çekti. Böyle bir büyüme sürecinde doğal olarak enerji talebimiz de artacağını belirten Erdoğan, Türkiye'nin sanayi ve ticarette ciddi bir sıçrama yakaladığını söyledi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Davos'ta, Gazze konulu toplantıda ortaya koyduğu tavırla ilgili olarak, ''Başbakan, milletinin kalbinden ne geçiyorsa, onu orada, ortamın nezaketine uygun bir şekilde yansıtmıştır. Ama bir moderatör, uluslararası bir toplantıda, bir Başbakan'ın omuzuna elini atamaz. Bu, edepsizliktir. Eğer ben orada diplomatik davranmamış olsaydım, benim daha farklı bir şey yapmam gerekirdi, yapmadım'' dedi.

Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, Davos Dünya Ekonomik Forumu'nda yaşanan olayları değerlendirdi. Bu yılki toplantılarda ağırlıklı olarak 2008 yılının son aylarında ortaya çıkan küresel ekonomik kriz ve bununla bağlantılı konuların ele alındığını, dünya ekonomisini yeniden canlandırmanın yolları tartışıldığını anlatan Erdoğan, toplantı vesilesiyle muhataplarına Türkiye'nin, geleceğe yönelik vizyonu ve önceliklerini izah etme fırsatını bulduğunu, çok sayıda devlet ve hükümet başkanıyla ikili görüşmelerde bulunduğunu ifade etti.

Erdoğan, 29 Ocak Perşembe gecesi Davos'ta arzu edilmeyen bir olayın meydana geldiğini hatırlatan Erdoğan, olayı şöyle anlattı:

''Gazze konulu oturum, yöneticinin eşitlik ve adalet ilkesinden uzak tutumu nedeniyle arzu etmediğimiz şekilde sonuçlandı. Panelin önü açıktı, yani hemen arkasından orada planlanmış başka bir panel yoktu, son paneldi. Şunu bu fırsatla bir kez daha ifade etmek istiyorum: Kimsenin Türkiye'yi yanlış bir konumda göstermeye çalışmasına, Türkiye'yi farklı bir kategoriye yerleştirmesine izin vermeyiz, veremeyiz. Kimsenin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na saygısızlık yapmasına fırsat vermeyiz, veremeyiz. Zira Türkiye, ülkelerden bir ülke, sıradan bir ülke değildir. Bunu herkesin iyi görmesi, iyi algılaması gerekir. Oturumda yöneticinin tavrına karşı gösterdiğimiz tepkiyi, diplomatik bulmayanlar oldu. Arkadaşlar, diplomasinin tarihinde buna benzer hadiselerin çok daha ileri gideni var. Biz bunu da biliriz. Ama hepsinden öte, burada söyleyeyim, ben bir diplomat değilim, ben bir siyasetçiyim. Ama eğer diplomatlar, bu anlayışla, gevşek, yumuşak, 'aman ha kırmayalım' mantığıyla ülkemin menfaatlerine halel getiriyorlarsa ben böyle bir diplomasiyi de kabul etmiyorum. Onu da söyleyeyim. Benim diplomatım, aslanın midesinden hakkını söküp alacaktır.''

''BULUNDUĞUMUZ MAKAM NEYİ GEREKTİRİYORSA ONU YAPARIZ''

Oturumda son derece diplomatik bir üslup kullandığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Biz hakkımızı nasıl kullanacağımızı, kiminle nasıl konuşacağımızı da iyi biliriz. Haksızlığa karşı nasıl davranmamız gerektiğini de iyi biliriz. Bizim şahsi hesabımız, kişisel meselemiz yok. Bulunduğumuz makam neyi gerektiriyorsa onu yaparız. İsrail'in, Orta Doğu, Balkanlarda, Avrupa'da, belki de bizim kadar uyumlu olduğu, menfaat paylaşımı içinde olduğu başka ülke yoktur. Her şeyden öte İsrail, kiminle, neyi, nasıl konuştuğunu da çok iyi bilmesi lazım.

Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanlık makamını, bu izzetle, bu vakarla yürüttük, bundan sonra da aynı hassasiyetle yürüteceğiz. Nitekim bazı parti başkanları da bize yapılan haksızlığa işaret ederek, davranışımızın normal ve gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Kendilerine bu değerlendirmelerinden dolayı da ben şahsım ve milletim adına kendilerine teşekkür ediyorum. Herkes şunu iyi bilmelidir; Başbakan milletinin kalbinden ne geçiyorsa, onu orada yansıtmıştır, ortamın nezaketine uygun bir şekilde yansıtmıştır. Başbakan milletinin hissiyatı ne ise onu dile getirmiştir. Ama bir moderatör, uluslararası bir toplantıda, bir başbakanın omuzuna elini atamaz. Bu, edepsizliktir. Eğer ben orada diplomatik davranmamış olsaydım, benim daha farklı bir şey yapmam gerekirdi. Yapmadım.

