Bebek Bar'da öğlen yemeği için hızla servis açılıyor.
Barda öğle yemeği molası
Bebek Bar'da birkaç aydır öğle saatlerinde yemek servisi yapılıyor. Deniz mahsullü makarna 'tagliatelle'nin görüntüsü ve lezzeti unutulacak gibi değil..
Son zamanlarda Bebek'in adım adım yeme içme dünyasının yeni merkezi haline gelişini büyük keyifle izliyorum. Boğaz'ın Rumeli yakasındaki en güzel noktası olan Bebek, ne kadar ilgi görürse görsün, az bile sayılır. Bir kez trafik kargaşasını arkada bırakıp Bebek Koyu'na bakan bir mekâna kapağı attığınızda, İstanbul'un niçin hâlâ dünyanın en güzel kentlerinden biri olduğunu anlarsınız. Bebek Koyu, burada demirlemiş zarif tekneler ve Boğaz Köprüsü'ne doğru uzanan manzarasıyla küçük bir göl görünümündedir. Bu keyfi bir kadeh içki eşliğinde çıkarmak için sık sık akşam saatlerinde Bebek Bar'a uğrarım. Dostlarımla burada randevulaşır, hem sohbet eder hem de dışarı çıktığımda İstanbul'un keşmekeşine daha kolay katlanabilmek için manzaradan güç alırım. 1950'de iki apartmanın birleştirilerek Bebek Oteli'ne dönüştürülmesiyle başlıyor buranın öyküsü... Ancak otelin ününü, deniz hizasındaki Ambassadeurs balık lokantası ve özellikle de giriş katındaki, 1980'lerde dünyanın en iyi 50 barı arasına girmeyi başaran Bebek Bar pekiştirdi. Müdavimleri her ne kadar 2002'de yapılan restorasyon sırasında tezgâhın yerinin değiştirilmesini hiçbir zaman affetmemiş olsalar da barın ön kısmındaki, özellikle yaz aylarında terasının emsalsiz atmosferi sayesinde, bu radikal değişiklik hoş görülebildi. Amacım Bebek Oteli ve barını tanıtmak değil, Bebek Bar'da artık öğle yemeği servisi verildiğini öğrendikten sonra, bir arkadaşımla burada yediğim yemekten size söz etmek istiyorum. Okuduğum yazıda İtalya'da sayısız ünlü aşçı yetiştiren Alfredo Pansini Üniversitesi diplomalı şef Kemal Aydın'ın, İtalyan yöresel yemekleri konusunda uzman olduğu yazılıydı. Ayrıca öğle servisinde meşrubat ve içkilerde yüzde 40 indirim yapıldığı belirtilmişti.
MAKARNA ŞÖLENİ
Bebek Bar'a girdiğimizde iki masa dışında henüz mekân boştu. Masalar yemek servisi için hazırlanmamıştı. Ama bizi güler yüzle buyur ettiler, hemen servis takımları yerleştirildi, ortaya bir zeytinyağı tabağı ve ekmekler geldi ve elimize öğlen mönüsüyle barın içkiler listesi tutuşturuldu. Mönüde öğlen yemeği servisinin 12.00 ile 16.00 saatleri arasında yapıldığı belirtildikten sonra yemeklere geçiliyordu. Tek bir çeşit çorba, mevsim sebzeleri çorbasının ardından salata çeşitleri yer alıyordu. Mesclun, ton balıklı, somon fümeli, hellim peynirli salataların ardından porçini mantarlı ve deniz ürünlü olmak üzere iki çeşit rizotto bulunuyordu. Ardından makarnalar sıralanmıştı. Linguiniler, penneler, tagliatelleler, tortelliniler, çeşit çeşitti. Gerçi Ancona usulü makarnaların ne özelliği olduğunu bilmiyorum, ama şefin bu kentin tarzına yatkın olduğu, listedeki birçok çeşidin 'Ancona usulü' olarak belirtilmesinden anlaşılıyordu. Makarnalarda dikkati çeken bir başka husus da çeşitlerin yarısından çoğunda deniz ürünlerinin kullanılmış oluşuydu. Mönüde, hemen tamamı şef tarafından günlük olarak açılan makarnalar, patetes ile yapılan gnocchiler ve rizottolar dışında ana yemek olarak sadece ızgara tavuk ve ızgara kontrfileye yer verilmişti. Hamur işi yemek istemeyen bir müşteri için ana yemek seçenekleri yetersizdi. Sofradan kalktığımız sırada, barın kendi mönüsünde de yemek çeşitleri bulunduğunu öğrendik. Ancak doğrusu önümüzde barın öğlen yemeği mönüsü dururken, içkilerin ağırlıklı olduğu bu ikinci mönünün sayfalarını sonuna kadar çevirip, burada da yemekler var mı diye bakmak aklımıza gelmemişti; kimse de bizi uyarmadı. Sebze çorbası ve mesclun salatayla yemeğe başladık. Tek başına doyuracak kadar büyük porsiyon çorba son derece lezzetli pişirilmişti; sıcak sıcak getirildi. Ardından dana kıyması ve hafif baharatlı bir sosla yapılmış tortellini ragu ile karides, kerevit, midye, taş midyesi ve kremalı şarap sosla hazırlanmış tagliatelle ısmarladık. Her ikisi de mönüde 'Ancona usulü' olarak belirtilmişti. Özellikle deniz ürünlü tagliatelle bir başyapıttı. Üç renkte şerit makarnalar, üzerindeki kerevit, çeşitli kabuklu deniz ürünleri ve bol sosuyla daha ilk bakışta insanın ağzını sulandırıyordu. İstanbul'daki balık restoranlarının pek azında rastlanan bu kadar zengin çeşitte deniz kabuklularını taze taze getirtip sunmak bile başlı başına övgüye değerdi.
İÇKİ İNDİRİMİ KARIŞIK
Yemeklerdeki bu büyük başarının yanında, içki fiyatlarındaki uygulama kafamızı karıştırdı. Buraya gelmeden okuduğum yazıda içkilerde yüzde 40 indirim yapıldığı yazıyordu. Mönüde ise sadece ilk içkide indirim olduğu belirtilmişti. Kadehle içilen içkilerde bunu hesaplamak kolaydı ama ya bir şişe şarap ısmarlarsak, indirim ne kadar olacaktı? Garson bu soruya yanıt veremedi; ondan sonra gelen metrdotel durumu açıkladı. Buna göre, bir şişe şarap beş kadeh olarak hesaplanıyordu. Beş kişi gelinirse hesap kolaydı. Şişenin yüzde 40'ını ödeyip çıkıyordunuz. Ama iki kişi gelindiğinde, şişenin bedeli beşe bölünecek, iki kadehinden yüzde 40 indirim yapılacaktı. Bu kadar karmaşık sistem bizi şarap içmekten vazgeçirdi. Umarım barın yöneticileri daha pratik bir çözüm bulurlar. Bu küçük ayrıntı dışında yediğimiz yemeklerden ve ortamdan çok memnun kaldık. Her ne kadar içki içmediysek de normal olarak yiyebileceğimizin epey fazlasını ısmarladığımız, üzerine de duble espressolarımızı yudumladığımız halde iki kişi için 85 YTL hesap geldi. Aslında insafla sipariş verseydik, daha da az para ödeyerek burada mükemmel doymak mümkün olabilirdi. Bebek Bar öğlen yemeği servisi çok iyi bir seçenek.
Yayın tarihi: 3 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/03/ct/haber,AB1F92E6B56240A0A2CE855A43CF51CD.html
Tüm hakları saklıdır.