Portecho'nun ikinci albümünün tanıtım konseri 6 Şubat gecesi The Hall'da olacak.
Formülsüz müzisyenler
Portecho'nun ikinci albümü Studio Plastico, kendine has tarzıyla önümüzdeki hafta çıkıyor..
2006'da ilk albümleri Undertone'u çıkardıklarında pek çok kişiyi şaşırttılar. İngilizce sözlü disko ritimlerini duyanlar, "Bu adamlar nereli ki!" diyordu.
Portecho, şimdi ikinci albümleri Studio Plastico ile karşımızda. Yeni albümlerini Deniz Cuylan ve Tan Tunçağ'la konuştuk.
- İkinci albümünüzde, elektronik müzikten az da olsa uzaklaştınız. Bu sound farkının sebebi nedir?
- Tan: İki albüm arasındaki en büyük fark, ikincisinin ilkine göre daha kaygısız olması. Şimdi kimin ne diyeceği umrumuzda değil.
Sadece kendi yaptığımız şeylerle ilgileniyoruz.
İlkinde herkese hitap etmek istiyorduk. Şimdi o yok. Ama Portecho dinleyicisi yeni parçalarla da eğlenecek.
- Deniz: İkinci albümünü yapan gruplar, ilk albümden sonra ne yapacaklarına kadar verirken ufak bir depresyondan geçer. Portecho da o depresyondan geçti. Çünkü ikinci albümün nasıl olması gerektiği konusunda herkesin bir fikri vardı. Bütün fikirlerden kurtulup, ne yapmak istediğimizi bulmamız zaman aldı.
- Artık o kadar çok dans ettirme ihtirasınız yok mu?
- D: Portecho konserleri her zaman dans edilen konserlerdir.
Fakat şimdi dans müziğinden dışarı doğru adım atıyoruz. Bu albümde iki-üç tane evde dinlemek isteyeceğiniz parça var. Birinci albümde ritimler daha tekdüze, kulüp ve dans müziklerinde alıştığımız şekilde giderken, ikincisi daha çok rockta veya R&B'de bulduğumuz ritimleri de barındırıyor. Yani dans yelpazesini çeşitlendirdik.
- T: İnsanları dans ettirmenin tek yolu o disko ritmi değil. Çok cool bir breakdance da insanları harekete geçiriyor.
- Disko ritminden niye uzaklaştınız?
- D: Çok fazla konser verdik.
Kuliste beklerken, DJ'ler belli müzikler çaldılar. Ve bu müziklerden hoşlanmadık. Demek ki, bu insanlar Portecho'yu böyle görüyor dedik. O DJ'lerden biri olduk korkusu içimize yerleşti.
- T: Deniz askerdeyken DJ'lik yaptım. Electro house tarzı parçalar çaldım. Akmerkez ilk açıldığında hepimiz gittik ve sonradan nefret ettik ya. Onun gibi bir his geldi.
Bütün parçalar bana büyük bir alışveriş merkezi hissi veriyor. Bir süre sonra dans müziğinden sıkılıyorsunuz, kendini tekrar eden ve formülize edilmiş bir müzik tarzı o.
- Her hafta bir 80'ler partisi var. Bu nostalji çılgınlığını nasıl buluyorsunuz?
- D: Bende kıyamet hissi uyandırıyor. Bu, 'artık yeni bir şey olmayacak, eskileri de 20 yıl daha tüketiriz, sonra da kepenkleri indiririz' gibi bir his. Bunun kırılması için Tan'la çok konuştuk.
Albümün çıkış parçası Studio Plastico'da 'Get into a smaller size (biraz ufalt kendini)' diye bir cümle kullandık ve bunun üzerine gittik.
- T: İhtiyacın kadarla yetinmek, bugünün vazgeçilmez felsefesi.
80'lere dönmek istememizin sebebi, belki o zamanların huzurlu olmasından.
- Şarkılarınızı yaparken nelerden etkileniyorsunuz?
- T: İlk albümde Wes Anderson'ın The Life Aquatic with Steve Zissou filminden etkilenmiştik. İkincisinde ise The Darjeeling Limited'ın etkisi var.
Albümde Anna Karina diye bir şarkı var. Anna Karina, Fransız yönetmen Jean-Luc Godard'ın bir dönem en çok oynattığı oyunculardan.
Yayın tarihi: 1 Şubat 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/01/pz/haber,4B1874A2446A4E608E7D907D956564FD.html
Tüm hakları saklıdır.