Türkiye'nin itibarını, Türkiye'nin onurunu, Türkiye'nin haysiyetini savunmak, orada bana düşerdi ve ben onu yaptım. Kimsenin Türkiye'yi, Türk milletini küçük düşürmesine arkadaşlar göz yumamayız. Bizden kimse haksız eleştirilere, haksız yorumlara karşı yutkunmamızı, alttan almamızı, söylenenlere göz yummamızı beklememeli. Haddi zatında hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'ndan veya devlet görevlisinden böyle bir tavır beklenmez ve beklenmemelidir. ''

''DİPLOMASİDEYKEN MONŞER GİBİ DAVRANANLAR...''

Erdoğan, ''olayın hemen ardından, televizyon ekranlarında arzı endam edip, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın üslubunu eleştiren bazı kişilerin, siyaset yapma adına, siyasi tarafgirlik adına durumu farklı bir noktaya çekmeye çalıştıklarını'' belirterek, ''Diplomasideyken monşer gibi davranan bu kişiler, siyasette de monşer olarak davranmaya devam ediyorlar'' dedi.

Birkaç kişinin haleti ruhiyesini, ıstırabını çok iyi anladığını, ancak asıl onların milleti çok iyi anlaması, milletin ne dediğine kulak vermesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Diplomasiyi siyasete alet eden bu kişilerin de artık, milletin hissiyatının çok uzağına düştüklerini görmesi gerekiyor. Tepkimizi, 'fevri, öfkeli, nezaketsiz' bulanlar, ömürleri boyunca köşelerinde, yazılarında, yorumlarında, ülkelerine ilişkin böyle bir kaygıyı taşımamış ve ne yazık ki tam aleyhte gaz vermek suretiyle de bizim doğru gidişimizi saptırmışlar. Biz bu milletin bir ferdi, bu milletin bir evladı olarak bu kaygıyı taşıyoruz ve bununla da onur duyuyoruz, gurur duyuyoruz. Dikkat ediniz, öyle zamanlar vardır ki öyle anlar vardır ki orada siyaset susar, orada şahsi menfaatler, ideolojiler arka planda kalır. Milletçe bizim en büyük vasıflarımızdan biri de budur.

Ülkemize yönelik bir saldırı, bir aşağılama, bir hakaret mevzu bahis olduğunda 71,5 milyon tek yürek olur, tek vücut olur. Bu konuda da büyük bir çoğunlukla aklı selimin hakim olduğunu, milletimizin tüm fertleriyle tek yürek olduğunu görmekten büyük memnuniyet duyduk. Sivil toplum örgütlerimizin, medya kuruluşlarımızın mensuplarına, özellikle de duygularını, sevgi seli şeklinde izhar eden vatandaşlarıma gerek yurt içinde gerek yurt dışında da ayrıca teşekkür ediyorum. Milletimizin yüksek seciyesinin Çanakkale'den Kırşehir'e, Edirne'den Diyarbakır'a hangi hissiyatla niçin dalgalandığını, bu yürek coşkusunun ne anlama geldiğini iyi biliyorum. Biliyorum ki bu tavır sadece 81 vilayetimizdeki milyonların ruhunu harekete geçirmedi. Aynı zamanda Melborn'den Toronto'ya, Berlin'den Taşkent'e, Gazze'den Sana'ya kadar hakkaniyetten yana olan herkesi onurlandırdı. Bu vicdan daha önce Saraybosna, Gorazde, Kosova için ayağa kalktığı gibi dün Gürcistan için de ayağa kalktı.

Türkiye'nin tavrının özeti insanlığın vicdanı olmaktır. Bu vicdan Balkanlarda, Kafkaslarda nasıl mazlumun yanında yer aldıysa Orta Doğu'da da mazlumun yanında yer almıştır. Türkiye, hem insanlığın vicdanı, hem de bölgenin vicdanı olmuştur, bundan sonra da bu özelliğini koruyacaktır.''

''BELLİ ÇEVRELER EZBERLERİNİ BOZMALI''

Erdoğan, kimi medya kuruluşları, yazarlar ve siyasetçilerin, böyle bir sınavda bir kez daha milletin gerisinde kalmalarını millete havale ettiğini belirterek, ''Artık, belli çevreler ezberlerini bozmalı, kendisine, milletine ve ülkesine daha fazla güvenmelidir. Bugüne kadar Atatürk'ün ortaya koyduğu 'yurtta sulh cihanda sulh' ilkesinin samimiyetle takipçisi olduk ve olmaya devam edeceğiz'' dedi.

Daima, dost kazanmaya ve dostluk halkasını genişletmeye çalıştıklarını, ancak hiçbir haksızlığa da reel politika adına, güç dengeleri adına sessiz kalmadıklarını kaydeden Erdoğan, bunu, Türkiye'nin uluslararası itibarını gözeten onurlu bir davranış olarak görmediklerini ifade etti.

