Bir PKK itirafçısı,
"şaibeli" bir emekli albayı suçladı, adam da intihar etti. Eski PKK üyesinin de albayın da adını ha deyince hatırlayamadım, kalkıp gazeteye de bakmadım, yok, üşendiğimden değil... Çünkü önemli olan isimler değil, Ahmet olur Mehmet olur. Önemli olan, konumlar.
Cenazeye de ordunun üst kademesi
"tam kadro" katıldı.
Bütün bunlar, medyadaki gizli ya da açık Ergenekon
"sempatizanları" tarafından
"zinde kuvvetlerin şanlı tepkisi" falan havasında verildi... Ordu -hele şükür!- ağırlığını koymuştu.
Suçlu olarak da
"yandaş medya" gösterildi tabii, hükümeti tutan bir gazete
"itirafçının iftiralarını" yayınlamış da rahmetli de bütün bunları onuruna yedirememiş...
Hatta bu gazeteye
"şerefsiz basın" diyecek kadar da ileri gidildi.
İleri gidenler kimlerdi?
"Hükümetten kuyruk acısı" olanlar. Hükümetin yeminli düşmanları.
Belki doğrudur. Rahmetliye yöneltilen suçlamalar yıllardır
"CHP medyasında" da çarşaf çarşaf yer almış olsa bile, belki bu sonuncusu rahmetlinin bardağını taşıran son damla olmuştur. (O zaman şu
"şeref" meselesi de tartışmaya açık hale gelir ve bundan kimin zararlı çıkacağı da belli olmaz ha!)
Belki bunalıma yeni girmiştir, belki eskiden beri bunalımdaydı, belki sakat sakat tutuklanmaktan ve eziyet çekmekten kaçındı (tekerlekli iskemlede yaşıyordu), belki yolun sonunda olduğunu anladı...
Çünkü suçlamalar
"müebbetlik" suçlamalardı, eskiden olsa
"idamlık".
İş
"yeni bir Mustafa Muğlalı olayına" doğru gidiyordu ne yazık ki...
Her neyse, ona Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine başsağlığı... Elbette.
De, benim kafama takılan şu:
"İtirafçılık" denilen
"müesseseyi" bu ülkeye babam mı getirdi kurdu?
Pişman olanın cezasını hafifleten, onu özel korumaya alan, yeni kimlik veren, hatta suratının orasını burasını bile estetik ameliyatla değiştiren siz değil misiniz?
Bu ayrıcalık, birçok gazimizde
"biz bunun için mi dövüştük" şeklinde bir tepkiye bile yol açmadı mı?
Bir itirafçının itirafları nereye kadar makbul, nereden sonra tu kaka?
Bunun bir ölçüsü, bir sınırı var mı?
Örneğin
"evet biz devleti bölmek istemiştik, şu şu şu haltları yedik" dediği zaman kucaklayıp bağışlayacaksınız,
"ama devlet adına da şu kişiler şu suçları işlemişti" diye öttüğü zaman mı karşı çıkacaksınız?
"İşimize gelen itirafçı iyidir, işimize gelmeyen itirafçı kötüdür" diye bir nalıncı keseri var mı yahu?
Pandora'nın kutusunu ağzına kadar açacaksın, sonra da kutudan pis kokular çıktı diye bozulacaksın... Var mı böyle bir çifte standart?
Şeref kumkuması basın, hadi bunu da yazın bakalım.
Yayın tarihi: 23 Ocak 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/23//haber,CF35A1E224AC429189B0183511CCAB56.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.