kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Ocak 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Sabah üzerine oyunlar..

Son zamanlarda hayatta yazmadığım kadar politika yazıyorum.. Neden yazmıyordum politikayı.. Bilmediğim, yazamadığımdan mı?..
Ben Siyasal Bilgiler okudum. Hem de Mülkiye'nin Mülkiye olduğu yıllarda bu ülkede, hukuka ve siyasete yön veren hocalar devrinde..
Ben politikanın göbeğinde Ankara'da yetiştim. Ankara o zaman gazetelerin kalbiydi. En iyi gazeteciler o okuldan çıkardı. Bugün Babı Ali'ye bakın. En tepedekiler, ister yazar, ister yönetici Ankara kökenlidir.
Yani.. Kafama koydum mu, politikanın daniskasını yazarım. Öyle tevazu huyum falan yoktur. Yazmasını da öğretirim, meraklısına..
O zaman niye yazmıyorum?..
Çünkü ben politika yazmayı sevmiyorum. Politikanın kendisini sevmiyorum. Ben hayatı yazıyorum. Hayatımda yer aldıkları ölçüde her şeyi yazıyorum. Politika hemen hiç yer almadığı için de mecbur kalmazsam yazmıyorum..
Ne zaman mecbur kalıyorum.. Meydanın boş kaldığını hissedersem.. Belli bir fikrin sahipleri sazı ellerine alıp her gün ayni türküyü çığırırken, onlara "Hop dedik" diyen çıkmazsa mecbur kalıyorum..
Sabah'ta bu mecburiyetler son günlerde arttı.. O zaman dedim ki "Yazmam gerek.."
Sabah, Dinç Bilgin tarafından bu ülkenin en demokrat gazetesi olarak kuruldu. Her fikre açıktı. Her fikrin sahibine köşe verildi. Tek ölçüt yazılarının okunur, kaliteli olmasıydı. Kısa zamanda bu ülkenin en geniş yelpazeli, en zengin fikirli gazetesi olarak markalaştık.
Sabah başına gelen onca şeye rağmen, bugün hâlâ, hem de başa güreşerek yaşıyorsa, bu "Sabah" markası sayesindedir. Dinç Bey'in attığı sağlam temeller yüzündendir.
Peki bugün!..
Bugün Sabah hakkında çok yanlış peşin hükümler var. Ortam peşin hükümler için elverişliydi. İtiraf ederim, biz de zaman zaman bu peşin hükümlere hak verecek önemli gazetecilik hataları yaptık. Ama kim yapmıyor ki?.. Kaldı ki bu hataları en evvel bu gazetede ben ve Okur Temsilcimiz Yavuz Baydar dile getirdik. Peşin hükümlüler buna dikkat bile etmediler.
Çünkü kendileri dışında gazete yaşamasından fevkalade rahatsız olan Doğan gurubu dün Dinç Bey zamanında nasıl saldırdıysa gene öyle saldırdı. Sabah'ı ısrarla dinci ve AKP'li gazeteler sınıfı içinde gösterip okurun beynini yıkamak için..
Doğan gurubunun rekabete tahammülü yok. Akşam'a da nasıl saldırdıklarını biliyorsunuz. Salı gazetelerini açın bakın. Daha çıkmamış Turgay Ciner gazetesini yok etmek için kolları sıvamışlar..
Turgay Ciner bu ülkenin görmediği büyüklükte bir matbaa kuruyor. Belli dev bir gazetecilik, dergicilik işine girecek. O zaman yılanın başı yavruyken ezilmeli. Çünkü matbaayı yapan ve kuran Almanlar deneme baskılarına başladılar ve "Şubatta eksiksiz teslim ederiz" dediler.. Yani Ciner gazetesi en geç martta piyasada.. Yok edilmeli..
Anlamam mümkün değil.. Ben yazar olarak özgürlüğümü Hürriyet'e borçlu olduğumu biliyorum. Akşam daha da güçlense, Ciner milyon tirajlı bir gazete çıkarsa, itibarım daha da artar. Daha da kıymetlenirim.
Ortada bir tek Sabah olsa gazete diye, yüzüme bakan olur mu sanırsınız?.
Gerçek gazeteci böyle düşünür.
Şimdi bana hâlâ ve hâlâ "O gazetede nasıl yazıyorsun" diyenlere soruyorum..
Nasıl yazdığımı günlerden beri gördünüz değil mi?..
Onlar topu topu sekizde bir sayfa yazan Emin Çölaşan'a tahammül edemezken, ben hem de tam sayfa canımın istediği her şeyi yazıyorum, kelimesine dokunulmuyor.
Sabah'taki bazı yazarlara kızıyorsunuz.. O zaman Doğan gurubundaki bazı yazarları hiç okumuyorsunuz demektir. Hürriyet, Milliyet ve Radikal'de, bizimkileri solda sıfır bırakanlar var.
Kaldı ki..
Sabah'taki tek bir yazar, yeni patron Ahmet Çalık tarafından transfer edilmedi.
Devlet sahipliği zamanında alınan üç kişi, Barlas, Babaoğlu ve Ardıç, Dinç Bilgin zamanında çalışan eski Sabahçılardı zaten.
En kızdığınız "Onunla ayni gazetede nasıl yazarsın" dediğiniz, artık adını anmadığım kişiyi de o köşeye Ahmet Çalık değil, ben oturttum. Onu ben köşe yazarı yaptım. Varsa ayıbı banadır. Çalık'a değil..
Ahmet Çalık tanıdığım en demokrat, en iyi niyetli adamlardan biri.. Başarılı bir işadamı ve de fevkalade hoş sohbet bir insan.. İşi gereği durmadan dünyayı dolaştığı için vizyonu da geniş.. Onunla birkaç kez uzun uzun konuştum.. Anlattıklarını hem de nasıl ilgiyle dinlediğim bir gün "Yahu patron, haftada bir en azından yazsana.. Bu bana anlattıklarını okur öyle merakla okur ki" dedim. Güldü.. Gazeteye gelmekten korkuyor.. "Baskı yapıyor" izlenimi verirmiş.
Bunlar, kafanızda yarattığınız Ahmet Çalık imajına ne kadar aykırı düşüyor değil mi?.
Ona "Lütfen çok sık gelin" diyen benim. Gelmeli aramıza girmeli ki, herkes benim kadar tanısın ve kafasında yarattığı vehimlerle gazetecilik yapmasın..
Nitekim yaptığı geniş toplantı çok faydalı oldu, ama hâlâ taşlar yerine tam oturmadı.
Ergun'un istifasına yol açan rahatsızlıkların kaynağı asla Çalık değil. Ahmet Çalık istifayı önlemek için en az benim kadar uğraştı, ama Ergun ilkelerinden ödün vermedi.
Şimdi gazeteyi Ergun'un sağ kolu Şule çıkarıyor.. Yani değişen fazla bir şey yok..
Sıkıntılarımız yok mu?.. Var.. Ama bunları patronla paylaşma hak ve özgürlüğümüz de her zaman var ve her defasında bizi saatlerce dinleyen bir Çalık buluyoruz karşımızda..
O zaman..
O zaman devam..
Biz yazmaya.. Siz izlemeye..
Peşin hükümsüz izleyin ve eleştirin!..