Erdoğan, ''Birileri bu barışçı siyasetimizin Türkiye'nin önüne bir fatura çıkaracağını ima ederek Türkiye'nin gücünü küçümseme yoluna gidiyor olabilir. Ancak herkes bilmeli ki Türkiye böyle bir ihtimali boşa çıkaracak kadar güçlü bir ülkedir. Türkiye, eski iradesiz siyasetçilerin elinde gücü heder edilen, uluslararası camiada gücüne denk bir saygınlık edinemeyen, özgüven sorunu yaşayan Türkiye değildir artık. 'Başkaları ne der, Türkiye ne yapar değil', 'Türkiye ne der, Türkiyesiz başkaları ne yapar' anlayışı içinde olmalıdır. Türkiye'nin gücünü, büyüklüğünü kabullenmek, ona uygun bir duruş sergilemek gerekiyor'' diye konuştu.

Duygusal davranıp, Türkiye'nin ulusal ve uluslararası menfaatlerini asla arka plana atmadıklarını kaydeden Erdoğan, ulusal ve uluslararası menfaatlerinin ancak onurlu ve saygın bir duruşla korunabileceğine inandıklarını ifade etti.

Erdoğan, ''(Mahcup, ürkek, ezik bir politika bize de milletimize de devletimize de yakışmaz, artık dik duralım) diyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, muasır medeniyet çizgisinden sapmayacak, demokrasisini geliştirerek, bölgesindeki dostluk halkasını genişleterek, barışın kılavuzluğunu yaparak AB hedeflerine kararlılıkla yürüyecektir'' dedi.

AK Parti Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iktidara geldiklerinde, masalarının üzerinde tozlanmış dosyalar bulduklarını belirterek, ''Elimizi neye uzattıysak... Aman yarabbim, felaket. Dosyaların kapağını her açmak istediğimizde, belli çevrelerden feryatlar yükseldi'' dedi.

Erdoğan, ''(Bulaşma, bulaşma, bulaşma... Dokunma... Yerler, götürürler.) Yav, yerlerse yerler. Ama biz büyük geliriz. Bizim Allah'a bir can borcumuz var, kula değil'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, sadece elektrikte tüketimin yüzde 55 oranında arttığını belirterek, ''Bu büyümenin getirdiği enerji talebini karşılamak zorundaydık ve yaptığımız yatırımlarla bunu karşıladık'' dedi.

''Sayın Bahçeli'ye ithaf olunur'' diyerek konuşmasına devam eden Erdoğan, Türkiye'de, 2002'de doğalgaz hatlarının uzunluğu 4 bin 500 kilometre iken, bugün 11 bin kilometreyi aştığını kaydetti. Erdoğan, şöyle konuştu:

''Biz geldik, sadece 9 ilimizde doğalgaz vardı, şimdi 63 ilimiz doğalgaz kullanıyor. Doğalgaz kullanımı çağdaşlıksa, biz öyle inanıyoruz, bu çağdaşlığı yaygınlaştıran, getiren bizim iktidarımız oldu. Bunlar, ciddi bir yatırım gerektiriyor. BOTAŞ bu yatırımları yapıyor, ihale ettiğimiz özel sektör kuruluşları da şebeke ağlarını kuruyor. Bu arada, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattını devreye aldık. Dönemimizin gerçekleştirdiği dev proje. Türkiye-Yunanistan doğalgaz boru hattını biz inşa ettik. Türkiye, bu projeyle doğalgaz ihraç eder konuma geldi.

Yılda 50 milyon ton petrol taşıma kapasitesine sahip Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattını, yine 2006 yılında işler hale getirdik. Bu hattan dünya piyasalarına sevk ettiğimiz ham petrol miktarı 70 milyon tona yaklaştı. Bu çok önemli projenin, başka projelerle desteklenerek, Ceyhan'ın uluslararası bir enerji merkezi haline getirilmesi çalışmalarını da sürdürüyoruz.

Şurası da son derece önemli: Son 6 yılda yaptığımız yatırımlarla, inşa ettiğimiz ve hizmete açtığımız hatlarla, Türkiye'yi uluslararası enerji alanında etkin bir aktör haline getirdik. Sadece kendi enerji arz güvenliğimize değil, bölgenin ve dünyanın da enerji arz güvenliğine katkıda bulunduk. Irak, Türkmenistan, İran, Suriye ve Mısır'la yeni projeler üzerinde çalışıyoruz.''

''TÜRKİYE'NİN RÜZGAR, JEOTERMAL VE GÜNEŞ HARİTALARINI ÇIKARDIK''

Başbakan Erdoğan, başta su olmak üzere, yeraltı kaynaklarını en etkin biçimde kullanmaya başladıklarını belirtti.

Yenilenebilir Enerji Yasasını, Türkiye'nin rüzgar, jeotermal ve güneş haritalarını çıkararak yatırımcıların hizmetine sunduklarını ifade eden Erdoğan, ''Bu yasayla daha önce boşa akan sular, hani hep söylüyorduk ya, 'su akar Türk bakar' Bunu değiştirdik. Şimdi artık, 'su akar Türk yapar' diyoruz. Değişti iş. Hidroelektrik enerjisine şimdi yeni ilaveler var, rüzgar enerjisi'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, göreve geldiklerinde, Türkiye rüzgar enerjisinde Avrupa'da sonuncu sıradayken, son dönemde yapılan çalışmalarla 13. sıraya yükseldiğini bildirdi.

''Hedef, Türkiye olarak rüzgar enerjisinde, ilk 3-5'in içerisinde yer almak'' diyen Erdoğan, 2002'de 17 megawatt mertebesinde olan rüzgar santralı kurulu gücünün, bugün 450 megawatt seviyesine ulaştığını söyledi.

''KURUSIKI ATMAKLA BİR YERE GİDİLMEZ''

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Eğer sayın siyasiler bunları bir incelerlerse, eğer bunların üzerinde bir dururlarsa, 'ya biz siyaset yapıyoruz, bu iktidar ne yapıyor?' Şöyle bunları bir inceleme fırsatı bulurlarsa... Bilmiyorum fırsatları var mı? Zannediyorum ülkemiz için çok çok hayırlı, çok çok isabetli olacak. Yoksa, böyle kurusıkı atmakla bir yere gidilmez. Çünkü halkım o rüzgar güllerini hep görüyor. Tabi soruyorlar, ne işe yarar diye? Çünkü biz bunları 'çocuklara oyuncak olsun' diye dikmiyoruz. Bunları enerji üretimi için yaptık, yapıyoruz. Şu anda nükleer santral yapımı projesi de yine ülkemizin uzun dönemde nükleer teknolojide kendi kendisine yeterli hale gelmesi hedefi çerçevesinde yürütülüyor. Son Davos'taki görüşmelerimizde bunlarla ilgili görüşmelerimiz oldu. İhalede tek kalan firmanın yöneticileriyle burada görüşmelerimiz oldu. Onlarla yaptığımız görüşmenin neticesinde, şimdi değerlendirmeleri yapıyoruz ve değerlendirmelerden sonra kararımızı verecek, ona göre de adımı atacağız.

Tüm bu yatırımlar, Türkiye'nin gerek bölgede, gerek dünya genelinde hem önemini hem de rolünü, geçmişle asla kıyaslanamayacak ölçüde değiştirmiştir. Her zaman söylüyorum: Türkiye'yi geçmişin parametreleriyle, kriterleriyle değerlendirenler yanılır. Türkiye o eski Türkiye değildir. Hangi alana bakarsanız bakınız, Türkiye'yi daha da büyütmeye; daha güçlü, daha etkin, daha onurlu bir ülke haline getirmeye yönelik adımlar attığımızı görürsünüz.

Biz, 2002'de iktidara yürürken, önümüze çok iddialı hedefler koyduk. 'Türkiye'ye inanıyoruz, Türkiye'ye güveniyoruz' dedik. 'Türkiye, kendi öz kaynaklarıyla, öz değerleriyle, potansiyeli ve zenginliğiyle kalkınabilir, büyüyebilir ve dünyanın büyük ülkeleri arasında yerini alabilir' dedik. Eğer siz kendinize inanmazsanız, milletinize güvenmezseniz, başkaları da size inanmaz, güvenmez. Bunu böyle bilin.''

''ÜLKE VE MİLLET OLARAK ÖZGÜVENİMİZİ GERİ KAZANDIK''

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin son dönemdeki başarılarından birinin; ülke ve millet olarak özgüvenini geri kazanması, kendine güveninin artması olduğunu ifade etti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''İşte bu vizyonun bir neticesidir ki Türkiye, bugün AB ile katılım müzakerelerini kararlılıkla sürdürüyor. İşte bu ufuk neticesindedir ki Türkiye, 151 ülkenin oyunu alarak, BM Güvenlik Konseyinin geçici üyesi olmuştur. Şimdi, küresel sorunlara çözümü arayan 15 ülkeden bir tanesi olmuştur'' diye konuştu.

Türkiye'nin, bu hedefler sonucunda, dünyanın 17. Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi haline geldiğini ve daha üst sıralara tırmanmak için azimle yoluna devam ettiğini kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin enerjide, bölgesel ve küresel bir aktör haline geldiğini belirtti.

Dünya gıda sorununu tartışırken Türkiye'nin, başta GAP olmak üzere dev projelere hız verdiğini belirten Erdoğan, ülkeyi tarımın ve gıda üretiminin merkezi haline getirdiklerini kaydetti.

İstanbul'un, dünyanın kültür başkenti olma hedefi içinde olduğunu, finans merkezi olma yolunda emin adımlarla ilerlediğini dile getiren Erdoğan, bu kent başta olmak üzere; Antalya, Gaziantep, Kayseri, Konya, Kocaeli illerinin vizyon ve marka şehir haline geldiğini, her gün de yeni şehirlerin bu listeye eklendiğini bildirdi.

''TÜRKİYE BU ANLAYIŞLA OYALANDI, VAKİT KAYBETTİ''

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hem Türkiye'ye hem milletimize hem kendimize inandık ve Türkiye'yi bu noktalara, bugünlere taşıdık. Şunu da bu vesileyle ifade etmek istiyorum: İdare-i maslahat, ülkeyi yönetmek için bir tarzdır, yöntemlerden bir yöntemdir. Nitekim tarihimize bakınız, dönem dönem idare-i maslahatın, ülkemizin en muteber metotları arasına girdiğini görürsünüz. 'İdare edelim, yapıyormuş gibi görünelim, aman suya sabuna dokunmayalım, aman tatlıya tuzluya karışmayalım, aman risk almayalım...' On yıllar boyunca Türkiye bu anlayışla oyalanmış, vakit kaybetmiş, enerjisini heba etmiş ve bir adım dahi ileri gidememiştir.

Türkiye için artık, küçük düşünme devri sona ermiştir. Türkiye artık büyük düşünecek, jeostratejik konumunun, tarihi misyonunun, kültürel ve ekonomik potansiyelinin gereklerine uygun olarak büyük düşüncelerle hareket edecektir. Hep söylüyorum, Akif'in o beyiti var ya: 'Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz, gelmişiz dünyaya; millet, milliyet nedir öğretmişiz' Biz böyle bir milletiz.

İktidara geldik, masamızda üzeri tozlanmış dosyalar bulduk. Elimizi neye uzattıysak... Aman Yarabbim, felaket. Dosyaların kapağını her açmak istediğimizde, belli çevrelerden feryatlar yükseldi. Malum koro, on yıllar boyunca yaptığı gibi, 'dokunma, görme, bulaşma, ilgilenme' dedi. Nedir bu dosyalar? AB, Kıbrıs, Ortadoğu dosyası. Suriye, Lübnan, İran, Ermenistan dosyası. Afrika, Kafkasya, Balkanlar dosyası. Daha da toz bağlamış bir başka dosya: Çete ve mafyalar dosyası. 'Bulaşma, bulaşma, bulaşma... Bak dokunma.... Yerler, götürürler.' Yav, yerlerse yerler. Ama biz büyük geliriz. Yani bizim bu noktada atacağımız adımın, yola çıkarken kendi dünyamızda kurulmuş olan senaryosu vardı. Biz bu senaryo çerçevesinde yürüyoruz. Bizim Allah'a bir can borcumuz var, kula değil. Öyleyse biz, bu çerçevede yola devam edeceğiz. Bu hizmeti vereceğiz ki torunlarımıza tertemiz bir Türkiye bırakalım, farklı bir Türkiye bırakalım. Çocuklarımıza demiyorum, çünkü çocuklarımız zaten bizimle yaşıyorlar bu Türkiye'yi. Ama torunlarımız farklı bir Türkiye görsün. Bunun için eğitim, sağlık reformu, yargı, yerel yönetimler, tarım reformu aynı şekilde.''

Başbakan Erdoğan, kendilerinden önceki yönetimlerin işçiden memurdan alınan ve zorunlu tasarruf hesabında toplanan 13,5 katrilyon lirayı ödemediklerini ifade ederek, ''Sayın Bahçeli, Sayın Baykal, siz önce bunların hesabını verin. Diğerlerini saymıyorum, onları zaten millet tasfiye ediyor. Bu paraları ödemedin. Ama 13,5 katrilyonu biz geldik, takır takır ödedik'' diye konuştu.

''HEP BIRAKTINIZ, BİZ TEMİZLİYORUZ''

Konut Edindirme Yardımı fonunda toplanan paraları da kendilerinin ödediğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

''Çıkıyorlar, sağda, solda sıkılmadan şunu söylüyorlar. 'KEY hesaplarını hala ödemediler.' Yav siz, bir kuruş ödemediniz. Biz şu anda yaklaşık 3 katrilyon lira ödedik. Benim memuruma, bürokratıma zimmet çıkmayacak şekilde, bütün araştırmaları yapılıyor ve ondan sonra da evraklar ortaya çıktıktan sonra parası ödeniyor. Ödemede bir sıkıntı yok. Bu ödeme de devam edecek. Hep bıraktınız, biz temizliyoruz. Sizler bıraktınız bize bunları... Bunlarla açık deliklerinizi kapattınız. Zorunlu tasarrufla para topladınız, gittiniz faiz ödemelerini yaptınız. Biz böyle bir şey yapmadık. Ne kadar fonlar varsa, fonları boşalttılar. Bir geldik ki kağıtlar var, başka bir şey yok. O zamanlar Ali Bey bakıyor o işlere. Ali Bey'e dedim ki 'bu kağıtlar ne? Bu para değil.' Bunun tedbirlerini aldık. Hemen bu parayı ödemeye başladık. Biz, devletin milletine borçlu olmasını kabul etmeyen bir iktidarız, biz buyuz. Ama onlar bu hale düşürdüler, biz de temizliyoruz. Çalışma hayatının sorunları, ulaşım, kent, çevre sorunu... Hangisine elimize uzattıysak, birileri 'ama ha' dedi.''

''YAPIYORMUŞ GİBİ GÖRÜNMEK, İDARE ETMEK...''

Başbakan Erdoğan, çözümsüzlüğün bir politika aracı, yöntem olamayacağını söyledi.

''Yapıyormuş gibi görünmek, idare etmek, görmezden gelmek, geçiştirmek bir politika olamaz'' diyen Erdoğan, bunun, ne Türkiye gibi büyük bir ülkeye ne de AK Parti gibi vizyon sahibi ve kararlı bir iktidara yakışacağını belirtti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin korkuyla, endişeyle, tereddütle, çekimserlikle ulaşabileceği hiçbir nokta, seviye ve hedefinin olamayacağını ifade ederek, ''Bu millet; 3 Kasımda, 28 Martta ve 22 Temmuzda bize, 'sorunları çözün', bu tozlu dosyaların kapaklarını açın' diyerek emaneti yükledi'' dedi.

Milletin, ''idare-i maslahattan bıktık, artık yeter, ezberleri bozun'' diyerek kendilerine yetki verdiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Eğer bu tozlu dosyalara, bizden öncekilerin yaptıkları gibi dokunmasaydık, statükonun derin hikmetlerine teslim olsaydık, aziz milletimize de milletimizin emanetine de ihanet etmiş olurduk. Çünkü Türkiye'nin ali menfaatleri bu yaklaşımlardan, Türk milletinin çıkarları bu dar anlayışlardan geçmiyor. 6 yıllık yolculuğumuz boyunca, bu dosyaların kapaklarını açtıkça, bu dosyaların derinlerine indikçe, millet adına yapılması gerekeni yaptıkça, değişik çevrelerden, o malum korolardan itirazlar yükseldi. Hiç birine aldırmadık, hiç birine prim vermedik. Çünkü, 'Rotamız milletimizin rotasıdır' dedik ve kararlılıkla, cesaretle, samimiyetle yolumuza devam ettik.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Gazze'deki trajediyi dile getirmek için ağzını açan herkesi, (sen Hamas taraftarısın) ya da (sen Yahudi düşmanısın) diyerek saf dışı bırakmaya çalışmak, kutuplar arasındaki gerilimi artırmaktan başka bir amaca hizmet etmez'' dedi.

Partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, Davos'taki olayı değerlendirirken, Türkiye'nin, ''AK Parti iktidarında düşmanları artan değil, neredeyse düşmanı hiç olmayan bir ülke haline geldiğini'' ifade etti. Erdoğan, 27 Aralık 2008'de, İsrail operasyonlarının başladığı günden itibaren her fırsatta, ''Barıştan, diyalogdan, bölgenin huzura kavuşmasından yanayız. Biz, coğrafyanın hangi parçasında olursa olsun, kanın ve gözyaşının dinmesinden yanayız'' dediklerini hatırlatarak, bütün çaba ve gayretlerinin de bu hedefe yönelik olduğunu anlattı.

Çocukların ölmesine, masum sivillerin hedef alınmasına, dünyanın neresinde olursa olsun karşı çıkacaklarını ve üzerlerine düşen neyse onu yapacaklarını bildiren Erdoğan, ''Gürcistan'da bombaların altında hayatını kaybeden çocukların, Filistin'de fosfor bombalarıyla öldürülen bebeklerin, İsrail'de hayatını kaybeden çocukların bizim nezdimizde anlamı birdir; hepsi için üzülürüz, hepsi için sesimizi yükseltiriz, hepsine yönelik olarak aynı duyguyu besleriz'' dedi.

Sivillerin, masumların, kadınların, çocukların öldürülmesine, masumiyetin pervasızca yok edilmesine karşı olduklarını belirten Erdoğan, insani değerleri, hukuk anlayışı, kültürel ve manevi değerlerinin bunu gerektirdiğini söyledi. Erdoğan, ''İşte Gürcistan'da yaptığımız, Gazze bombalanırken yaptığımız budur. Gazze'de çocuklar başta olmak üzere, masum sivillerinin ölümünü, özellikle Hamas ve Antisemitizm odaklı bir karşı propagandayla boğmaya çalışmak, son derece yanlıştır'' diye konuştu.

Antisemitizmi bir insanlık suçu olarak gördüğünü defaatle söylemesine rağmen hala bunu anlamak istemeyenlerin bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:

''Aynı şekilde ülkemin bazı, yine monşerlik denemelerinden geçmiş olanlarından bazıları şunu söylüyor; 'Sayın Başbakan, Suriye, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan'a gitti ama niye Tel Aviv'e gitmedi?' Tel Aviv buraya geldi zaten niye oraya gideyim? Burada kendisiyle 5,5-6 saat görüşmeler yaptık. Bütün bu görüşmelerde biz kendisiyle Gazze'nin bombalanmasını konuşmadık, İsrail-Suriye arabuluculuğunun beşinci raundunu nasıl yapacağız, onu görüştük. Bunu defaatle anlattığım halde hala bunu anlamayan Sayın Bahçeli'ye ifade ediyorum, sen hangi dilden anlarsın, onu söyle Allah aşkına? Hangi dilden anlarsın? Defaatle anlattım. Yani kriptoları da getirip sana mı teslim edeceğiz? Herhalde o kadar da değil. Yanındaki dış politika uzmanları size bunları biraz anlatsın da neler çok gizlilik kaydı olan olmayan evraklar kime, nasıl devredilir veya teslim edilir, bunları bir öğreniver. 3,5 yıl da olsa bu ülkede Başbakan Yardımcılığı yaptın. Bunları bilmen lazım. Bunlar niye kayıtlara girmemiş, bugün yaptığı konuşma... Kayıtlarda olmadığını, kişiye özel kayıtlarda olmadığını ne biliyorsun? Hedef saptırmanın anlamı yok. Biz, Türkiye Cumhuriyeti'nin 58, 59 ve 60. hükümetleri olarak neyi nasıl hangi çerçeve içinde yaptığımızı, yapmakta olduğumuzu gayet iyi biliyoruz. Biz eşeği sağlam kazığa bağlıyoruz. Merak etmeyin.''

''ARABULUCU OLMAK DOĞRULARI SÖYLEMEYE ENGEL DEĞİL''

Erdoğan, Gazze'deki trajediyi dile getirmek için ağzını açan herkesi, ''sen Hamas taraftarısın'' ya da ''sen Yahudi düşmanısın'' diyerek saf dışı bırakmaya çalışmanın, kutuplar arasındaki gerilimi artırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyeceğini söyledi.

Her eleştiriyi semitizm karşıtlığıyla geçiştirmeye çalışmayı artık dünya kamuoyunun da yutmadığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İsrail yönetimine, İsrail'in ölçüsüz güç kullanımına yönelik eleştirilerimizi, Hamas taraftarlığına ya da Antisemitizm eksenine oturtmaya çalışanlar, hem Türkiye'ye, hem Gazze'nin masum sivillerine, orada yaşamını yitiren masum çocukların hatırasına, hem de bölge barışına haksızlık ve saygısızlık ediyorlar. Biz, bugüne kadar ne yaptıysak, bölge barışı için yaptık, insaniyet için yaptık, hak hukuk için yaptık. İsrail'in; Suriye, Filistin, Lübnan, Pakistan ile ilişkilerinin normalleşmesi için çaba gösterirken de aynı amacı taşıyorduk. Bizim İsrail ile iyi olan ilişkilerimiz, bu eleştirileri yapmamızı engellememeli. Tam tersine, İsrail'in orantısız güç kullanımını ve bu pervasızlığını engellemeli. Yarın da görüşecek olsam, aynı şeyleri yine söylerim. Davos'ta söylediğim gibi...İki ülke arasında arabulucu olmak, sizin bu doğruları söylemenizi engellemez ki...Bunları da onlara söyleyeceksiniz. Niye, doğruyu bulacağız da onun için. 'Bu işten vazgeç, bak yaptığın bu iş, iş değil. Bak biz burada ne yapıyoruz, sen ne yapıyorsun, böyle giderse bu işi çözemeyiz. Onun için bu işi bırakacaksın.' Bunu onlara söylerken, karşı tarafa söylemiyor muyuz, onu da söylüyoruz. Bugün de söylüyoruz, yarın da söyleyeceğiz. Bu Hamas ise Hamas, başka biriyse başka biri. Ne olursa olsun. Çünkü, Türkiye'ye bu yakışır.''

''TARAFLAR İSTEDİĞİ SÜRECE MİSYONUMUZU SÜRDÜRÜRÜZ''

Erdoğan, İsrail'in, hükümetinin uygulamalarında daha dikkatli davranmasını sağlaması gerektiğini belirterek, ''Biz kategorik olarak bir devleti, bir toplumu, bir dini eleştirmiyoruz. Biz, somut bir olayı eleştiriyoruz. Bunu, dünyanın sonu gibi, eksen kayması gibi, her şeyin bitmesi gibi göstermeye çalışanlara da anlam veremiyoruz. Biz asıl bu hassasiyetimizi yitirirsek, bu hakkaniyeti yitirirsek, bölgesel konumumuzu, etkimizi, inandırıcılığımızı kaybederiz'' dedi.

Türkiye dürüst davrandığı, çifte standart gütmediği, tüm taraflarla diyalog kurabildiği için, bu misyonları yüklendiğine dikkati çeken Erdoğan, ''Bu misyonumuzu, taraflar talepte bulunduğu sürece de sürdürmeye devam edeceğiz. Dün BM Genel Sekreteri aradı ve bizden bu misyonun devamına yönelik talepte bulundu. Biz de 'bizden talep olduğu sürece bu misyonu sürdürürüz. Davos'taki olay bizim bu misyonu yüklenmemizi hiçbir zaman engellemez, ama taraflar talep ederse...Durumdan vazife çıkararak değil' dedik. Ama bakıyorsunuz, birileri çıkıyor, 'Niçin BM Genel Sekreteri 4 gün sonra aradı?' diyor. Bunu bana sorma, bunu oraya sor. Yani, yine her şeyden bir şeyler arayacak. Bunu söyleyenler kim? Bakıyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları...Sen kimin avukatısın? Önce buna cevap ver'' diye konuştu.

''HERKES BİRİNCİ SINIF VATANDAŞTIR''

Erdoğan, ''bu milletin, bu ülkenin tarihinde hiçbir zaman antisemitizm ve Yahudi düşmanlığı olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını, kendi iktidarlarında böyle bir şeyin olamayacağını'' belirterek, şöyle devam etti:

''Ben buradan, bu kürsüden Hahambaşı'nın basın açıklamasını sizlere bizzat okudum. Cemaat onursal başkanı ile gerek AB'den sorumlu devlet bakanım, gerekse ben telefonla görüştüm. 'Herhangi bir sıkıntı olduğu anda, telefonum sizde var, arayın, anında görüşürüz.' Çünkü onlar ülkemde, birer azıklık olarak benim vatandaşım. Onların güvenliği de inancını yaşaması da bizim garantimiz altında. Yeter ki aynı şeyleri biz de başka ülkelerde kendi vatandaşlarımız için görelim. Biz de bunu arzu ediyoruz. Bizim tarihimiz, bizim kültürümüz, bizim medeniyetimiz, farklılıkların bir bütün içinde dostça, kardeşçe, bir ve bütün olarak yaşaması esasına dayalıdır. Bu ülkenin her bir ferdi, her bir vatandaşı, etnik kökenine, dinine, mezhebine, ırkına, rengine, diline bakılmaksızın, bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Zaman zaman bütünlüğümüze yönelik provokatif girişimler olsa da bu millet her seferinde kenetlenip bu oyunlara karşı durmayı bilmiştir. Ülkemin her bir ferdi, her bir vatandaşı, Anayasa ve yasalar önünde eşit haklara sahip olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de güvencesi altındadır. Yahudi düşmanlığını, Antisemitizmi dillerine dolayanlar, bu hassas meseleyi sürekli gündemde tutarak, tehlikeli bir oyun oynadıklarının da artık farkına varmalıdırlar. Bireysel hatalar olabilir, nitekim olmuştur da... Bunları da sert bir dille eleştirdik ve eleştirmeye de devam edeceğiz. Bir kez daha söylüyorum; bu topraklarda farklı olana düşmanlık hiçbir zaman barınak bulamamıştır, bundan sonra da bulmayacaktır. Biz, Türkiye olarak, barışa yönelik umutlarımızı muhafaza ediyoruz. Bölgede barıştan başka bir alternatif tanımıyoruz.''

Gazze'nin kapılarının açılması, ambargonun kaldırılması gerektiğini ifade eden Erdoğan, Kızılay tırlarının yavaş yavaş girebildiğini, girmek için bekletildiğini, bunların süratle içeriye girmesi gerektiğini, insanların içeride zor durumda olduğunu bildirdi.

Şu ana kadar Türkiye'de açılan kampanyalara vatandaşların yoğun ilgi gösterdiğini hatırlatan Erdoğan, Başbakanlık, Milli Eğitim okulları kapsayan, Diyanet ve TRT'nin kampanyalarında 65 milyon liraya ulaştığını bildirdi. ''Esasında Türkiye'nin şanına yakışan bu değil, daha fazla olmalı'' diyen Erdoğan, hedefin eğitim, sağlık, altyapıda Gazze'de bazı çalışmalar yapabilmek olduğuna işaret etti.

Bölgenin güçlü, istikrarlı bir ülkesi olarak, tecrübe ve birikim sahibi bir ülkesi olarak, yönü Batı'ya dönük bir ülkesi olarak barışa katkı sağlamaya devam edeceklerini kaydeden Erdoğan, ''Haksızlık karşısında susmayacak, haksızlığa asla ortak olmayacağız. Aynı zamanda barış umutlarının, bölgede de yeniden yeşermesi için girişimlerimizi sürdüreceğiz. Türkiye;ye yaraşan budur, Türkiye;ye yakışan budur'' dedi.Grup toplantısına gelişinde ayakta alkışlarla karşılanan Erdoğan'ın konuşması da sık sık alkışlarla kesildi.